ÖMER FARUK ALTIN/EGE’YE BAKIŞ-Türkiye, 2024 yılında avrupa Birliği’nin gıda güvenliği kontrol sistemi olan Rapid Alert System for Food and Feed (RASFF) üzerinden en çok bildirim alan ülke oldu. pestisit kalıntıları ve aflatoksin seviyesindeki fazlalıklar gibi nedenlerle birçok ihracat ürünü sınır kontrolünden geçemedi. Türkiye, 2023 yılında da RASFF’ten en çok bildirim alan ülkeydi. 2023 yılında gerçekleştirilen 4 bin 777 bildirimin 361’i Türkiye’den gelen ürünler için düzenlenmişti.
Görsel: doğrulukpayı
Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan TMMOB Gıda Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Ömer Ulaş Kırım, Türkiye gibi tarımsal ihracat yapan ülkelerde, denetim sürecinin sık olması gerektiğini vurguladı. Ayrıca açıklamasında Türkiye’nin AB gıda güvenliği standartlarına uyum sağlamak için uygun yasal düzenlemelere sahip olduğunu ancak bu mevzuatın uygulamasında eksiklikler yaşandığını dile getirdi.
“MEVZUAT’IN UYGULANMASINDA EKSİKLİKLER YAŞANIYOR”
Gıda güvenliğine ilişkin mevzuatların uygulanmasında eksikliklerin yaşandığını dile getiren Kırım, “Türkiye, AB’nin gıda güvenliği standartlarına uyum sağlamak için Avrupa Birliği yasalarına uygun yasal düzenlemelere sahiptir. Ancak bu mevzuatın uygulanmasında eksiklikler yaşanıyor. Gıda ürünlerinin analizinde kullanılan laboratuvarların sayısı, teknolojik donanımı ve teknik personel yeterliliği pestisit kalıntılarının tespiti açısından çok kritik. Bu laboratuvarların kapasitesinin yetersiz olması, tüm ihracat ürünlerinin etkin şekilde analiz edilmesini zorlaştırıyor. Daha iyi bir sistem kurulması için; tarladan fabrikalara ve sevkiyata kadar entegre bir kontrol ve kayıt sistemine ihtiyacımız var. Rekolte tespit çalışmaları, ilaçlama sistemlerinin ziraat mühendisleri kontrolünde ve doğru zamanlarda yapılması, ürün hasat ve depolama planlamalarının yapılması, çiftçilerin bilinçlendirilmesi için gerekli eğitim mekanizmasının kurulması, yanlış ve kasıtlı uygulamalara karşı caydırıcı ceza mekanizmasının kurulması, yeterli analizlerin yapılması için laboratuvar ve teknik personel altyapılarının güçlendirilmesi ve doğru işletilmesi güçlü bir sistemin temel ihtiyaçları olarak karşımıza çıkmaktadır” dedi.
“NELERİN YENİP NELERİN YENMEYECEĞİNİ BİLMEK VATANDAŞIN EN DOĞAL HAKKI”
Bakanlığın süreci yeteri kadar şeffaf yürütmediğini dile getiren Kırım, “Bakanlığın taklit tağşiş listelerinde olduğu gibi pestisit sonuçlarını da açıklamasını bekliyoruz. Avrupa Birliği (AB), belirli limitlerin üzerinde bulduğu her ürünü ya kapılardan geri gönderir ya da raflardan geri toplatmasını yapıp imha eder. Başarılı ihracatçılarımız var ama yetersiz denetim mekanizması ve teknik personel istihdamında yaşanan eksiklikler ne yazık ki kötü sonuçların doğmasına ve yanlış algıların yayılmasına yol açıyor. Geri dönen çoğu ürünle ilgili RASSF sisteminden edinebildiğimiz bilgilerle yetinmek zorunda kalıyoruz. Bakanlık bunlar haricinde bir açıklama ya da şeffaf bir bilgilendirme süreci işletmemektedir. Bu yüzden de bakanlığın, taklit tağşiş ürünlerinde olduğu gibi pestisit sonuçlarını da açıklaması lazım. Hangi marka veya satış noktasından nelerin yenip nelerin yenmeyeceğini bilmek bir vatandaşın en doğal hakkıdır. Özellikle son yıllarda ihracat denetimlerinde, rekolte planlamalarında, ürünün çiftçiden alınacak fiyatların belirlenmesinde ve teşvik mekanizmalarında ciddi hatalar yapılıyor. Türk İnciri, kuru domates ve kekik ihracatında yaşanan aksaklıklar bilimden uzak, şeffaf ve doğru işletilmeyen denetim mekanizmasının sonucudur” ifadelerini kullandı.
