Berivan Kaya/Ege'ye Bakış- İzmir Mimarlar Odası İzmir Şubesinde gerçekleştirilen basın açıklamasında TMMOB Gıda Mühendisleri Odası, Çevre Mühendisleri Odası ve İzmir Tabip Odası üyeleri katılım sağladı. Gezi’nin yıldönümünden itibaren her gün İzmir’in çevre sorunlarına dikkat çekmek amacıyla toplandıklarını belirten İzmir Çevre Mühendisleri Başkanı Helil Kınay, “ 5 Haziranı kutlayabilmek için mücadeleyi büyütmek için buradayız. Bugün burada İzmir’in suyunu konuşacağız. Biz çevre mühendisleri olarak suyun temininden üretimine, yönetiminden arıtmasına, yeniden kullanımına kadar her alanda çalışan bir meslek disipliniyiz. Ülkemizde herkesin her şeyi bildiği bir mekanizma var. Bizim çözümlerimiz var fakat bizi yönetenler bu çözümlerin dışında süreçler geliştirdikleri için biz bunları sorun olarak yaşıyoruz. Bizler İzmir Çevre Durum raporu paylaştık. Bildiğimiz gerçekler var, suyumuz yok. İklim değişikliği, afetler, yaşam sorunumuz var. En önemlisi bunların sebepleriyle ilgili değerlendirmeyi yapmaktır” dedi.
Suların yüzde 70’ten fazlasının kirli olduğuna dikkat çeken Kınay, “Söylemler suyu korumalıyız, tüketimi kontrol etmeliyiz, sürdürülebilirlik üzerinden giderken bunun kadercilik olduğu gerçeği var. Sularımızın yüzde 70’inden fazlası kirli. Yer altı sularımızın yüzde 40’tan fazla oranı kirlenmiş ve miktarları azalmış durumda. Bunlar kurumların yaptıkları tespitler. Akarsularımız, su havzalarımız her şey betonlaşmış durumda. Ekolojik döngünün içinde bizler yok eden bit tür olarak yer alıyoruz. Bu süreçte karşılaştığımız sorunlar iklim krizinden kaynaklanan sorunlar değil. Bunlar altyapıyı, Kentlerimizi, suyumuzu yönetemediğimiz için yaşadığımız sorunlar” ifadelerini kullandı.
İzmir’in koku sorununa değinen Helil Kınay, “İzmir TÜİK verilerine göre altyapısı en iyi kent. Bugün İzmir kokuyor. Atık suyunu toplayıp arıtamadığı için. İçtiğimiz ve kullandığımız suyu arıtmak üzerine sistemler geliştirmemiz gerekiyor. Bizler yapılaşma ve betonlaşmanın önüne geçemiyoruz. Yeşil alanlarını ve yaşam kaynaklarımızı yok ediyoruz” dedi.
Çevre mücadelesine devam…
Tabip Odası Genel Sekreteri Ceylan Özkan suya ücretsiz erişimin gerekliliğine değinerek, “Kullanılabilir suların her geçen gün ilkim krizi nedeniyle daha fazla kaybettiğini biliyoruz. Mevcut su kaynakları havzaların madenlere teslim edilmesi nedeniyle yok oluyor. Su azaldıkça su rekabeti başlıyor. Suya ücretsiz olarak erişmemiz gerekirken suya erişim daha pahalı hale geliyor. Eşitsizlik dünya genelinde artıyor. 2 dönemdir İzmir Tabip Odası olarak bölgemizde çevre dernekleri ile birlikte çevre mücadelesinde olmaya devam edeceğiz” dedi.
Denetimsizlik payı!
Çevre komisyonu Başkanı Tuğrul Şahbaz ise açıklamasında, “İZSU İzmir’in suyunun yarısını yer altından çekiyor. Yani yer üstü kaynaklarımız ciddi anlamda azaldı. Özellikle tahtalı barajı oldukça azaldı. Biz yer altı kaynaklarına odaklandıkça suyumuz aşağıya iniyor. Su kaynaklarının denetimsiz olmasının çok büyük payı var. Denetim konusunu yerel yönetimler ve DSİ ciddiye almazsa gerçek susuzluğun ne olduğunu o zaman göreceğiz” dedi.
