ÖMER FARUK ALTIN/EGE’YE BAKIŞ- Dünyada birçok ülke, çocukların sosyal medya platformlarının olumsuz içeriklerinden etkilenmemesi için kısıtlama ve yasaklama gibi pek çok uygulamalar devreye sokarken, Türkiye’de de bu konu tartışmalara yol açıyor. Uzman Psikolog İyem Çiftci ve Büşra Olkun, sosyal medyanın çocukların psikolojik gelişimini nasıl etkilediğine ilişkin açıklamalarda bulundu. Çiftci, 13 yaşından küçük çocukların duygu düzenleme ve soyut düşünme becerilerinin gelişmediğini ifade ederek sosyal medyanın kullanımının bu yaşta riskli olabileceğine vurgu yaptı.
SOSYAL MEDYA, HANGİ YAŞ GRUBUNU NASIL ETKİLİYOR?
Sosyal medya kullanımının çocukların psikolojik gelişimini nasıl etkilediğine değinen Uzman Psikolog Büşra Olkun, “Yaşa göre bakacak olursak 2 yaşa kadar zaten ekran yok. 2-3 yaşta da çocuklar gelişimsel olarak daha haz odaklı oldukları için kontrol zaten yine ebeveynde olmalı. Bu yaş aralığında evet sosyal medya hesabı açamıyor çocuklar ama anne-babanın telefonuna erişimi kolaysa onların sosyal medya hesaplarından yaşına uygun olmayan pek çok içeriğe maruz kalıyor. Ek olarak izledikleri videolardaki sesler, renkler, ışıklarla fazla uyarana maruz kalıyorlar, sonrasında akışta olan dünya daha sıkıcı ve yavaş geliyor.
3-6 yaş grubu için ekran süresi uzuyor ancak burada önerdiğimiz de çocuklar uzun süreler boyunca ekran başında durmasın. Çünkü bu yaşta çocuklar oyun oynamalı, kasların gelişmesi için hareket etmeli. Ekran başında uzun süreler durunca kaslar zayıf kalıyor, güçlenmiyor. Bu yaş grubu içeriklerin gerçekliğini ayırt edemedikleri için de duygusal zorlanmalar yaşayabiliyor. Bunun arkasından da akademik durumu ve sosyal ilişkileri olumsuz etkileniyor.
7-10 yaş çocuklar artık gelişimsel olarak da dış dünyanın çok farkında oluyorlar, akranlarıyla ilişkileri artıyor ve kim ne izliyor ne oynuyor birbirleriyle paylaşıyorlar. Bu da benim çocuğumun sosyal medyaya erişimi yoksa bile arkadaşlarının erişimi olduğu zaman birbirlerine anlattıklarında ya da aile buluşmalarında birbirlerine gösterdiklerinde bir merak unsuru haline geliyor ve bakmak istiyorlar. 3-6 yaş karşısına çıkan bir videodan etkilenirken 7-10 yaş videoların yanı sıra oynadığı çevrimiçi bir oyundan etkileniyor. Aynı şekilde oyun içeriğinin korkutucu olması, gördüğü ya da duyduğu bir karakter üzerinden çocuğun kaygılanması çocuğun uykusuna, iştahına, ilişkilerine, akademik durumuna olumsuz etki edebiliyor. Ayrıca şiddet içerikli oyunlar da çocukların şiddete karşı duyarsızlaşmasına, oyunda yaptım bir şey olmadı gibi bir yaklaşımda olmalarına sebep oluyor.
