Hande Turan- Türkiye'den toplamda sekiz, 85 ülkeden 940 filmin yarıştığı dünyanın en büyük online festivali olan Musicbed Challange “make a movie make a difference” (bir film yap bir değişim yarat) sloganıyla heyecanlı bir serüvene kapılarını açıyor. Yönetmenliğini Enis Manaz'ın üstlendiği kurmaca belgesel türündeki Le Périple d'Abélla (Abélla'nın Yolculuğu) izleyenleri derinden etkileyen bir hikayeye sahip. Online oylama ve jüri değerlendirmesi sürecinden sonra sonuçların 4 Ağustos'ta açıklanacağı festivalde İzmir'den katılan tek ekibin olması da bir diğer heyecan verici durum oluyor elbette..
Enis Manaz'ın yönetmenliğini, Evrim İncinin yapımcılığını, Mert Hüroğlu ve Cihangir Öztürk'ün görüntü yönetmenliğini, Melisa Taylan ve Beyhan Türkkollu'nun oyunculukları ve daha bir çok ismin çeşitli görevleri üstlendiği ekip ile Le Périple d'Abélla (Abélla'nın Yolculuğu) filmi hakkında hoş bir söyleşi gerçekleştirdik..
Filmi izlemek ve oy vermek için Le Périple d'Abélla (Abélla'nın Yolculuğu) bağlantısından linke ulaşabilirsiniz.
Le Périple d'Abélla (Abélla'nın Yolculuğu) filminin yönetmeni Enis Manaz..
Röportaja başlamadan önce değerli vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederim. Okurlarımızın sizi daha iyi tanıyabilmesi için kendinizi tanıtabilir misiniz? Enis Manaz kimdir, sinemaya ilginiz ne zaman başladı?
-1986 yılında Ankara’da doğdum. Sinemaya ilgim 1993 yılında sinemada izlediğim Jurassic Park filmi ile başladı. Sinemada izlediğim ilk filmdi. Özellikle görsel ve işitsel olarak beni çok etkilemişti.
Sizin için kısa filmin tanımı nedir?
-Kısa film; kısıtlı bir zaman içerisinde hikayenizi en doğru ve en etkili biçimde anlatma sanatı diyebiliriz.
Filmlerinizde bir mesaj kaygısı güdüyor musunuz? Ya da vermiş olduğunuz mesajların yerlerine ulaştığını düşünüyor musunuz? Filmleriniz hakkında nasıl geri dönüşler alıyorsunuz ?
-İlk çektiğim kısa filmimden beri filmlerimin içerisine yerleştirdiğim küçük ayrıntılar mevcut kimisi farkediliyor kimisi de sadece benim görebileceğim yerlerde duruyor. Genel olarak insanlar etkileniyor keşke daha uzun olsa idi gibi tepkiler alıyorum. Filmlerimi bir defa değil de birkaç defa daha izlenilmesi için yapıyorum diyebilirim. İzleyiciler ilk seferde kaçırdıkları çoğu şeyi ancak filmi tekrar tekrar izlediklerinde fark ediyorlar.
Kısa film yönetmeni olarak katıldığınız film festivalleri hakkındaki izlenimlerinizi merak ediyorum. Sizce yeterliler mi, nasıl daha kaliteli olabilirler? Türkiye’deki film festivalleri ve kısa filmcilere yaklaşımları konusunda neler söylemek istersiniz?
-Bu biraz da festivallere ayrılan bütçe ile alakalı bir durum sanırım. Festivallere ve kısa filmcilere verilen ödüller daha cazip hale gediğinde ya da kısa filmcilere festivallere katılmaları halinde ödenen telif haklarının artırılması durumunda ülkemizde hem festivallerin karakteristiğinin hem de kısa film yapımının daha da gelişeceğini düşünüyorum.
Takip ettiğiniz kısa filmciler ve filmler var mı? Son zamanlarda izlediğiniz ve dikkatinizi çeken kısa filmler oldu mu?