ŞEFFAFLIK İÇİN ÖNERİLER
Kırım ayrıca sürecin şeffaf bir şekilde yürütülmesi için konuya ilişkin önerilerde bulundu. Kırım’ın yaptığı öneriler arasında, “Daha Açık Bir Raporlama Sistemi, Üretici ve İhracatçıya Geribildirim, Kamuya Açık Veri Tabanı” başlıkları ön plana çıktı.
Önerilerin tam hali şu şekilde:
"Daha açık bir raporlama sistemi: tarım ve Orman Bakanlığı veya ihracatçı birlikleri, ihracatta sorun yaşayan ürünlerle ilgili daha detaylı ve periyodik raporlar yayımlayabilir.
Üretici ve ihracatçıya geribildirim: Gümrüklerdeki analiz sonuçları hızlı ve detaylı bir şekilde ilgili taraflara ulaştırılmalı. Böylece sorunların kökeni daha iyi analiz edilebilir.
Kamuya açık veri tabanı: Geri gönderilen ürünlerle ilgili gerekçelerin ve süreçlerin yer aldığı bir veri tabanı oluşturulabilir. Bu, hem sektörel iyileştirme çalışmalarını kolaylaştırır hem de güven artırır.
Şu anki sistemde, şeffaflık düzeyinin yeterli olmadığı söylenebilir. Denetim raporlarının kapsamlı şekilde kamuoyuyla paylaşılmaması, Üreticilere yönelik bilgilendirmenin yetersizliği, Hataların sistematik şekilde ele alınmaması gibi eksiklikler dikkat çekmektedir”
“HER AŞAMA BİLİMSEL TEMELLERLE İŞLETİLMELİ”
Açıklamasının devamında denetimde her aşamanın bilimsel temellere dayandırılması gerektiğini vurgulayan Kırım, “Ürünlerin geri dönmesinin önlenmesi için Bakanlık tarafından acil uygulama planları hazırlanması mecburi hale gelmiştir. Tarım ürünlerinde yaşanan problemler sadece işverenlerden oluşan ihracatçı birlikleri ile tartışılma tarzından vazgeçilmeli ve tarladan son denetime kadar her bir aşama bilimsel temellerle işletilmelidir. Bakanlık bu başlıklarda acil olarak üniversitelerin ilgili bölümleri ile sahada incelemeler yapmalı ve yıllardır oda olarak dile getirdiğimiz Gıda ve Ziraat Mühendisi kontrolör sayısını katlayarak artırmalıdır. Bizlerin yıllardır mühendis kadrolarının sayı olarak yetersiz olduğunu dile getirmemizin nedeni bugün yaşanan bu sonuçları önceden öngörmüş olmamızdır. Tüm bunların dışında bakanlık içerisinde bu başarısızlıklardan ve denetim mekanizmasındaki hatalardan sorumlu yönetici kadrolarının yetkinlikleri sorgulanmalıdır. Ülkelerin Tarım ve Gıda sistemleri iktidarların siyasi bakış açısına ya da işveren lobilerinin inisiyatifine bırakılmayacak kadar kritik ve hayati konulardır. Ülkemizin bugün uluslararası ticaretteki ekonomi kayıpları, milli kaynak kayıpları ve itibar kaybının asıl nedeni bilimden uzak işletilen politikalar ve ilgili bürokratların yapmış olduğu hatalardır.
İyi tarım uygulamaları, bilimsel olarak işletilen pestisit uygulama ve kontrol mekanizmaları, acil eğitim programları, risk analizine bağlı doğru işletilen denetim mekanizmaları, çiftçiler için acil eğitim uygulamaları, laboratuvar ve teknik personel altyapılarının güçlendirilmesi ve bakanlık bünyesindeki mühendis kadrolarının güçlendirilmesi olarak politika önerilerimizi sıralayabiliriz” şeklinde konuştu.
