ÖMER FARUK ALTIN / EGE’YE BAKIŞ – Belediye-İş Sendikası 1, 2, 3 ve 4 No’lu şubelerinin örgütlü olduğu, İzmir Büyükşehir Belediyesi iştirakleri İZBETON, İZDOĞA ve İZULAŞ AŞ’deki işlerinden atılan 400 belediye işçisi, işyeri temsilcileri ve sendikanın şube başkanları, Konak’taki Kemeraltı Çarşısı’nda bulunan Egemenlik Evi önünde çadır kurarak başlattıkları nöbetin dokuzuncu gününde işçilere destek için Belediye-İş Sendikası Genel Başkanı Nihat Yurdakul tarafından ziyaret edildi. Yurdakul, ziyaret sırasında basına açıklamalarda bulundu.
"BIRAKAN NAMERTTİR"
“Ben buraya konuşmak için gelmedim ama birkaç şeyi sizinle paylaşacağım. Çünkü bu kadar çok bilgi kirliliği var ki, bunların gerçeğini sizler ve İzmir halkı bilmeli” ifadeleriyle başladığı konuşmasında Yurdakul, “Bugüne kadar başkan ve yanındakiler çok şey söyledi. Biz de bir üslup içinde derdimizi anlatmaya çalıştık ama hiçbir zaman bize yakışan tavrı bozmadık. Ancak doğruları söyledik diye de kimse bizi itham etmesin. Ben doğrular, yanlışlar diyorum ama yarın buraya geldiğimde daha başka konuşacağım. Benim temsil ettiğim ilçe, arkadaşlarım, temsilci arkadaşlarım davalarına sahip çıktığı sürece, ben onları bırakmam. Bırakan namerttir” şeklinde konuştu.

“BU BİR FIRSATÇILIKTIR”
Yurdakul’un konuşmasında öne çıkan başlıklar şu şekilde:
Öncelikle 31 Mart seçimlerinden 5 gün önce biz TİS imzalamışız, bu bir fırsatçılıktır. Böyle bir şey yok. Birçok yerde bunlar önümüze geldi, biz “emek örgütüyüz” dedik. Demokratik hakkımızı her zaman kullandık. 31 Mart seçimlerine kısa bir süre kala biz getirmedik, bunlar yasal süreler. İstenirse bu toplu sözleşme bir haftada, işveren iyi niyetli olursa bir günde biter. Yapacağımız iş neydi? Ya toplu sözleşme imzalayacağız, ya yetkiyi düşüreceğiz, ya da greve çıkacağız. Cemil Başkan bunu duyduğunda, genel sekreteri o zamanki Barış Bey’i SODEMSEN yetkililerine göndererek, “O zaman masa dağılmıştı, arayın bunları ve masayı kurun, bu sözleşmeyi bitirin” dedi. Bunu mensubu olduğu partideki herkes biliyor. Çıksınlar, basının önünde anlatsınlar. Neye inanıyorlarsa onun üzerine, haberi olmadığını söylesin, istediğine imza atacağım ben. Sizin durumunuz iyi olabilir, gözümüz yok; ama bizim ekmeğe ihtiyacımız var. “En düşük ücret 80 bin küsurmuş.” Böyle bir şey yok. Bordrolar burada. “Eylülde 132 bin küsur olurmuş.” Eylülde de zam var, evet. TİS’te imzalanan zam, 6 aylık enflasyon. Velev ki 80 bin olsa, 130 bine nasıl çıkıyor ki bu? Peki şu an 80, Eylül’de 130; gelin bize 90 verin, başkan, ona imzalamayalım dedim. 42’si sizin olsun. Bunda da yoklar.

