EGE'YE BAKIŞ/PELİN ENGİN- İzmir Barosu Yönetim Kurulu Üyesi Avukat Nesil Kör, 19 Mart’tan bu yana ülke genelinde yaşanan protestolarda gözaltına alınan ve tutuklanan gençler ve yaşanan süreçle ilgili konuştu.
“ANAYASAYA AYKIRI BİR DURUM YOK, VALİLİKLERİN GÖSTERİ YASAĞI YASAL DEĞİLDİ!”
Gözaltına alma sürecinde gençlere yöneltilen suçlamalara değinen Kör, “Gençlerimiz hakkında ‘gösteri yürüyüşlerinde aykırılık’ yani 2911 sayılı kanuna yönelik muhalefetten bir gözaltı süreci başladı. Fakat bu süreçte biz ifadelerde gördük ki, gençlere sorulan sorular terör örgütü üyeliğine yönelik sorulardı. Şafak operasyonuyla evinden alınan gençlerimiz için sosyal medyada yaptığı paylaşımlarda ‘halkı kin ve düşmanlığa teşvik’ suçlaması yapıldı. Gözaltı sürecinin en başında gösteri yürüyüşüne aykırılık suçlamasıyla başlayan durum ilerledikçe yeni suçlamalar da eklendi.” diye konuştu.
Kör, suçlamaların anayasaya uygun olmadığını belirterek, “Yaşanan durumda 2911 sayılı kanuna aykırı bir durum yoktu, aynı zamanda valilikler tarafından alınan gösteri yasağı kararı yasal değildi. Gösteri hakkı anayasa tarafından belirlenen bir haktır, bu hak valilik tarafından kısıtlanabilecek veya kaldırılabilecek bir hak değildir. Gözaltına alınan gençler de ifadelerinde bu sebeple anayasal haklarını kullandıklarını belirtseler de valiliklerin gösteri yasağı, tutuklamalar ve adli kontroller için kolluk kuvvetleri ve savcılık tarafından bir dayanak oldu.” dedi.
“GENÇLER VE POLİS ARASINDA BARİKAT GÖREVİ GÖRDÜK”
Gençlerin gözaltına alınma sürecinden detaylı olarak bahseden Kör, avukatlar olarak sahada gençlere bir barikat görevi görmeye çalıştıklarını söyledi. Kör, “İlk gün gösteri ve yürüyüşlerde bir kısıtlama ve yasak yoktu, bu sebeple bir gözaltı durumu yaşanmamıştı. Fakat valiliklerin gösteri ve yürüyüşleri yasaklaması üzerine gözaltı süreçleri başladı. Gözaltı sürecinde genel olarak vatandaşları olay yerinde müdahale ile aldılar. İkinci gün avukatlar olarak biz de sahadaydık, hak ihlalleri olabileceğini tahmin ediyorduk. Kolluk kuvvetlerinin uyguladığı orantısız güç sebebiyle gençleri koruyabilmek amacıyla orada kolluk kuvvetleriyle gençler arasında bir barikat görevi gördük.” ifadelerini kullandı.
“HASTANEYE SEVKLER KANUNA UYGUN YAPILMIYORDU”
Gözaltı sürecinde gençlere uygulanan muameleyi anlatan Kör, “Gençleri biber gazı ve TOMA’yla etkisiz hale getirdikten sonra yakaladılar. Yakaladıktan sonra gençleri otobüslere doldurdular. O sürede İzmir Barosu’nun hukuki destek hattını arayan gençlerle iletişimde kaldık. Gözaltı araçlarında çok uzun süre tutuldular, hastaneye sevk edilmediler, araçlarda darp edildiler, ‘sizin gençliğiniz, kariyeriniz bitti’ şeklinde psikolojik şiddete maruz kaldılar. Daha sonra hastaneye sevkler başladı fakat biz fark ettik ki sevkler de kanuna uygun yapılmıyordu.” diye konuştu.
“KOLLUK KUVVETLERİ VE SAVCILIK İYİ BİR SÜREÇ YÖNETMİYOR”
Kör, verilen tutuklama kararlarının hukuksuz olduğunu belirterek, “Tutuklama dediğimiz şey olağanüstü bir tedbirdir. Tutuklama avukatlar, hakimler ve savcılar için son tedbir olmalıdır. Kişinin suçu işlediğinin kanaatinin yüzde yüz oluşması gerekir. Yaşanan olaylarda vatandaşların tutuklanmasında bir duvar yazısından, çantasında kar gözlüğü taşıması ‘toplantı ve yürüyüşlere muhalefet’ suçunu işlediğine kanaat oluşturdu. Tutuklama gerekçelerinin birçoğu, çantasında veya yanında eyleme katıldığına dair bir eşyanın bulunması oldu. Fakat bunların hiçbiri tutuklamanın yeterli ve ölçülü olduğu anlamına gelmiyor.
