70 yıl İngiltere hükümdarlık tahtına oturarak, Britanya tarihinin en uzun süre tahtta kalan hükümdarı olan ve geçen yüzyılın ikinci yarısı ve bu yüzyılın ilk çeyreğinde dünyanın tüm halklarını ilgilendiren meselelerin ortasında yer alan kraliçe 2.Elizabeth’e geleneklere uygun vedalar düzenlendi. Bu çerçevede Britanya adasındaki tüm spor müsabakaları öncesinde saygı ve anma duruşları yapıldı. İskoçya Liginde oynanan St.Mirren ile Celtic arasında oynanan maçta tüm stadın gösterdiği tepki futbol kültürüne yabancı kişiler için şaşırtıcı olsa da, Old firm(Eski Müessese) olarak adlandırılan İskoçya derbilerinde yaşanılanları bilenler için ise bu beklenilen bir tepkiydi.
Geçen Pazar günü oynanan maçta deplasman tribünlerinde yer alan Celtic taraftarlarının saygı duruşu sırasında başlattıkları ‘Eğer sen de kraliçeden nefret ediyorsan alkışla’ sloganlarına önce ev sahibi St. Mirren taraftarları alkışla karşılık verirken, sonrasında sahada saygı duruşunda bulunan her iki takım oyuncu ve teknik adamlarının alkışa eşlik etmesi ile sporun fair play ruhuna aykırı bir durum oluştu.
Rakip oldukları Glasgow’daki Rangers maçlarında ‘Dizlerimize kadar Fen’li kanıyla bulandık! Nefret ediyorsan si.lmiş Fen’lilerden sen de el çırpmalısın gönülden! Ya teslim ol ya öl!’ sloganları ile karşılanan, adanın Katolik inancının sembolleşmiş hali Celtic ve yine Katolik kökenli bir takım olan St.Mirren tribünlerinin tepkisi tahmin edilebilir bir tepkiydi. Benzer şekilde Katolik inancının en büyük temsilcisi Papa için her Rangers maçında Tina Turner’ın ‘Simply the best’ şarkısı sözleri değiştirilerek ‘F.ck the pope!’ sloganlarının da benzer bir nefretin bir ifadesi.
İrlanda’da yaşanılan büyük ekonomik kriz sonrasında bir grup insan Amerika Birleşik Devletleri ve özellikle Boston ve New York gibi şehirlere göç ederken, buralara göçmeye gücü yetmeyenlerin kaçtığı yer karşı ada İskoçya’ydı. Büyük yoklukla göçen bu Katolik İrlandalılar bugünkü Suriye, Afgan göçmenleri gibi en ucuz işlerde, en kötü koşullarda çalışmak zorunda kaldılar. 1888 yılında Peder Wilfrid kendi cemaatini bu ekonomik dengesizlikte asimile olmaması ve Katoliklerin gurur kaynağı olabilecek bir sembol oluşturabilmek için Celtic kulübünü kurdu. Kısa sürede dar gelirli Katoliklerin bağışları ile güçlenen Celtic hem İskoçya’nın en güçlü spor kulübü haline gelirken hem de spor üstü bir kimlik kazandı. Kuruluştan itibaren ilk altı yılda beş şampiyonluk kazanınca İrlandalı Katoliklere ait Kelt topraklarının İngiliz kraliyeti tarafından yönetilmesi gerektiğine inanan Protestanlar için buluşma noktası Celtic’e en büyük rakip olabilecek kulüp olan Rangers kulübü oldu. Yani Rangers siyasi bir misyonla kurulmuş bir kulüp olmayıp, Celtic’in kuruluş ve başarıları ona siyasi bir kimlik kazandırmıştır.
Rangers ile Celtic arasında oynanan derbi maçlarında o gün üzerinizde Kraliyeti temsil eden Mavi, Katoliklere büyük kırım yapmış Kral Billy’nin rengi turuncu ya da İrlanda yeşili bir tişört giyerseniz sırtınızdan bıçaklanma, toplulukça linç edilme risklerini de alıyorsunuzdur. Birbirlerinden nefret eden mezhepçiler çünkü insanlara hangi mezhepten olduğunu değil, hangi takımı tuttuğunu sorar o coğrafyada.
Aynı evde baba oğulun Fenerbahçe, Galatasaraylı olduğu, abi kardeşin Altaylı Göztepeli olabildiği kendi rekabetimizde, karşı tribünlerde kardeşimizin, siyasi yoldaşımızın olduğunu unutmadan rekabet edebilmek bu toprakların belki de hoşgörüsünün sembolü. Bu durum çünkü orada mümkün değil. Farklılıklarımıza hoşgörü ve öteki olarak gördüğümüz her yerde kardeşlerimizin de olabileceği düşüncesi belki de tarih boyunca bölünmek için emperyalist güçlerin kışkırtmalarına en büyük panzehir.