Siz, hiç bir parçanızın, mesela kolunuzun adeta bir balta ile kopartılırcasına sizden çalındığını hissettiğiniz oldu mu? Bir anda, hiç yitirmem sandığınız, sonsuza dek süreceğini sandığınız bir aşkı yitirdiğiniz? Öyle bir kopar gider ki günlerce nefes alamadığınızı, birinin boğazınızı sımsıkı sıktığını sanırsınız. İçinizi kanırtır acınız. Günlerce etrafınızdaki dostlarınızın sözleri artık boşlukta havada asılı anlamsız seslerdir. Teselli bile etmez. Günden güne siz erirken dostlarınız sizin için endişe eder, o kadar da büyütülecek bir şey değil derler. Öfkelenirsiniz… Anlaşılmamak, ne hissettiğinizi bilememek daha da çaresiz kılar sizi. Haykırmak istersiniz. İsyan etmek istersiniz. Sesinizi herkes duysun istersiniz ama sesiniz boğulur, ses telleriniz bile size karşıdır. Susar, susar, susarsınız.
Evet, dostlar bizler böyle bir sevdayı yitirmiştik. Ama yüreğimizin her atımında hissettiğimiz aşk, yeryüzündeki tüm kutsallar şahittir, bir gün bile eksilmemiştir. İlk darbeyi yediğimizde gözyaşlarımızı içimize döktüğümüz anda çaresizlikle başa çıkabilmenin tek yolu bir gün yine aynı yere geri döneceğimize olan inançtı. Bu sevda böyle bitmezdi, bitemezdi, bitmemeliydi. Az zaman sonra her şey eskisi gibi olacak düşüncesi nefes alabilmenin tek yoluydu. Bir sınav olmalıydı bu yaşadıklarımız. Evet, bu bir sınavdı ve her şey düzelecekti. Başka türlü yaşamanın yolu yoktu.
Yıllar bu inançla, bu hasretle geçti. Kulaklarımıza müzik olarak gelen her namede onu aradık. Her şarkı, her umutsuzluğa bayrak açmış şiir bizim şarkımız, bizim şiirimiz oldu. Ettiğimiz duada, dilek tutulabilecek her fırsatta, kalkan her kadehte tek bir arzu, yakarış vardı. Geri dönsün…
Gün geldi, artık geri gelmeyeceğine de inandırdık kendimizi. Ama dedim ya aşkımız bir gün eksilmedi. Aşkımız avuntumuzdu. Bu şehirde, bu ülkede en çok seven olmak da karşılığı olmayan bir duyguydu. Sahte yaşantılarda yaşanan mutluluklar yerine, sevdanın bir bıçak gibi en derine saplanan yerinde duyduğumuz acı, aşktan aldığımız haz, tat oldu. Bu bir sınavsa biz kağıdı doldurmuştuk. Gerisi anlamsızdı. Biz bize düşeni yapmış olmanın huzuru ve onuru ile doldurduk hayat denen ve bir gün kırılacak olan o emanet kadehi. Çaresizlik yerini gurura bırakmıştı. Tanrıdan aldığımızı tanrıya geri verirken içini boş bırakmamıştık kadehin.
Ve bir gün geldi, o artık gelmese de yaşadıklarımız bize yeter dediğimiz günlerde, o bir merhaba ile geri geldi. Bir ayı geçti, iki olmadı. Şimdi yine şaşkınız. Tekrar ellerimizin arasından kayıp gidecek derken ellerimiz titriyor, onu incitmekten onu yitirmekten öyle korkuyoruz ki. Sanki donduk kaldık. Etrafımızda aşıklar gülüp coşarken, biz felç olmuşçasına dokunmaya, ses çıkartmaya çekiniyoruz.
Yıllarca şunu yapardık, bunu yapardık diye geçti ömür. Ama şimdi hemen bir şeyler yapmalı. Onu bir daha yitirmemek için kucaklamalı ve asla bir daha gitmesine izin vermemeliyiz. Çünkü bir daha giderse, tekrar döneceğine olan inancımızı, hayatta tutunma gücümüzü de alıp gidecek. Evet, artık bir şeyler yapmalı…