-Jeremy Comte, Ian Ruschel, Maceo Frost son dönemde takip ettiğim yönetmenler
Kısa filmlerinizde hangi ekipmanları kullanıyorsunuz, ekipman ve bütçe konularını nasıl hallediyorsunuz ?
-Genelde “run & gun” modelini tercih ediyoruz. Bu yüzden bize daha fazla hareket imkanı tanıyan, sinematik öğeleride barındıran kamera ve lensleri tercih ediyoruz. Genel de ana kamerayı kiralama yöntemine gidiyoruz. Bunun dışındaki B kamera, lens, ışık, ses vb ekipmanlar ekip arkadaşlarımda mevcut durumda.
Son filminiz “Le Périple d'Abélla” gerçek bir hikayeyi mi anlatıyor? Belgesel ya da kurmaca diyebilir miyiz? Senegal’e giden Fransız bir kadının hikayesini anlatmak nereden aklınıza geldi?
-Le Périple d'Abélla 5 farklı gerçek gazete haberinden oluşturulmuş bir uyarlama senaryo. Türüne kurmaca belgesel ya da mockumentary diyebiliriz kısaca. Açıkçası yabancı bir gazetede bulduğum Senegal’de gerçekleşen bir ritüelden yola çıktım daha sonra ise diğer gazetelerden bulduğum haberlerle birleştirdim ancak halen daha bir senaryo değildi. Bu bağlamda senarist arkadaşım Elif Feyza Demir devreye girdi ve Abella’nın yolculuğu başlamış oldu.
Bu film ve diğer filmlerinizde yapım öncesi ve sonrası aşamaları merak ediyorum. Yönetmenlik dışında ne gibi görevlerin sorumluluğunu üstleniyorsunuz?
-Her filmimden önce mekan seçimlerinden karakterlerin üzerinden bulunacak kıyafetlere kadar bir araştırma sürecim oluyor. Yabancı filmlerden vimeo’daki örneklere kadar bol bol konu ile ilgili araştırma yapıyorum. Her filmden önce kendi el çizimim ya da bulduğum örneklerden yola çıkan bir storyboard’um mutlaka oluyor. Benim gözümden kaçırdığım ama yapımcı arkadaşım Evrim İnci ve görüntü yönetmeni arkadaşlarım Cihangir Öztürk ve Mert Hüroğlu’nun kendi kafalarında canlandırdıkları ve çekim sırasında aklımıza gelen sahneleri de ekstra olacak çekiyoruz. Bu tarz sahneler kurgudayken gerçekten çok can alıcı yerlere girebiliyor. Yönetmenlik dışında kurguyu da kendim yapıyorum.
Filmlerinizin senaryo aşamalarından bahsedebilir misiniz? Senaryolarınızı nasıl geliştiriyorsunuz?
-Genelde bir gazete haberi, tv deki küçük bir haber ya da köşe yazılarında bahsedilen bir şahıs benim çıkış noktamı oluşturuyor. Çıkış noktasını oluşturduktan sonra finaline karar verip aralardaki iniş çıkışları dolduruyorum.
Son olarak gelecek projelerinizden bahseder misiniz? Ufukta yeni filmler var mı?
-Kafamda kenara not aldığım çok sayıda proje var. Önem sırasına göre ekip arkadaşlarıma beraber sırası ile gerçekleştirmeyi planlıyoruz.
Le Périple d'Abélla (Abélla'nın Yolculuğu) filminin Yapımcısı Evrim İnci..
Merhaba Evrim Bey, öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
-Merhabalar, 1992 yılı İzmir doğumluyum. Lisans eğitimimi 2015 yılında Yaşar Üniversitesi Radyo, TV ve Sinema Bölümü’nden tam burslu fakülte birincisi olarak tamamladım. Ardından Dokuz Eylül Üniversitesi Film Tasarımı yüksek lisansımı geçen sene bitirdim. Eğitimim esnasında iki kısa metraj belgesel çekerek bir çok festivale katıldım. Şu an TRT Belgesel Kanalı’nda Uygulayıcı Yapımcı olarak çalışıyorum.
