Dün Altay camiasının yıllardır özlemle beklediği gündü. ‘Alsancak Stadı tarihtir yok edilemez’ mottosuyla başlayan mücadele belki de ülkede ilk defa halkın mücadelesi ile kazanılmış bir mücadele oldu. Dünün ilk bölünmüşlüğü Türkiye Futbol Federasyonunun koordine olamamasına bağlı olarak, ismi yeni açılacak stada verilen Mustafa Denizli’nin teknik direktörü olduğu, evini beklercesine yıllarca bugünü beklemiş Altay’a fikstürde aynı güne İstanbul’da maç denk gelmesi ile başladı. Günün anlamı stat açılışı ve ligde kötü gidişe dur diyebilmek için çıkılacak bir maça bölünmüştü. İkiye bölünmüşlük duygusu, bu iki alanda da devam etti bana göre.
Öncelikle şunun altını çizmek gerekir ki, Fatih Terim ve Şenol Güneş’e stat ismi verilmiş bir ülkede, futbolda birçok devrimin öncüsü, sadece tek takımla değil farklı takımlarla farklı liglerde şampiyon olabilmeyi başarmış Mustafa Denizli’nin isminin bir stada verilmesi ona ülkenin borcuydu. Elbette bu stadın, 18 yıl boyunca ter döktüğü, onu ‘Büyük Mustafa’ yapan Alsancak Stadı olması da hakkaniyetliydi. Bardağın bir tarafından bakacak olursak, Adanalı bir dostumuzun sosyal medyada ifade ettiği gibi yıkılan stadın yerinde kulübün efsanesinin ismini verilerek yenilenen stadyum büyük bir mutluluk. Bu süreçte Mustafa Denizli’nin Altay camiasıyla yeniden et tırnak olarak bütünleşmesi mevcut yönetimin tüm başardıkları içerisinde bana göre birinci sıradaki başarısıdır.
Diğer taraftan ise 2017 yılı 9 Eylül’ünde dönemin başbakanı Binali Yıldırım tarafından temeli atılan statta o gün için itiraz ettiğimiz bazı durumların bunca mücadeleye rağmen değişmeden hayata geçmesiydi. Ne diyorduk biz, stat yıkıldığında kullanım hakkı Altay’da olan bir statta yenilenme gerçekleştiğinde stat tekrar Altay’a tahsis edilmeliydi. İzmir Gençlik Spor Müdürlüğü Başkanı Sayın Murat Eskici ile yaptığımız görüşmede Göztepe Stadının bile Göztepe kulübüne tahsis edilmediğini ve Alsancak Stadı için tahsis düşünmedikleriydi. O zaman da kendisine söylemiştik, tahsis olmasa bile stadın her yerinde yazan Göztepe yazıları ve sarı kırmızı koltuklar bu stadın kimliğine uygunluğu sağlıyordu. Altay ile özdeşleşmiş stadın da içinin dışının, her yerinin siyah-beyaz olmasını beklemek hakkımızdı. Bu mücadeleyle stadın dışının siyah-beyaz olmasını sağladık. Bir ara orasının bile kırmızı-beyaza çevrilecek olmasını camia büyüklerinin hassasiyeti ve müdahaleleri ile engellemeyi başardık.
Devletin resmi kanalı dahil, hemen her ulusal kanalda Altay’ın stadına kavuştuğu ifade ediliyor. Alsancak Stadı Altay ile özdeşleşmiş bir stat ve ismi de kulübün efsane ismine verilmiş bir stat. Her karışının siyah-beyaz olmasını istemek ve beklemek, tahsis hakkını talep etmek bu camiaya anasının ak sütü kadar helaldir. Bu sebeple evimize geri dönmek çok güzel ama tüm haklarımızı geri alana kadar mücadele devam etmeli.
Günün bölünmüşlüğü akşam ligin en formda ekibine karşı verilen mücadelede de devam etti. Bir yandan çok zorlu bir deplasmanda kaleci Lis’in muhteşem oyunu ve 47 yıllık bir Altaylı olarak en şanslı günlerden birini yaşayarak bir puanı kurtardığımız için herkes çok mutlu oldu. Diğer yanda ise oynanan kötü futbolun oluşturduğu endişe yine bizleri ikiye böldü. Sezona fırtına gibi giren takımdan tek eksik oyuncu kalmasına rağmen oynanan mahkum futbol ilerisi için tehlike çanlarını hissettirdi. İranlı Naderi’nin bir an önce sahalara dönmesini beklerken yerine oynayan 18 yaşındaki Kazımcan Karataş’ın muhteşem oyunu bizi bir defa daha ikiye böldü. Bu takımda Kazımcan artık bir şekilde kendine yer bulmalı ve hem Altay hem Türk futbolu kazanmalı.
Bölünmüş duygularla tamamlanan bir günün sonunda evimize kavuşmak, sezon sonunda tüm Altay tarihini değiştirme potansiyeline sahip bir puan kazanmak ve Türk futboluna uzun yıllar hizmet edecek Kazımcan’ın zamanının başlaması heybemizdekilerdi. Geleceğe umutla bakmak için bardağın dolu tarafları şimdilik bizleri mutlu etmeye yetiyor.