Artık sabah gözümüzü açtığımızda ilk baktığımız şey günışığı değil, telefon ekranı. Teknolojinin hızla gelişmesiyle, hayatın her alanı dijitalleşirken, sosyal medya da insanın en güçlü, en hızlı iletişim aracına dönüştü. Bir dokunuşla dünyanın her köşesine ulaşabiliyoruz; fakat bu hız, bilgi kirliliğini ve yanıltıcı gerçekleri de beraberinde getiriyor. İşte bu noktada, dijital çağın sunduğu olanakları doğru kullanmak, her birimiz için en büyük sorumluluktur.
Sosyal medya, artık sadece bir paylaşım platformu olmanın ötesine geçti; o, bir kimlik alanı, bir ses verme mecrası, bir topluluk oluşturma gücü ve hatta bir kariyer sahnesi haline geldi. Fakat göz ardı edilmemesi gereken bir şey var: Dijital dünyanın sahnesi görünmeyen bir sahne. Her paylaştığımız cümle, fotoğraf, yorum, aslında dijital kimliğimizin bir parçası olarak bizleri temsil eder. Bunu unutmamalıyız; çünkü dijital varlığımız, gerçek dünyada kim olduğumuzu yansıtan bir aynadır.
Bugünün gençleri, dijital dünyanın yerlisi olarak büyüyor. Bu dünya onlara kendilerini ifade etme özgürlüğü ve sınırsız bilgiye ulaşma imkânı sunuyor. Ancak bu özgürlük, aynı zamanda yönlendirme, taklit etme, algı yönetimi ve dijital bağımlılık gibi tehlikeleri de beraberinde getirebiliyor. Teknoloji, hayatı daha verimli hale getirebilir, ancak dikkat edilmediği takdirde, bir yandan da bizi hapseden bir ağ haline gelebilir.
Sosyal medya, doğru ellerde bir öğretmen olabilir, bir ilham kaynağına dönüşebilir, toplumu dönüştüren bir güce sahip olabilir. Fakat kontrolsüz kullanıldığında, yalnızca bir zaman kaybına değil, yanıltıcı algıların ve sahte mutlulukların hüküm sürdüğü bir illüzyona dönüşür. Teknoloji bizim hizmetimizde olabilir, fakat biz artık onun içinde, onun bilinçaltında yaşamaya başlıyoruz.