İnsanoğlu var olduğu sürece önüne çıkan birçok engele çözüm bulmayı başardı. Fakat belki de en büyük yetersizliğimiz olan ölüme karşı çaresizliğimiz sürüyor. En fazla başardığımız, gelişen tıbbi teknoloji ile ölümü geciktirebilmek.
Pandemi boyunca onbinlerce insanımızı covid belasından yitirdik. Pandemi sebebiyle sağlık hizmetlerine ulaşmakta tereddüt eden ya da ulaşamayan ve bu sebeplerle yitirdiğimiz insan sayımızı hesaplayamıyoruz bile. Doğal süreçlerle yitirdiklerimizle birlikte neredeyse hepimizin bir yakınına ateş düştü, ateş düştüğü yeri yaktı.
Bu hafta ateş, Altay Sosyal Dayanışma Derneği Ailesine düştü. Alsancak’ın sevilen, herkes tarafından saygı duyulan güler yüzlü insanı, İzmir’de birçok sivil toplum kuruluşunda aktif görev yapan, Altay SDD Kadın Kollarının değişmez başkanı, emekli bankacı, Girit kökenli Birsen Koban’ı yitirmenin çaresizliği ve pandemi koşullarında son görevlerimizi yapmadaki engeller, hepimizi başa çıkmakta zorlandığımız bir yas sürecine soktu.
Hayat ustalarımdan biri olarak kabul ettiğim Özcan Onat, hayatının son dönemlerinde onuruna yapılan bir toplantıda gençlere dönerek şöyle hitap etmişti: ‘Belki çok uzun bir ömre sahip olduğum için, sizler beni şanslı görüyor olabilirsiniz. Ama bu uzun hayatta en büyük acıları göğüslemek zorunda kaldım. Bu yaşıma kadar kardeş kabul ettiğim o kadar çok insana veda etmek, acılarına dayanmak zorunda kaldım ki.’ Evet, kayıp yaşamak, yas tutmak belki de hayatta kalmanın en büyük bedeli. Yaşadığımız sürece bu bedeli ödemeye devam edeceğiz.
Ozanlar ve yazarlar yitime 'ruhsal bir yara' demişler. Yas tutma yetisini, fiziksel yara iyileşmesi gibi düşünebiliriz. Fiziksel olarak ne kadar hızlı iyileştiğimiz, kesiğin derinliğine ve özelliklerine bağlıdır. Aynı şey yas için de geçerlidir. Yas tutmanın gidişi yitime hazırlığa, yitirilen ilişkinin özelliklerine, yas tutanın psikolojik gücüne ve keder duyma kapasitesine bağlıdır. Mikrop kapmış bir kesiğin iyileşmesi; temiz olandan daha uzun zaman alır. Zor ya da çok bağımlı olduğumuz bir ilişkinin yasını tutmak da olağan yastan daha uzun sürer. Tıp ki küçük bir sıyrığın; bir kanama hastalığı olan hemofili hastalığı olan birinin yaşamını tehlikeye sokabildiği gibi; ufak bir kayıp, geçmişinde ayrılma güçlüğü yaşayan birini belirgin şekilde sorunlara boğabilir. Dinmiş gibi görünen ruhsal bir yara yeniden acıyabilir; yeniden kanayabilir. Yas tutma özelliklerimiz, parmak izlerimiz kadar kişiseldir. Yasımız; geçmişteki yitim öykülerimiz ve ilişkinin özellikleri tarafından belirlenir. Aynı aile içerisinde bile; herkesin yas tutma özellikleri farklı olabilir.
Yası anlamak için üç temel şey önemli görünüyor. Birincisi, her kayıp bizi kaçınılmaz bir keder içine sürükler. İkincisi, her kayıp tüm geçmiş kayıpları canlandırır. Üçüncüsü, her kayıp eğer tam olarak yası tutulabilirse büyüme ve yenilenme için bir araç olabilir.
Dört etken ise yas tutma yetisini bozar. Birincisi, kişinin duygusal yapısıdır. Çocukluk gereksinimleri yeterince karşılanmamış ya da bir dizi kayba uğramış kişiler keder duymakta güçlük çekebilirler. İkinci etken, kaybedilen ilişkinin özgül doğasıyla ilişkilidir. Aşırı bağımlı ya da bitmemiş meselelerle yüklü bir ilişkinin bırakılması daha zordur. Üçüncü etken yitimin koşulları ile ilişkilidir. Birisi aniden ya da kötü bir biçimde ölürse, bu ölümü kabullenmek daha zor olur. Sonuncu etken ise, günümüzde kederin dışa vurulmasına karşı getirilen kısıtlamalardır. Ölümü yadsıyan bir kültürde yaşıyoruz. Hem sevdiklerimizi yitirebileceğimiz hem de kendimiz yitebileceğimiz konusunda yüzleşmektense duygusuzluk felsefesini yüceltiyor ve yas tutanları gözyaşlarını içlerine akıtmaya teşvik ediyoruz. Ölüm kayıpların en somutudur. Ölüme verilen yanıtlarda, diğer tüm yarım kalmış dayatılmış ya da aceleye getirilmiş ayrılıklarımızın kalıntılarını görebiliriz.
Altay SDD yönetim kurulunda bir anne gibi kabul ettiğimiz, sevip saydığımız Birsen Koban’ı yitirmek hepimizi kaçınılmaz büyük bir keder içine sürükledi. Onun kaybıyla eski kayıplarımızı da kanattı. Bundan sonra onun ismini ve anılarını yaşatma çabası ve görevi bizlerin yasını sağlıklı tamamlaması ve büyük bir bedel ödüyor olsak da yaşam döngüsünün kaçınılmaz bir sonucu olarak bizlerin büyüme ve yenilenmesine fırsat verecektir.
Ani, vedalaşmadan yaşadığımız kayıp, pandemi sebebiyle acımızı tam yaşamamıza izin verilmemesi canımızı çok yaktı. Bundan sonra Birsen Hanımın adını sonsuza kadar yaşatmak, bizlerin sorumluluğu ve acımızı hafifletebilmenin tek yolu olacaktır.