Bir öğrenci arkadaşımız aynı şekilde eylemde slogan attığı ve eyleme katıldığı gibi bir gerekçeyle tutuklandı. Fakat biz bu öğrenci arkadaşımızla görüştüğümüzde bize söylediği şey, ‘Ben o gün yurttaydım, yurttan dışarı çıkmamıştım’ oldu. Kolluk kuvvetleri ve savcılık bu durumu araştırmadan bu öğrenciyi tutukladılar, 3 günün ardından serbest bıraktılar. Fakat bununla bitmiyor; belki o öğrenci derslerinden geri kaldı, belki yaşadığı psikolojik ve fiziksel şiddetin psikolojisini kaldıramadı. Bu sebeple kolluk kuvvetlerinin ve savcılığın iyi bir süreç yönettiğini düşünmüyorum.” dedi.
“ŞİDDET UYGULANMAMIŞ BİR GÖZALTI SÜRECİ GÖRMEDİM”
Polislerin, eylemlerde müdahale anında yüz gizlemesi ve sicil numaralarını kapatmaları hakkında ‘Sahada yaşanan şiddet işkence boyutuna ulaştığı için böyle bir çözüm buldular’ diye konuşan Kör, gözaltı sürecinde yaşanan fiziksel ve psikolojik şiddetin baro olarak takip edildiğine değinerek yaşanan şiddeti anlattı:
“Gözaltı anında ve gözaltı anında ciddi fiziksel şiddete maruz kaldılar. Ben gözaltı sürecinde sürekli orada bulunan bir avukat olarak bu durumun pek çoğunu da belgeledim. Aynı zamanda insan haklarından sorumu bir yönetim kurulu üyesi olduğum için de bu durumun yasal sürecini ayrıca takip ediyoruz. Şikayetlerimizi de baro olarak yaptık ancak kağıt üzerinde raporladıklarımızdan ziyade birebir gördüğümüz olaylar da var.
Biz karakolda gözaltı otobüsünü beklerken, otobüsten inen gençlerin bir kısmının vücudundan hala kanlar akıyordu, bir kısmının gözü şişmişti, gözünü açamıyordu. Aynı zamanda bizim bir avukat meslektaşımız da bu süreçte sahadayken gözaltına alındı ve kendisiyle konuştuğumda avukat olduğunu belirtmesine rağmen kendisini darp ettiklerini ve gözünü açamayacak halde olduğunu belirtti. Fiziksel şiddetin yanında gençleri gelecekleriyle korkutmak, aileleriyle görüştürmemek ve daha az su vermek gibi psikolojik şiddete de maruz kaldılar. Aynı zamanda biz avukatlarla gözaltı listesi paylaşılmadı, ifadeler alınabilecekken dört gün boyunca alınmadı. Uzatabilecekleri kadar gözaltı süreçlerini uzatmaya çalıştılar. Güvenlik Şube’de ve TEM’de avukat görüş odaları bire indirildi. Kısacası, ben hem fiziksel hem psikolojik şiddetin yaşanmadığı bir gözaltı süreci görmedim.”
“MUAYENE HEKİMLERİ ÖZEL GÖREVLENDİRİLMİŞLERDİ!”
Gözaltında hastane sürecinde yaşanan hukuksuzluklardan bahseden Kör, “İstanbul Protokolü gereğince yapılan sağlık muayenesinin hekim tarafından gözaltına alınan kişinin yanında kimse olmadan yapılması gerekir. Fakat bu süreçte pek çok hak ihlalini bu alanda da tespit ettik. Gözaltı aracı hastaneye geldiğinde, araç içerisinde muayene yaptığına şahit olduk. Avukat meslektaşlarımız buna itiraz ettiklerinde kolluk kuvvetleri tarafından itildiler ve şiddete uğradılar. Aslında bizim amacımız hekime görevini hatırlatmaktı çünkü onlar da bir yemin ediyor, biz de bir yemin ediyoruz. Her şeyden önce görevimize bağlı olmalıyız. Gözaltı süreçleri uzatıldığında, gözaltında olan vatandaşların hastaneye götürülerek hekimle odada birebir bir şekilde muayene olması gerekir. Biz bu süreçte muayene için hekimlerin nezarethaneye getirildiklerini gördük. Nezarethanede hekimler gözaltındaki vatandaşlarımızı incelemeden, kolluk kuvvetlerinin yanında üstünkörü sorular sordu. Biz bu duruma da itiraz ettik fakat daha sonra Tabipler Birliği’yle yaptığımız görüşmede öğrendik ki bu hekimler özel görevlendirilmiş hekimlerdi. O gün nöbette olan hekimleri veya gönüllü olarak sağlık muayenesi yapmak isteyen hekimleri sahadan uzaklaştırarak seçilmiş hekimler gönderildi. Bu durumda bir organizasyon olduğu çok açıktı.” sözlerini kullandı.
