EGE'YE BAKIŞ-Sanat, insanın kendini ifade etmesinin en güçlü yollarından biri. Ancak bir sanatçının bu yolculuğa nasıl başladığı, hangi deneyimlerle şekillendiği ve ne tür zorluklarla karşılaştığı her zaman merak uyandırır. Heykel ve fotoğraf sanatçısı Metin Tütün, sanata olan ilgisinin nasıl filizlendiğinden, ilham kaynaklarından ve eserlerini ortaya çıkarırken yaşadığı süreçlerden bahsediyor. Hem heykel hem de fotoğraf alanında önemli çalışmalara imza atan Tütün, sanat hayatının dönüm noktalarını ve bu yolculuktaki gözlemlerini Ege’ye Bakış ile paylaştı.
SANATA OLAN İLGİNİZ NE ZAMAN NASIL BAŞLADI?
Ben Azerbaycan’da 10 yıl yaşadım. Hafta sonlarım boştu. Bir arkadaşım da kendi iş yerinde stüdyo yapmıştı. Üç dört tane de küçük network. Birkaç arkadaşla beraber Güzel Sanatlardan bir hoca ve bir model geliyordu öyle de başladım. Türkiye’ye döndükten sonra daha hoş bir şey oldu. Bir Arkadaşım benim evime arkadaşıyla geldi. O arkadaşı da Konya Selçuk Üniversitesi’nin heykel bölümüne vekalet ediyordu. Yaptığım heykellere baktı ve sonra usta çırak ilişkisiyle çalıştık. Sonra Pamukkale’ye hemen girişte Kömürcüoğlu Mermer Sanayi’de heykel çalıştayı vardı orada çalıştım. ABD’de Los Angeles’ın güneyinde bir anatomiyi gördüm çalışmaya başladım. Ama bunları yaparken hiç sergi açayım gibi bir hedefim yoktu.
Fotoğrafa ise 80’li yıllarda bir burs için dört buçuk ay Japonya’da kalmıştım fotoğrafa olan ilgim orada başladı. Canon bir tane fotoğraf aldım, sonrasında karanlık oda falan uzadı gitti. Ben, sürrealist fotoğrafçı Man Ray’dan çok etkilendim. İlk işlerimde karanlık odada oynayarak, negatif pozitif birleştirerek yaptım. Karanlık oda çalışmak beni çok mutlu ediyordu. Çok ilkel bir stüdyo yapmıştım kendime. Küçük bir stüdyo, dört duvarını da siyaha boyamıştım, orada ışıkla yıkama yaptığım fotoğraflar da o renk zaten. Işığın en küçük dalga boyu olan renk o yüzden herhangi bir oynamaya gerek kalmıyor. Zaten dijital çıktıktan sonra mertlik bozuldu.
SERGİ AÇMAYA NASIL KARAR VERDİNİZ?
Bu seneki üçüncü sergim. Ben ilk sergimi açtığımdan bu yana 10 sene geçti. Aslında şans eseri bir söyleşide fark ettim. Baktım on yıl olmuş ben de dedim sergileri ‘10. Yıl Sergileri’ yapayım. Art Ankara’da Cumhuriyet Seçkisinde ve birçok yerde sergim olmuştu ama hiç solo sergim olmamıştı. İstanbul benim 14 yıl önce ilk sergimi açtığım Gama Galeri’deydi. Ben ilk başta sergi düşünmüyordum. Sadece yakın arkadaşlarıma gösteriyordum. Arkadaşım belgesel fotoğrafçısı Özcan Yurdalan, çok özel bir insandır. O hep bana sergi aç diyordu. Özcan’ın aracılığıyla Fotoğraf Sanatçısı Alberto Modiano’ya gittim gösterdim fotoğraflarımı. Çok beğendi ve ilk sergimin ön sözünü de o yazdı. Dediğim gibi ben sergi açmayı düşünmüyordum özellikle Özcan’ın ittirmesi çok oldu. Fotoğraflarımın seçimi de çok şey olur, ben 60-70 tane fotoğraf seçerim sergi yapmadan önce. Çevremdeki fotoğraftan anlayan 3-5 kişiye ayrı ayrı 10 15 fotoğraf seçtiririm. En fazla oy alanları koyarım. Benim zevkim farklı o yüzden başka insanların da zevkleri olsun isterim. Azerbaycan’da 10 yıl kaldım orada heykeli öğrendim. Azerbaycan benim ikinci vatanım desem doğru olur.
İZMİR’DEKİ ZİYARETLERİ İSTANBUL VE ANKARA İLE KARŞILAŞTIRIRSAK DURUM NASIL?