“DENETLEYİCİ KURUMLARIN ÜZERİNE DÜŞENİ EKSİKSİZ YAPMASI GEREKMEKTEDİR”
Türkiye’nin ihracat yapılan ülkelerin standartlarına uyumuna ilişkin önemli adımların atıldığını ancak hala bazı farklılıkların olduğunu dile getiren Kırım, “Türkiye’deki gıda mevzuatı, genel olarak ulusal sağlık ve güvenlik standartlarını koruma amacı güderken, ihracat yapılan ülkelerin standartlarına uyum sağlamak da önemli bir hedeftir. Ancak, bu uyumun yeterliliği, ihracat yapılan ülkenin özel gereksinimlerine ve Türkiye'nin mevzuatının ne kadar esnek olduğuna bağlı olarak değişir.
Örneğin, Avrupa Birliği (AB) gibi gelişmiş pazarlar, oldukça sıkı gıda güvenliği ve etiketleme gereksinimlerine sahipken, bazı gelişmekte olan ülkeler daha esnek kurallar uygulayabiliyor. Türkiye, AB ile Gıda Güvenliği ve Etiketleme düzenlemelerinde belirli uyumlar sağlamak için önemli adımlar atmıştır, ancak hala bazı farklılıklar söz konusu olabiliyor. Ayrıca, bazı ürünlerde spesifik düzenlemeler ve kalite kontrol süreçleri gerektiren ülkeler, Türkiye’nin bu alanlarda daha fazla iyileştirme yapmasını bekleyebilir.
Sonuç olarak, Türkiye’deki gıda mevzuatının ihracat yapılan ülkelerle uyumlu halde olduğu bilinse de, bu sürekli güncellemeler ve adaptasyon gerektiren bir süreçtir. Bu uyumu sağlamak için düzenleyici ve denetleyici kurumların yasaların uygulanmasında üzerine düşeni eksiksiz yapması gerekmektedir” diye konuştu.
GERİ DÖNEN ÜRÜNLER NASIL DEĞERLENDİRİLİYOR?
Geri dönen ürünlerin çeşitli değerlendirme yöntemleriyle ilgili olarak konuşan Kırım, “Bazı içerik ve kalıntı sınırlarında ülkelerin kabul ettiği sınırlar arasında farklılıklar olabilir. Bu nedenle de geri dönen ürünlerin ülkemiz mevzuat ve belirlenen sınırlarına uygunsa iç pazarda değerlendirilmesi ya da yine sınırları içerisinde kabul edilebilecek 3. ülkelere ihracatı mümkün olabilir. Bu konuda mevzuat değişikliğinden daha önemli olan konu özellikle AB’de pestisit ve katkı maddeleri yönetmeliğinde yapılan değişiklikleri kendi listelerimizde hızlı şekilde güncellememiz gerekmektedir. Yasaklanan ya da limiti düşürülen maddeler için hızlıca bilgilendirme ve kısıtlamalar getirilmelidir. Bu, uyum içinde çalışabilmek adına olumlu sonuçlar doğurmaktadır” dedi.
PESTİSİTLERİN ETKİLERİ VE ZARARLARI NELERDİR?
Bugünlerde yaygın bir şekilde sprey formunda kullanılan pestisitler, sebze ve meyvelerin yüzeylerine yapışır. Bu gıdalar bazen çiğ tüketildiğinde, yeterli temizlik sağlanamadığı için, bu kimyasalların vücuda girmesi kaçınılmaz hale gelir. Bu durumda, pestisitler sindirim sistemi aracılığıyla vücuda girebilir. Ayrıca, bazı pestisitler yanlışlıkla solunduğunda veya ciltle temas ettiğinde, kan dolaşımına katılarak hayati organlara ve sistemlere ulaşabilir. Hem kısa hem de uzun vadede vücutta olumsuz etkiler yaratabilecek bu maruziyetler, bazen akut zehirlenme ve alerjik reaksiyonlara yol açabilir. Özellikle tarımla uğraşan kişiler, bu risklere karşı çok daha savunmasızdır.