11-14 yaş grubu çocukların çoğunun kendine ait bir akıllı telefonu var. Ancak çocuklar, gençler o telefondan girdiği sitelerin, oynadığı oyunların takibinin yine de ebeveynlerinde olduğunu bilmeli. 13 yaşında bir çocuğun elinde internete bağlı bir cihaz olduğunda evde anne-baba takibini yaparım, sınır çizebilirim dese bile dışarıda da bu sitelere erişimi olacağı için her zaman mümkün olmayabilir. Bu durumda, yalnızca evde internete bağlanabileceği bir telefon daha koruyucu olabilir. Onun dışında ebeveynler sosyal medya hesaplarını 15–16 yaşa kadar erteleyebilir ancak bu yaş grubunun da sosyal medya üzerinden sıklıkla maruz kaldığı durumları göz önünde bulundurup sınır çizerek, gençlerle anlaşarak bu süreci yürütmek önemli. Maruz kaldığı derken kastettiğim durumlar arasında yine yaşa uygun olmayan içerik, haberlerin sansürsüz bir şekilde paylaşılması, akranlar arasındaki zorbalık riski, tanımadığı kişilerden gelen arkadaşlık istekleri ve yabancılarla mesajlaşmak diyebiliriz. Bunların arkasından gelen yine yoğun bir kaygı olabilir, sanal dünyaya çok dahil olup kendini gerçek dünyadan soyutlama, yüz yüze sosyal ilişkilerin azalması, paylaşılan gönderilerin gerçekliğini ayırt edemediği için sağlıklı beden algısının sarsılması, depresyon, paylaşımlarla ve aldığı beğenilerle ödül merkezinin çalışması ve çocukların bu dünyaya bağımlı olmaları gibi pek çok ruhsal ve sosyal etkisi olduğunu söyleyebiliriz” diye konuştu.
“TEPEDEN İNME KURALLAR DEĞİL, EKRAN KONUSUNDA ANLAŞMAK”
Sosyal medyanın tehlikelerinden çocukları korumak için sağlıklı sınırlar koymanın gerekliliğe vurgu yapan Olkun, “En başta çocuğun yaşı kaç olursa olsun belli bir ekran anlaşmasının olması önemli. Dijital dünya çocuklar için bir ödül-ceza haline gelmemeli, problem çözme yöntemi olarak görülmemeli. Bu şekilde olmaması için de özellikle çocuklarla iş birliği içinde gitmek önemli. Bir çerçeve çizersek bir ailede rutinin olması aile için dinamik için önemli oluyor. Ekranı da sorumlulukları da o rutinin içinde tutmak çocuklara iyi geliyor. Sınır dediğim de tepeden inme kurallar değil de çocuğunuzla ekran konusunda baştan anlaşmak. “Uzun süre ekran kullanmak sağlık için iyi değil.” ya da “16 yaşından önce bir sosyal medya hesabı açman güvenli değil. Anne/baban olarak seni güvenen tutmak benim görevim. Bu yüzden bu maddeyi sözleşmeye eklemeyi öneriyorum” denebilir. Çocuk tabletin başına geçtiğinde ya da telefonda arkadaşıyla yazışırken her zaman o kadar kolay bırakmayacak. Buralarda çizdiğiniz o sınırı hatırlatmak, vazgeçmeden tutarlı ve net bir şekilde “biliyorum, oyuna devam etmek istiyorsun/eminim arkadaşınla konuşacağınız daha çok şey var ama bizim anlaşmamız bu” diyerek hem o arzusunu anladığınızı dile getirmiş olursunuz hem de sınır çizerek onu güvende tutan ebeveyn olarak kalırsınız.
“EKRAN KULLANIMI İÇİN BİR SÖZLEŞME İMZALANABİLİR”
Konuşmasının sonunda Olkun, “Daha büyük çocuklar için ekran/sosyal medya kullanımı için bir sözleşme imzalanabilir. Karşılıklı olarak ebeveynler ve çocuk bu sözleşmeyi okur, karşılıklı olarak maddelerin oluru konuşulur ve imzalanır. Herhangi bir aşma durumunda sözleşme gündeme getirilir. Aileler örneklerine ulaşabilir internette güvenli yerlerden, içeriğini kendi aile dinamiklerine göre düzenleyebilirler. Ek olarak sorumluluklar konuşulabilir. Çünkü bir sosyal medya hesabının olması, akıllı telefona sahip olmak sorumluluk gerektiren şeyler. O yüzden bu sorumluluğun üstesinden gelebilecek bir vakitte olmalı çocuğumuz. Henüz odasını toplamak, oyuncaklarını kaldırmak, ödevleri planlamakta zorlanıyorsa bir sosyal medya hesabını yönetmekte de zorlanacaktır” şeklinde konuştu.