“HALKLA BİZİ KARŞI KARŞIYA GETİRMEYE ÇALIŞIYORLAR”
Manipülasyon yapıyorlar. Halkla bizi karşı karşıya getirmeye çalışıyorlar. Bizim esas hakkımız ondan da fazla ama almıyoruz, aldığımız maaş 52-53 bin lira. Bir gün gelecek, onları da alacağız. Cemil Başkan ve yanındakiler şunu söylüyor: “Bunda mesai yapıyorlar.” Yaptırma o zaman. Pazartesi günü çocuklarıyla dere kenarına gitsin, bayramda ailesinin yanında dursun. Derede, pislik içinde çalışıyor bu insanlar. “İkramiye alıyorlar,” diyor. Sayın Başkanım, böyle giderse bu iş hiçbirinize yaramayacak. Üzüleceğinizi, bugün de üzüldüğünüzü biliyorum ama yanlıştan dönmek lazım.

“VERGİ YOLUYLA KESİLEN PARAYI BİZ ALIYORMUŞUZ GİBİ GÖSTERİYORLAR”
Sen “En düşük maaş 80 bin lira,” nasıl diyorsun? Emekli maaşı kaç lira? En düşük 16.500 lira. “Peki bunlara ikramiye var mı?” Var. Ben diyorum ki, en düşük emekli maaşı 16.500. Başkan da diyor ki 20.500. Hangisi doğru? O 4 bin lira ikramiye kardeşim. Bizim aylık en düşük maaşımız 55 bin lira. Aşağısı da var. Öğrenim parasını katıyorlar bu işe. Önemli olan maaş; yani arkadaşlarımızın hesabına yatan para. Başkan dese ki, “80 bin lira belediyeye maliyeti,” başkana eyvallah derim. Ben de şunu söylüyorum: Bu vergi adaletsizliğinde en büyük yük zaten çalışanların üzerinde. Buna karşı da mücadele veriyoruz. Vergi yoluyla kesilip başkalarının cebine giden parayı, biz alıyormuşuz gibi gösteriyorlar. Böyle bir şey yok.

“BU TEHDİTVARİ BİR ŞEY, BAŞKANIN BÖYLE KONUŞMAMASI LAZIM”
“Sendika baş sorumlu” diyorlar. Kabul ediyorum. Bu insanlardan da, ailelerinden de biz sorumluyuz. Haklarını savunurum, her türlü sorumluluğu da üstlenirim. “Sendika adım atmak zorunda,” diyor. Bu tehditvari bir şey, başkanın böyle konuşmaması lazım. Şahsımla ilgili de, çalışanlarla ilgili de. Koca Türkiye'nin gözbebeği İzmir’i yöneten bir siyasetçi böyle konuşmamalı. Yakışmıyor. Hele de sosyal demokrat bir partinin belediye başkanı, çalışandan yanayım diyen bir siyasi düşüncenin belediye başkanı bana demeli ki: “Sen yeterince bu insanların hakkını savunamıyorsun.” Bir sosyal demokrat belediye başkanı bunu demeli. Bir belediye başkanı, “Ben arkadaşlarımın hakkını savunuyorum,” diyerek beni itham edemez. Etse de vız gelir bana. Ben bunun hakkını savunuyorum (çocuğu göstererek), sen neyi savunuyorsun Sayın Başkan? “Yöneticiler kendi iktidarlarını düşünüyor,” diyor. Yani beni ya da arkadaşlarımı kastediyor. Sayın Başkan, bir sorun, soruşturun, atıp tutmayın. Biz gece gündüz dışarıdayız, koltuk sevdalısı da değiliz. Ben en genç dönemimde bunları düşünmedim ki, şimdi düşüneyim. Hep söyledim, Allah bana öyle bir şey göstermesin. Gösterecekse de canımı alsın.
“ELİMİ KIRARIM, SANDIK KURMAM”
“Ben sandık kurun dedim, kurmadılar,” diyor. Başkan bihaber bu işten. Emeği savunan bir sendikaya bir belediye başkanı, “Siz emekçilerin ve çocuklarının ücretlerinden düşürün diye sandık kurun,” diyor. Bunun ne demek olduğunu bilmiyor mu? Bir düşünün. Sendikaya diyor ki: “Temsil ettiğine ihanet et.” Diyor ki: “Arkadaşların aldığı ücreti düşürmek için sandık kur.” Elimi kırarım, o sandığı kurmam. Arkadaşlarımın hakkından geri dönmek için sandık kur diyor; elimi kırarım, sandık kurmam.
“BU İKİ PRİMİN ADINI DEĞİŞTİRELİM: BİRİ TUGAY PRİMİ DİĞERİ OKUYAN PRİMİ OLSUN”
Dünyada var mı böyle primler diyor. Gelin iki primin adını değiştirelim: Biri “Tugay primi”, diğeri “Okuyan primi” olsun, bitsin. Bunun için bu zulüm, bu haksızlık yapılır mı? Ben Sayın Başkana... Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı, TBB Başkanvekili seçildi. Adana mitinginde Sayın Başkan şunu söyledi: “CHP’li belediye başkanları çalışanların çocuklarını kendi çocuğu gibi görür.”