Heykel fotoğraflarla beraber çok beğeniliyor. Bu yüzden çok mutlu oluyorum. Birçok fotoğrafçı gelip benimle tanışıyor soru soruyor bunlar da beni ayrıca mutlu ediyor. Onların her birine tekniğini falan anlatıyorum. Benim fotoğraflarım kesinlikle Nü fotoğraf değil. Benim fotoğraflarım daha çok fine-art üzerine çok farklı bir konseptte ve kesinlikle kadınlar daha çok beğeniyor benim fotoğraflarımı ve kadın takipçilerim daha fazla.
HALA ANALOG MAKİNELERLE ÇALIŞIYOR MUSUNUZ YOKSA DİJİTALE Mİ GEÇTİNİZ?
Artık hiç analog kullanmıyorum. Canon bir tane fotoğraf aldım, sonrasında karanlık oda yapmak falan uzadı gitti. Heykel ve fotoğrafı beraber yapmaya başladım. Sonra 10 yıl geçti önce Ankara sonra İstanbul ve şimdi de İzmir’deyim. Ben İzmirliyim aslında. İstanbul’daki sergim tam 10 yıl önce 17 Ekim’de açılmıştı. 10 yıl sonra da 17 Ekim’de açtık. Çok güzel bir şey daha oldu o da şu; Mudo’nun sahibi Mustafa Tabiroğlu aynı zamanda bir koleksiyonerdir. Mustafa Tabiroğlu 50 yıldır topladığı eserleri baya önemli müzelerde sergiledi. İstanbul’da hala sergileniyor. Oradaki 900 sanatçının arasında ben de varım. O kadar önemli sanatçılar var ki orada. O yüzden gurur duyuyorum gerçekten. Tarihi Likör Fabrikasını müze haline getirmişlerdi orada “Bir Koleksiyoner Hikayesi’ isimli bir sergide 903 sanatçı 2412 eser var ve benim bir heykelim ve fotoğrafım var.
MODEL BULMAKTA ZORLANIYOR MUSUNUZ?
Doğrusu hiç zorlanmadım. İlk sergimde iki tane modelim vardı. Bir de söyleyeyim modellerimin hiçbir tanesi ben den başkasına poz vermiş değiller. İlk sergimden itibaren iki üç kadın bana modellik yapmak istedi. Bu sergide mesela 7 tane ayrı modelim var. İlk sergilerimin bir tanesinde BirGün’de çıkan yazının başlığı “Sanat Müstehcen Değildir” şeklinde başlık atmışlardı. İnsanlar sanata laf ediyor müstehcen ediyorlar falan ama ben de öyle demiştim ve bunu başlık yapmışlardı.
SON 10 SENEDİR MUHAFAZARKÂRLIK ARTMIŞKEN SİZE GELEN TEPKİLER NE DURUMDA?
Toplum daha tutucu oldu doğru. 2014 yılında ilk galeriye gittiğimde kadın baktı, “tamam sergini açalım biz ama hükümet böyle başımıza bir şey gelir” dedi. Ben de dedim ki, “biz geri adım attıkça onlar bizim üzerimize daha fazla gelecek.” O zamandan beri de bir problem yaşamadım.
YAPTIĞINIZ SANATI BAŞKALARININ ANLAYIP ANLAMADIĞINI TEST EDİYOR MUSUNUZ?
Benim fotoğraflarımda yüz yok. Nedeni şu herhangi bir fotoğrafta yüz görürseniz sizi o yönlendirir. Ona göre şartlanırsınız. Ben yüze odaklanılsın istemiyorum ben ışık, gölge, kontrasta dikkat edilsin istiyorum.
SİZİ HANGİSİ DAHA ÇOK CEZBEDİYOR? HEYKEL Mİ FOTOĞRAF MI?
Aslında benim yaptığımı yapan çok yok. Fotoğraf çekmeyi seviyorum ama heykel yapmak bambaşka bir olay. İnsana inanılmaz bir keyif veren, etkileyen bir olay heykel.
HEYKEL BİRAZ DAHA HAYAL DÜNYASINI ŞEKİLLENDİREN BİR SANAT OLARAK MI KARŞIMIZA ÇIKIYOR?
Ben aslında mühendisim sanatçı değilim bu bir gerçek ve çok büyük bir şansım var şu dönemde ve şu şartlarda sanatın tamamen geriye itildiği bir dönemde yaşıyoruz. Ben şanslı olduğumdan benim ihtiyacım yok aslında. Eserlerim satılsa da olur satılmasa da olur. O yüzden kendi istediğimi yapabiliyorum ama birçok sanatçının başka çaresi yok çünkü bununla geçiniyor. Trende uymak zorundalar. Ama gerçekten üzülüyorum bu ülkede sanatçı olmak çok zor bir şey.