Senaryoyu okuduğunuzda ilk hissiyatınız ne oldu? Sizi yapımcı olarak bu filme ikna eden şey neydi?
-Senaryoyu okuduğum ilk anda yönetmenimiz Enis Manaz’a dönüp “ne zaman çekiyoruz?” sorusunu yönelttim. Oldukça etkileyici kurgu yapısı ile güncel problemlere farklı açıdan yaklaşımda bulunmak heyecan vericiydi. Türkiye belgesellerine farklı bir yaklaşım getirecek ve uluslararası seviyede bir yapım çıkaracak ekibin bir parçası olma düşüncesi ile çok hızlı bir şekilde ikna olduğumu belirtebilirim.
Film yapım sürecinde sizi en çok zorlayan şeyler nelerdi?
-Ekipte herkesin görevinin fazlasını yaptığını gördüğüm için zihinsel bir zorluk yaşadığımı ve acaba yapabilecek miyiz düşüncesine kapıldığımı söyleyemem. Zaman zaman yaşadığımız fiziksel yorgunluklar dışında aşırı zorlandığımız bir an olmadı. Battaniye boyama sekansını çekeceğimiz ardıç ağacına giden uçurumlu yolda ekipçe karanlıkta kafa lambaları ile yürüdüğümüz anlar belki en zor anlar olarak aklımızda kalsa da başarılı bir çekim gerçekleştirmenin verdiği hazla yolumuza devam ettik diyebilirim.
Senaryosunu okuduğunuz bir film, sizin için hangi duyguyu yaratmalı ki “İşte bu” diyebilmelisiniz?
-Yaklaşım buradaki anahtar kelime. Benzer hikayeye sahip birçok sanat eserinin akıllarda yer edinememesine getirilecek en büyük çözümün yeniyi aramak ve fark yaratmak olduğunun farkındayız ekip olarak. Hem anlatı hem kurgu dili olarak yeni bir yaklaşımla ortaya çıktığımız için “işte bu” cümlesini sadece kendimize değil izleyicilerimizin tamamına söyletme amacındayız.
Film sürecinde sizi en çok etkileyen ve paylaşmak istediğiniz bir şey var mı?
-Filmi bir adım öteye götüren bir çok öge bir çok emek var ancak ilk kez oyunculuk sergileyen Melisa ve Beyhan hanımın kendilerini filme ait hissetmeleri filmimizi açıklayan en güzel anlar oldu. Filmin final sahnesine yaklaştıkça artan duygu ile Melisa’nın gözlerinden akması gereken yaşlar için neredeyse gözlerinin içine kadar sürdüğü birçok şey var ki ekip olarak çok daha istekli hale geldik, çok daha motive olduk. Bir yandan da bu kadar emek ve yorgunluğun üstüne ailelerimizin de katkısıyla ekipçe yaptığımız kahvaltılar ve küçük eğlenceler filmin bu kadar etkili bir hale gelmesini sağladığına eminim.
Le Périple d'Abélla (Abélla'nın Yolculuğu) filminin Görüntü Yönetmenleri Cihangir Öztürk ve Mert Hüroğlu..
Öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz?
-Cihangir Öztürk-İzmir Yaşar Üniversitesi’nde Radyo, Televizyon ve Sinema bölümünü bitirdim. Öğrencilik zamanımda kısa bir süre İstanbul’da çalışma fırsatım oldu, tekrar İzmir’e döndüğümde TRT BELGESEL kanalında kurgu yönetmeni olarak işe başladım ve işime burada devam etmekteyim. Kariyer yolculuğumun daha çok başındayım ve sinema adına olabilecek her işe destek olmak beni çok heyecanlandırıyor.