BAŞKAN YURDAKUL, MERSİN’E SESLENDİ!
Mersin’e sesleniyorum: Sayın İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı da bu kategorinin içinde mi? Sayın Başkanım, siz seçilmiş belediye başkanısınız, size saygılıyım. Ama haksızlığa karşı da sonuna kadar bu mücadeleyi veririm. Ben İzmir Büyükşehir’de çok başkanlarla çalıştım. Çakmur’dan alın da Piriştina’ya kadar... Bu iki prim, Piriştina zamanında TİS’e madde olarak girmiş. 2024’ün Martında değil. Neyi bahane ediyorsunuz? Sayın Başkan, ne belediye iş benim mülküm, ne de İzmir Büyükşehir sizin mülkünüz. Bu çalışanlar da sizin malınız değil.
“HERKES ÖMER EŞKİ’YE SORABİLİR”
Bir basın emekçisi arkadaşıma da yanlışını düzeltmek istiyorum. “Sendika ile Tugay arasında yol kat edilmiştir,” diyor. Sanırım şube başkanlarını kastetti. Öyle bir şey oldu, evet. Biz bir adım attık. Teklifi yapan kendisiydi ama kendi vazgeçti. Bunu herkes Ömer Eşki’ye sorabilir. Basın, kendisine gelen haberleri alıyor, yayınlıyor: “Sendika başkanı masayı devirdi,” diyor. FETÖ'den kalma şeyler bunlar. Nasıl yazıyorsunuz, insanın azıcık vicdanı sızlar. Sayın Başkan, bu insanlar için dalga geçer gibi konuşuyorsunuz. Bu insanlar dertlerini anlatmaya çalışıyorlar. Bu burada bitmeyecek, devam edecek. Bu sürecekse ben kıyamete kadar varım.
“BİR DAHA BURAYA GELDİĞİMDE DAHA FARKLI OLACAK”
Bir daha buraya geldiğimde daha farklı olacak. Ben bu arkadaşlarımın alın teri için özür de dilerim. Ama artık yeter. Ekmek bu Sayın Başkan, ekmek. Siz aç kalmamışsınız, nedir bilmiyorsunuz. Açlık kötü şeydir. Kimseyi açlıkla terbiye etmeye kalkmayın. Bu işi bitirelim. Şurada az bir zaman kaldı. 6 ay sonra bakanlıktan vekil gelecek. Orada ne söylerseniz söyleyin. O zaman kabul etmeyin, değiştirin. Şimdi ne istiyorsunuz? 1,5 yıl bitmiş, bu sözleşme yürürlükte ve vazgeçin diyorsunuz. Olacak iş mi? Öyle bir kapıyı açıyorsunuz ki... TİS bu işçilerin anayasası. Eğer biz bunu bir kere deldirirsek, TİS’in özerkliği hiç kalmayacak. Biz buna alet olmayacağız.







