Slyvia Plath’in yaşam hikayesi beni oldum olası üzmüştür. Bir kadının derin duygular, tutkular, çıkmazlar, yorucu hisler ve düşler arasında anlaşılmadan oradan oraya sessizce çırpınması ve en yakınındaki insanların içindeki savaşı fark etmemesi ne derin bir yalnızlık, ne yıkıcı bir çaresizliktir....
Kadınlar neden bu kadar suçluluk duymayı sever? Hatta aldatılmasının suçunu bile kendinde arar!
Bana kalırsa derinlerde bir yerde en büyük sorun anlaşılmamak değil, insanları çok net anlamak ve seni hangi bahanelerle anlamaya tenezzül etmediklerini kuşkusuz bilmek.
Bu bilinç düzeyi insanı en çok yıpratan kısmı.
Nilgün Marmara, evet o da içten içe Slyvia Plath hikayesinin tutkunlarındandı. Belki yok sayılmanın verdiği tanıdıklığa vurulmuştu ve onun yazgısını bir gün kendi alnına yazmaya karar verdi!
29 yıllık hayatının ardından, yazdıklarını bırakıp sessiz çığlığı ile gömülen, özel bir kadından bahsetmek istiyorum bu hafta.
İçimizi acıtıyor yazdıkları, sessiz isyanı tanıdık geliyor, anlaşılmamak hele ki sevdiklerin tarafından içindeki fırtınaların, kırgınlıkların, fark edilme isteğinin hep sonuçsuz kalması. Korkunç kısır döngüler ve hayata geliş amacını bulamamak ya da tekrar tekrar kaybetmek belki de...
Şu dizeler ;
“Çok yalnızım, mutsuzum
Göründüğüm gibi değilim aslında
Karanlıklarda kaybolmuşum
Bir ışık arıyorum, bir umut arıyorum uzun zamandır
Aradıkça batıyorum karanlık kuyulara
Kimse duymuyor çığlıklarımı
Duyan aldırış etmiyor çekip kurtarmak istemiyor
Bense insanların bu ilgisizliği karşısında ilgiye susamışım
Ümidimi yitirmişim
Biliyorum bir gün dayanamayacak küçük kalbim
Arkamı dönüp inandığım ve güvendiğim her şeye veda edeceğim”
Nilgün Marmara – Yalnızlık
Biliyordu aslında hayatın nereye gittiğini. Sadece zamanını kolluyordu belki de..
Acaba Slyvia Plath’i tanımadan önce intiharı düşünüyor muydu?
Ya da planladı mı?
Bir anlık vazgeçişten ibaret miydi yoksa her şey?
Gerçekten inanıp güvendiği her şeye veda etmenin bir yolunu bulmuş muydu?
Ne yazık ki bunların ardındaki gerçeği kimse bilemeyecek.
Normal ilerleyen hayatını 1982 yılında evlilikle taçlandırdı. Evleri her insanın ruhuna iyi gelecek güzel insanlarla doluydu; Edip Cansever, Tomris Uyar, Küçük İskender, Cezmi Ersöz, Orhan Alkaya, Cemal Süreya, Ece Ayhan, İlhan Berk.
Pazar günlerinin ritüeline “but partisi” adını koymuşlardı. Bu toplantılarda bir araya geliyor ve şiir konuşuyorlardı.
Bir eşi vardı evet, ama bana sorarsanız fark edilmemeyi, yalnızlığı sadece bu toplantılarla bir nebze olsun unutuyordu.
Mesela, Nilgün Marmara hayatına son verdikten sonra eşi “Şiir yazdığını bile bilmezdim, bir kenarda pıtır pıtır bir şeyler yazardı” demiş..
Farkında olmamak! birbirine yakın iki insan arasındaki ne derin bir uçurum..
Bence o, hep sessiz sessiz talep etti yaşamak istediklerini, beklentilerini ve eksikliğini hissettiği şeyleri.
En ölümcül hatasıydı bu...
Çünkü diyor ki ;
“Beklentim yokmuş gibi davranıp, içime dünyalar kadar umudu sığdırmaktan yoruldum.”
Nilgün. 13 Ekim 1987’de, henüz 29 yaşındayken, kendini altıncı kattaki evlerinden aşağı bıraktı.
Eşi fark edip aşağı baktığında, karısının hayattan vazgeçmiş bedeni ile karşılaştı.
Kocası o an, ruhu bu hayattan çoktan vazgeçmişti zaten diye düşünmüş müydü acaba?
Belki de sadece, o kısacık an onun ne kadar ciddi olduğunu anlamayı başarabilmişti.
Hani “Hatanın neresinden dönülse kardır'' denir ya, o bu yaşamın bir yerinden döneceğini çoktan biliyordu. Yaşamı onun için bir hata gibiydi ve bunu nasıl düzelteceğini bir türlü bulamıyordu.
Ve giderken şunları yazdı;
“13 Ekim 1987
Salı
Sevgilim
Her gün kötücül bir düşü kurmak ve onu taşımak artık kılgıyı gerektiriyor. Sana böyle bir yük bırakmak istemezdim ama sen akıllı ve güçlüsün, çabuk unutursun.
Bu durumdan kimse kimseyi ya da kendini suçlu, sorumlu saymasın, çünkü suç yok. Yalnızca ırmağın akışına bir müdahele söz konusu!
Her anın niye'sini sorgulayan bir varlığın saygısızlığını yok etmek için kararlaştırılmış bir eylem bu! Çocukluğun kendini saf bir akışına bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte! Bu tükenişle hiçbir yeni yaşama başlanamaz, bu nedenle tüm sevdiklerime ‘elveda' diyorum. Ben'i bağışlayın! Bunu en çok annemden, babamdan ve Kağan senden diliyorum. Dostlarımdan da!
Nilgün Marmara Önal
Seni hep sevdim Kağan!
Hoşçakalın!
P.S.1 Cenaze töreni istemiyorum, mümkünse yakınız lütfen!
P.S.2 Kuşlar ölünceye kadar iyi bakınız onlara
3 Sahneden çekilirken yaşamıma karışmış herkesi selamlıyorum
4 Kağan arzu ederse ileride, daktiloya çekilmiş şiirleri bastırabilirsin”
Kısacık ömrüne sığdırdığı içten içi onu bitiren çıkmazlar, talepkar olmayan umudu ve kendini; her anın niye'sini sorgulayan bir varlık olarak tanımlayan..
Kendiyle verdiği savaşı cümlelere içtenlikle döken ruhumuzun en derinine dokunmayı başarıp, bu hayatta var olmayı başaramayan, harika bir kadın, bir Nilgün Marmara geçti bu dünyadan…
İyi ki...
Sevgiler.