-Mert Hüroğlu- 1985 Trabzon doğumluyum. Yaklaşık 20 yıldır İzmir’de yaşıyorum. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Fotoğraf bölümünde eğitim gördüm. CGI, motion graphics ve fotoğraf üzerine çalışmalar yaparak hayatıma devam ediyorum.
Görüntü yönetmenliğinde kendinizi hangi noktada ve nerede görüyorsunuz? Neden bu meslek?
-Cihangir Öztürk- Aslına bakacak olursanız mesleğim kurgu ve aynı zamanda bir şeyler çekip kendim kurgulamak hayal gücümü daha fazla kullanmama olanak veriyor. İşimi hangi noktada olarak değil sadece tüm yaptığım işleri hep önemserim. Görüntü yönetmenliği teknik açıdan kusursuz olmaktansa çerçevede yer alan her şeyi olabildiğince kusursuz şekilde, izleyiciyi rahatsız etmeden duyguyu nasıl aktarabilirim? Diye soruyorum kendime ve bu en iyi görüntüyü alabilmeme olanak sağlıyor. Bu mesleği seçmekteki en büyük etken; sinemada dışardan bir göz olarak değil, izleyiciyle bir bütün olarak izlemek ve kamera hissiyatını ortadan kaldırabilmektir. Bunu başarabildiğiniz zaman kendinizi kaptırıp filmde birer oyuncuymuş gibi izlemeye başlıyorsunuz ve en doğalı yakalıyorsunuz.
-Mert Hüroğlu-Görüntü yönetmenliği aslında planlarım arasında yoktu ama sinema ve fotoğraf tutkusu bir arada olunca sanırım biraz da kendiliğinden hayatımda yer edinmeye başladı. Henüz çok iyi bir görüntü yönetmeni olduğumu düşünmüyorum. Bazen yaptığım işler çok hoşuma gidiyor bazen ise hiç hoşuma gitmiyor. Umarım gelişmeye devam ederim ve zamanla daha iyi seviyelere ulaşabilirim.
Teknoloji sinema alanında bir hayli hızlı ilerliyor. Sizce hızla gelişen teknolojinin, sadece büyük prodüksiyonlu yapımlara mı katkısı oluyor? Mesela kısa filme ne gibi katkıları olabilir? Ya da belki götürüleri..?
-Cihangir Öztürk-Teknoloji ve gelişen kameraların kesinlikle kısa filme etkisi çok fazla. İşlenebilir görüntü kayıtları artık çok daha küçük kayıtçılarla elde edilebiliyor ve kayıtları Raw veya yüksek çözünürlüklü kaydedebilme olanağı sağlıyor. Normalde diyafram, iso değerleri ve birçok özelliği kurgu kısmında en başından ayarlama şansı tanıyor ve görüntü yönetmenliğini bence ileri taşıyor.
-Mert Hüroğlu- Eskiden kaliteli bir görüntü elde etmek için çok büyük prodüksiyonlar yapmanız ve büyük paralar harcamanız gerekirdi. Gelişen teknoloji sayesinde sadece sinemada izleyebileceğiniz kalitede görüntüleri, kolaylıkla ulaşabileceğiniz kameralarla dahi elde edebiliyorsunuz artık. Bu bağımsız sinemacılar açısından güzel bir gelişme. Tabi görüntü konusunda şartlar eşitlenince artık anlattığınız konu daha önemli hale geliyor. Bu da sanıyorum son yıllarda kısa filmlerde belirgin bir şekilde yaşanan kalite artışının temel sebeplerinden biri.
Yer aldığınız filmlerde başka görevler de alıyor musunuz? Kendinizi senaryo dallanıp budaklanırken olayın içinde bulduğunuz oldu mu?
-Cihangir Öztürk-Bir filmde yer aldığınız zaman o filmin her şeyi olmuş oluyorsunuz, benim işim bu, ben görüntüye bakarım başka bir şeyle ilgilenmem dediğiniz anda o filmin başarılı olabileceğini düşünmüyorum. Film bir ekip işi ve birçok görevde yer almak her zaman olaylara farklı açılardan bakabilme imkânı sağlıyor.