“SORULARDA CHP TERÖR ÖRGÜTÜ GİBİ YANSITILMAYA ÇALIŞILIYOR”
Kör, emniyette verilen ifadelerde sorulan soruların yönlendirici sorular olduğuna dikkat çekerek, “İfadelerde, kişinin yanında avukatı olduğu için kolluk kuvvetleri tarafından somut bir baskı uygulanamıyor. Lakin sorulan sorular yönlendirici sorulardı. ‘Toplantı ve gösteri yürüyüşüne aykırılık’ suçuyla ilgili sorular değil ‘terör örgütü üyeliği’ suçuna yönelik sorulardı. Öğrencileri dolaylı yoldan ‘terör örgütü üyesi olma’ suçundan yargılamaya çalıştılar. Sorular yönlendirilmeye de çok açık sorulardı. İmamoğlu olaylarının bir terör olayı olarak yansıtılmaya çalışıldığı, Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir terör örgütü gibi yansıtıldığı sorulardı.” dedi.
“CEZAEVİNE GELDİKLERİ GİBİ DARP EDİLDİLER!”
Gözaltı sürecinin ardından tutuklanan gençlerin cezaevlerinde çok zor şartlar altında tutuklu olduklarını söyleyen Kör, şöyle anlattı:
“Eylemde tutuklanan kişilerle alakalı öğrendiğimiz ilk durum cezaevine geldikleri an darp edildikleriydi. Baro başkanımızın bizzat kendisinin görüştüğü bir gencimizin sakalından çekilerek yerlerde sürüklendiği ve sakalının çekilen bölgesinde kıl eksikliği olduğu tespit edildi. Bu durum cezaevindeki hekim tarafından raporlanmadığı için İzmir Barosu tarafından raporlandı. Tutuklanan gençler cezaevlerinde uyuşturucu suçundan tutuklanan ve insan öldürme suçundan tutuklanan kişilerle aynı koğuşa konuldular. Her öğrenciyi birbirinden ayırdılar, bir arada tutmadılar, hepsi kendini çok yalnız hissetti.”
“BU İNSANLAR ÜLKENİN GELECEĞİ”
“Bu insanlar üniversite öğrencisi, bu insanlar bu ülkenin geleceği, pırıl pırıl gençler. Tıp okuyanı da vardı, hukuk okuyanı da vardı, ressam olanı da vardı. Biz İzmir Barosu olarak tutuklandıklarının ertesi günü cezaevlerine gittik fakat öğrendiklerimiz ve tespit ettiklerimiz korkunçtu.”
“SAHADA AVUKATLAR DA DARP EDİLDİ”
Yaşanan süreçte avukatların yaşadığı en büyük zorluğun hukuksuzluk olduğunu söyleyen Kör, “Bizim sorunumuz aslında hukukun uygulanmayışı, hukukun bunu gerektirmeyişi ve bu kadar hukuksuzluğun göz göre göre nasıl yapıldığı.” dedi.
Kör, yaşanan hukuksuzluğun avukat şiddeti kısmına değinerek, “Kolluk kuvvetleri nasıl halkın güvenliğini sağlamak için görevliyse biz de sahada huzur ortamı sağlanması için, gençlere zarar gelmemesi için bulunuyorduk. Polisin adliyede avukata tokat attığını da gördük, önceki dönem baro başkanımız Avukat Özkan Yücel hedef gözetilerek TOMA tarafından yere devrildiğini ve gözünden kanlar aktığını da gördük. Buna maruz kalan önceki dönem baro başkanımız Özkan Yücel’in 4 günün ardından gözaltına alındığını da gördük. Şu anki süreçte de gözaltına alınan avukat meslektaşlarımız oldu. Gözaltına alınan meslektaşlarımızdan biriyle konuştuğumuzda bize şunu söyledi: “Avukat olduğumu söyledim, avukat kartımı gösterdim, burada gençleri korumak ve hak ihlallerinin tespiti için bulunduğumu söyledim. Bunun üzerine kolluk kuvvetleri bana ‘Avukat farketmeden alıyorum hatta avukatı daha çok alıyorum’ dedi.” diye konuştu.
“CAYDIRMA POLİTİKASI”
Yaşananların halkı, gençleri ve avukatları caydırmak için yapıldığını düşündüklerini söyleyen Kör, “Ben bu durumun tamamen bir caydırma politikası olduğunu düşünüyorum. Çünkü kolluk nezaretinde kolluk kuvvetleriyle yaptığımız görüşmelerde ‘Seni de gözaltına alırım’ şeklinde tehditvari cümlelerle karşılaşan meslektaşlarımız oldu.” ifadelerini kullandı.
“TUTUKLAMA VE GÖZALTI SAYISI ÇOK DAHA FAZLA OLABİLİRDİ”
Kör, Türkiye’deki baroların koordine bir şekilde çaba gösterdiklerini belirterek, İzmir Barosu öncü bir baro olma işini bence bu süreçte de gösterdi. Tüm barolar bu süreçte hak temelli çalıştı. İstanbul Barosu, Ankara Barosu ve Bursa Barosu çok koordine bir şekilde çalışıyorlar. Avukatlar, sahalarda bu kadar görünür olmasıydı tutuklamalar ve gözaltılar çok daha fazla olabilirdi.” sözlerini kullandı.