Şırnak Asker Hastanesinde hekimken, bazı uzun kara gecelerde bizden kilometrelerce uzakta yaralanan askerlerimizin hastaneye ulaşmasını sabırsızlıkla, heyecanla ve hüzünle beklerdik. O yoğun gecelerde binlerce kilometre uzakta İzmir’imde insanları hayal eder, orada insanların habersiz ne kadar mutlu ve coşkulu olmalarına kızar, kaldırdıklarını düşündüğüm kadehlere küfrederdim. Zaman aktı, İzmir’de bazı geceler kadeh kaldıran ben oldum. Hala birçoğunda bir şimşeğin çakması misali kaldırdığım kadehten çok uzakta olan insanların üzüntüleri aklıma gelir ve birden irkilirim. Şırnak’ta öğrendiğim en önemli ders ateş düştüğü yeri yakıyordu.
Aslında acı ve mutluluk ne kadar birbirlerine komşu. Birçok zaman bizler kahkahalar atarken az ötede belki de ağlayanlar, bizler ağlarken ötekilerin şamatası ne kadar iç içe. Hafta içinde birçoğumuz ve Ali’nin arkadaşları tatil için heveslenirken, ateş Ali’mizin ailesine düştü ve hepimizi yaraladı. Genç bir insanın yitimi hepimizi derinden yaralasa da ateş yine en çok yakınlarını yaktı. Altay Sosyal Dayanışma Derneğinde yakın zamanda yönetim kurulumuzun ablası Birsen Koban’ı yitirdikten kısa zaman sonra kurulumuzun tek öğrenci kimliği olan, hepimizin kardeş gördüğü Ali’mizi yitirmek bizlere de çok ağır geldi. Her koşulda nezaketli ve güler yüzlü olmayı başarmış Mütevellioğlu ailesinin acısını, çaresizliğini hissetmek ağır bir duyguydu. Acılarını ne kadar paylaşmaya çalışırsak çalışalım, onların bitmeyecek acı okyanusunda bizimkilerin çok küçük kalacağının da farkındayım. Bu yazı da kendimce Ali’den helallik istemenin bir çabası olabiliyor ancak.
‘Asıl savaşçılar suskundur arkadaş’ demiş şair. Asıl savaşçılar sahipsizdir. ‘Asıl savaşçılar afyonlu mütevekkil.’ Ali suskundu genelde. Kim bilir ne savaşların suskunluğuydu bu. Kendi hayalleri, kendi kavgası vardı. Çok az insanın başardığı olgunlukla kendi eksiklerinin farkındaydı. Daha yapabileceği, yapacağı çok şey vardı. Belki de hepimiz bir miktar sahipsiz bırakmıştık onu. Yapayalnız kavgasında gülümsemesini bir gün bile eksiltmezdi. Her işi Tanrı’ya bırakmış, yazgıya boyun eğmiş anlamında mütevekkil kelimesi tam da Ali’yi tarif ediyordu. Bu yazgıya şimdi hepimiz boyun eğmek zorundayız.
Birçoğumuzun fark edemediği o suskun, mütevekkil savaşçıyı selamlıyorum. Işıklarda uyusun Ali’miz.