-Mert Hüroğlu-Yönetmenlik, görüntü yönetmenliği, set fotoğrafçılığı ve hatta oyunculuk da yaptım daha önce. Bu çalışmaların hepsi bağımsız işlerdi. Bu tarz çalışmalarda aslında ne iş olsa yapabilirim. Her bir kalem ayrı keyifli. Sinema güzel şey!
”Le Periple d’Abella” filmine dahil olma süreciniz nasıl oldu? Sizi heyecanlandıran bir proje miydi?
-Cihangir Öztürk- Yönetmenimiz aynı zamanda ekip arkadaşım ve işinde her zaman başarılı olan bir kişi olmuştur. Tarzını örnek aldığım yönetmenlerdendir. Sinemaya dair yol gösterici bir kişiliği olması ve projeyi anlattıktan sonra görsel olarak her şeyin gözümde canlanması beni inanılmaz heyecanlandırdı ve filmi anlatırken zaten çekimlere başlamıştım, sette her şey aktı gitti ve diğer görüntü yönetmenimizle birlikte mükemmel bir uyum içinde çekimleri bitirdik.
-Mert Hüroğlu-Enis ile daha önce farklı işlerde de beraber çalıştık. Genelde aklına bir fikir geldiğinde üzerine beyin fırtınası yaparak neler yapabileceğimizi konuşur ve fikri geliştiririz. Açıkça söylemek gerekirse hoşuma gitmeyen fikirler olduğunda biraz isteksiz olabiliyorum ve nezaketen yardımcı oluyorum ama “Abella’nın Yolculuğu” onlardan biri değildi kesinlikle. Kendisi fikri baya bir somutlaştırmıştı kafasında ve henüz ilk anlattığı anda çok heyecanlanmıştım. Projenin güzel yerlere geleceğine emindim. Aldığımız tepkiler de o yönde olduğuna işaret ediyor.
Yönetmen ile aranızdaki uyum nasıldı? Sete yansıması nasıl oldu?
-Cihangir Öztürk-Filmde ekip ile uyumlu olmak ve yönetmenin ne istediğini anlamak çok uzun zamanlar alabilir fakat karşı tarafın gözünden bakabilme şansını yakaladıysanız, her şey sorunsuz ilerliyor. Bizim de öyle oldu. Film öncesi çok fazla konuştuk, çok fazla görüntü izledik, açıları tartıştık, örnekler baktık ve en doğalını bize özgü olması için elimizden geleni yaptık. Sette tamamıyla herkes uyum içinde hareket edebildi.
-Mert Hüroğlu-Sadece benim ile Enis’in arasındaki değil, bu filme katkı veren onlarca insanın arasında öyle bir uyum öyle bir sinerji oluştu ki ortaya çıkan sonuç herkesin beklediğinden çok daha yukarıda oldu. Yaklaşık 2 gün süren çekimler boyunca set ortamı inanılmaz keyifliydi. 2 yıl sürse de aynı keyifte olurdu diye düşünüyorum.
Son olarak gelecek planlarınızdan bahsedelim.
-Cihangir Öztürk- Benim için 3 yıl, 3 ay, 3 saat, sonrası da bir gelecektir ve planlarımı çok fazla ileri dönük düşünmem. O an yapabileceğimin en iyisi neyse onu planlarım ve benim için mantıklı geliyorsa, en iyi planı yapmış olurum. Hayatın sunduklarını en iyi şekilde değerlendirirseniz eğer gelecek planlarınız da en iyi biçimde şekillenmiş olacaktır.
-Mert Hüroğlu-Aklımda fotoğraf, CGI ve sinema üzerine büyüklü küçüklü proje fikirleri var ve bunlar sürekli çoğalıyorlar. Bunları gerçekleştirebilecek kadar kendime vakit yaratabildiğim bir hayat düzeni kurmaya çalışıyorum. Bu hedefe henüz tam anlamıyla ulaşamadım, umarım fazla uzun sürmez.