“KATI OLMAYAN KISITLAMALAR YAPMAK ETKİLİ VE UYGUNDUR”
Sosyal medya kullanımında yaş ve süre kısıtlamaların çocuğun psikolojik gelişimindeki etkilerine değinen Çiftci, “Sosyal medya platformlarının çoğu, 13 yaş ve üzeri çocuklar için tasarlanıyor. Bu yaş sınırının çocukların duygusal ve psikolojik gelişimleri göz önünde bulundurularak belirlendiğini varsayarsak 13 yaşından küçük çocukların sosyal medya kullanımı, duygu düzenleme ve soyut düşünme becerilerinin henüz yeterince gelişmemiş olması ve bu yüzden güvenliklerini sağlayamamaları açısından riskli olabilir. Yani katı olmayan ve çocuğun ihtiyaçlarını da gözeten süre ve dijital içerik kısıtlamaları yapmak çok etkili ve uygundur. Amerikan Pediatri Akademisi ve Dünya Sağlık Örgütü, 13 yaş ve üzeri çocuklar için günlük ekran süresinin 2 saati geçmemesi gerektiği önerisinde bulunuyor. Tabii bu ekran süresi sadece sosyal medyayı kapsamıyor. Sosyal medya, video oyunları, televizyon/tablet izleme gibi dijital içerikler, çevrimiçi dersler/kurslar ve arkadaşlarıyla çevrimiçi etkileşimler, hepsi bu süreye dahil” dedi.
“BAĞIMLILIK DA TAM BURADA BAŞLIYOR”
Konuşmasının devamında sosyal medya kullanımının çocuklar üzerinde bağımlılık yapma riski olduğunu vurgulayan Çiftci, “Beyinde yer alan dopamin adı verilen kimyasalı duymuşsunuzdur. Basit bir ifadeyle dopamin, zevk almamızı ve motivasyonu sağlayan şeydir. “İyi hissetme” hormonu da diyebiliriz. Fakat dopaminle ilgili günümüzde görmeye başladığımız zorluk, artık dopaminimizi teknoloji gibi alternatif kaynaklardan da alıyor olmamız. Bu bir zorluk çünkü beyin ve vücut, homeostazı, yani iki karşıt arasındaki doğru dengeyi sağlamak için sürekli çalışır. Beyin bu dengeyi sağlamak için yerleşik mekanizmalara sahiptir. Dopamin söz konusu olduğunda bu homeostaz çaba ve ödül arasındaki denge kurularak sağlanır. Şimdi buna sosyal medyadan gelen etkileşimlerden elde ettiğiniz dopamini de ekleyin. Beğeniler, yorumlar, bildirimler, mesajlar; bunların hepsi gün boyu aldığımız küçük dozlarda dopaminlerdir. Bu sürekli etkileşim sebebiyle beyin, telafi etme çabası olmadan bol miktarda haz olduğunu algıladığında, zaten çok fazla dopamin olduğuna ve daha az üretmesi gerektiğine karar verir. Beynin dopamin üretimi olmazsa, dış kaynaklardan daha fazla dopamin aramaya başlarız ve bu döngü devam eder. Böylece yeni bir döngü başlar ödül – ödül – ödül! Beyin, dopamin üzerine dopamin alır ve daha fazla haz bulma konusunda sürekli bir arayış halindedir. Bağımlılık da tam burada başlıyor. Çocuk, daha fazla dopamin için sosyal medyada her seferinde biraz daha fazla vakit geçiriyor” ifadelerini kullandı.