Le Périple d'Abélla (Abélla'nın Yolculuğu) filminin başarılı oyuncusu Melisa Taylan...
Melisa Taylan kimdir? Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
-Merhaba ben Melisa, 23 yaşındayım. Film Tasarımı Bölümü mezunuyum aynı zamanda Görsel İletişim Tasarımı Bölümünde yandal yapmaktayım. Öte yandan spor, hayatımın bir parçası diyebilirim. Üniversite hayatım boyunca flag football oynadım. Küçüklüğümden beri de resim yapıyorum. Babaannem ressam olduğu için resim konusunda onun üzerimdeki emeği ve desteği çok büyük.
Senaryoyu ilk okuduğunuzda neler hissettiniz?
-Okurken tüylerimin diken diken olduğunu hatırlıyorum, özellikle sonunu duyunca çok heyecanlandım. Böyle bir projede yer alabilme şansım olduğu için de çok mutlu oldum ve daha dinlerken “tamam ben bu işte varım” diye bağırıyordum içten içe.
Gerçek hikayelerden uyarlanarak ortaya çıkarılmış bir karakter Abella, bu karakteri canlandırmanın sizin üzerinizde nasıl bir etkisi oldu? Kendiniz ile ortak bir payda bulabildiniz mi?
-Abella’nın yaşadıkları ve uğruna yola çıktığı amacı beni çok etkiledi. Hikayeyi dinlerken kendime “ben olsam ne yapardım?” diye sordum ve cevabım Abella’nınkinden farksızdı. Daha önceden hiç kamera önünde deneyimim olmamıştı ama çekim sürecinde sette kendimi Melisa olarak görmedim. Ben Abella’ydım, kameralar da yolculuğuma şahit olan gözlerdi. Hep bunu düşünerek çalıştım. Gerçekten koştum, nefessiz kaldım ve bir yolculuktaydım.
Çekimler nasıl geçti? Sizi zorlayan bir durum var mıydı?
-Kamera önündeki ilk deneyimim olduğu için çok gergindim. Daha önceden bir çok sette kamera arkasında görev aldım ama ilk defa kameranın diğer tarafındaydım. Bunu düşünmek bile beni çok korkutuyordu. Hikaye çok güzeldi ve bunu seyirciye hissettirememe ihtimalim beni oldukça germişti ama ekip o kadar güler yüzlü ve anlayışlıydı ki hiç yabancılık çekmedim, yorulmadım. Açıkçası daha önce hiç bir sette bu kadar mutlu hissetmemiştim.
Son olarak, sinema üzerine planlarınız ya da hayalleriniz var mı? Mesela oyunculukla ilgili bir gelecek düşünüyor musunuz?
-Sinema benim en büyük tutkum, kamera arkasında olmaya hayatım boyunca devam edeceğim. Kamera önüyle ilgili bir eğitim almadım ama tekrar böyle güzel bir proje ve bana inanan bir ekiple çalışma şansı yakalarsam, neden olmasın.
Le Périple d'Abélla (Abélla'nın Yolculuğu) Künye:
Yönetmen: Enis Manaz
Yapımcı: Evrim inci
Görüntü Yönetmeni: Cihangir Öztürk, Mert Hüroğlu
Müzik: VEYasin
Uyarlanmış Senaryo: Elif Feyza Demir
Işık Şefi: Erdem Çelik
Yönetmen Asistanları: Ezgi Baran, Yasin Erda
DIT: Ahmet Erdil
Fotoğrafçı: Melih Ayakdaş
Çevirmen: Fadime Dinçer
5.1 Ses Düzenleme: Akif Emre Şenel
İngilizce çeviri:Deniz Akkaya
Oyuncular:
Melisa Taylan
Beyhan Türkkollu
Şakir Doğuluer
Dan Lacey