İzmir susuzluğa mahkum ediliyor!
Halk sağlığı uzmanı Ahmet Soysal İzmir’in Su Fakiri olduğunu vurguladığı açıklamasında, “İzmir su fakiri bir kent. Su havzalarının son derece iyi korunması gerekiyor. Su havzalarının yönetimi belediyelerde değil Devlet Su İşlerinde. Tahtalı barajı şu an İzmir’in suyunun yarısına yakınını karşılıyor. Bu baraja paralel çamlı barajı planlanmıştı. Ancak Efemçukuru’nda bir altın madeni kurulması ve bu madenin özellikle bölgedeki tüm dengeleri bozması nedeniyle çamlı barajının altın madeninin koruma bandının içinde kalması nedeniyle DSİ bu barajı yapmamakta inat ediyor. Bir dönem Büyükşehir Belediyesi Çamlı Barajını yapmak için DSİ’den izin istedi fakat izin verilmedi. Çamlı barajı altın madeni uğruna yapılmıyor ve İzmir’in suyu Gördes’ten getirilmeye çalışılıyor. Gördes su tutamıyor. Bu barajdan İzmir’e su gelmiyor. İzmir büyük bir sıkıntı içinde. Buna rağmen İzmirli sanki Gördes’ten su almış gibi faturalara eklenen ücretleri ödemek zorunda kalıyor. Bir altın madeni uğruna İzmir susuzluğa mahkum ediliyor” dedi.
19 yıl geçti hala hazırlıksızız!
Prof. Dr. Doğan Yaşar, bu yıl Tahtalı barajının dibini görebileceğimizi belirterek, “Biz sarıkız’da Göksu kuyularına yüklendik. Bizim suyumuzun yüzde 36’sı Manisa’dan geliyor. 70’li yıllarda su kavgaları vardı köylüler arasında. Gılgamış’tan bugüne kadar geçen savaşların tek nedeni sudur. Su ve gıda olaylarıdır. Soğuma geliyor diye uyardık. Soğuma demek kuraklık demektir. Asıl sorunun 2020’den sonra geleceğini yıllar önce söyledik. Yapılması gereken şey yer üstü barajıdır. Yer altı barajları da çok önemlidir. Yağmur ve kanalizasyon suları ayrılacak. Yağmur suları yeniden barajlara basılacak. Türkiye su fakiri İzmir fakirin de fakiri. Aradan 19 yıl geçti hala hazırlıksızız” ifadelerine yer verdi.
Doğa’nın su hakkını gasp ediyoruz!
Prof. Dr. Ali Osman Karababa, 40 tane gölün kuruduğuna dikkat çektiği açıklamasında, “Türkiye’nin kentleşme politikasını izlemesi gerekiyor. Nüfus fazlalığından dolayı bizim ulaşmamamız gereken su kaynaklarına el koyuyoruz. Bu insani bir şey değil. Kent bizim değil ve bizim böyle bir hakkımız yok. Bütün canlıların doğadaki suya erişmesi gerekiyor. Barajları kurduğumuz zaman suların yaşamı desteklemesi gerekiyor. Siz bu yaşamın üzerine Baraj kurduğunuza zaman onun altındaki yaşamı yok saymış oluyorsunuz. Bu da doğanın su hakkını gasp etmektedir. Bu nedenle Türkiye’de çok sayıda sulak alanın kurduğunuz görüyoruz. En az 40 tane göl kurudu. Göllerdeki suyun sulamada çok yoğun kullanıldığını söylemek gerekiyor. Su kaynaklarına erişimin planlanması gerekiyor. Bunu yapmazsak Türkiye giderek artan su sıkıntısına düşecek” dedi.
Asıl güvence yurttaşın su ve gıda güvencesidir!
Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Utku Toprak, İZSU tarafından her ay suya yapılan zammı hatırlatarak, “Bugün bir çok şey sudan ucuz. Suya bir gıda olarak bakmamak lazım. Sudaki güvenliği sağlayamadığınız takdirde gıdadaki güvenliği de sağlayamazsınız. O yüzden suyun biraz daha stratejik bir önemi var. Ne yazık ki tüm dünyada gıda adaleti sağlanamadığı gibi su adaleti de sağlanamıyor. Dünyada 80 ülkede yüzde 40’tan fazlası güvenilir temiz suya ulaşamıyor. Bireylerin temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar suyun yerel yönetimler ve merkezi hükümet tarafından ücretsiz karşılanması gerekiyor. Bu her canlının hakkı. Bizim sosyal demokrat belediyelerimiz var. Bugün suya zam yapılıyor. Bugün sayın başkan bu bizim için sigorta ve güvence dedi. Bizim bildiğimiz tek güvence yurttaşın su ve gıda güvencesidir. Maddi olarak sıkıntılar olabilir ama bunu çözebilecek başka mecralar olması gerekiyor” dedi.
Suyu sermayeden ve iktidardan koruyoruz!
İzmir Tabip Odası Avukatı Mithat Kara ise açıklamasında, “Siyaset devletin organlarının ve sermayenin yargı sürecine ne kadar etkin bir şekilde müdahale edebildiğini yargı faktörünü nasıl değiştirebildiğini Efemçukur altın madeni projesinde bir kere daha gördük. Bu mücadelenin temel amacı İzmir’in su kaynaklarını korumaktı. Birçok bilirkişi raporuyla bu altın madeninin yer altı su kaynaklarına ağır metalleri nasıl geçirdiği ve suları nasıl zehirlediği teknik ifadelerle yayınlandı. Bilirkişileri değiştirdiler. Biz suyumuzu sermayeye ve iktidara karşı koruyoruz. Bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Su kaynaklarını korumaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.
Suların yüzde 70’ten fazlasının kirli olduğuna dikkat çeken Kınay, “Söylemler suyu korumalıyız, tüketimi kontrol etmeliyiz, sürdürülebilirlik üzerinden giderken bunun kadercilik olduğu gerçeği var. Sularımızın yüzde 70’inden fazlası kirli. Yer altı sularımızın yüzde 40’tan fazla oranı kirlenmiş ve miktarları azalmış durumda. Bunlar kurumların yaptıkları tespitler. Akarsularımız, su havzalarımız her şey betonlaşmış durumda. Ekolojik döngünün içinde bizler yok eden bit tür olarak yer alıyoruz. Bu süreçte karşılaştığımız sorunlar iklim krizinden kaynaklanan sorunlar değil. Bunlar altyapıyı, Kentlerimizi, suyumuzu yönetemediğimiz için yaşadığımız sorunlar” ifadelerini kullandı.
İzmir’in koku sorununa değinen Helil Kınay, “İzmir TÜİK verilerine göre altyapısı en iyi kent. Bugün İzmir kokuyor. Atık suyunu toplayıp arıtamadığı için. İçtiğimiz ve kullandığımız suyu arıtmak üzerine sistemler geliştirmemiz gerekiyor. Bizler yapılaşma ve betonlaşmanın önüne geçemiyoruz. Yeşil alanlarını ve yaşam kaynaklarımızı yok ediyoruz” dedi.
Çevre mücadelesine devam…
Tabip Odası Genel Sekreteri Ceylan Özkan suya ücretsiz erişimin gerekliliğine değinerek, “Kullanılabilir suların her geçen gün ilkim krizi nedeniyle daha fazla kaybettiğini biliyoruz. Mevcut su kaynakları havzaların madenlere teslim edilmesi nedeniyle yok oluyor. Su azaldıkça su rekabeti başlıyor. Suya ücretsiz olarak erişmemiz gerekirken suya erişim daha pahalı hale geliyor. Eşitsizlik dünya genelinde artıyor. 2 dönemdir İzmir Tabip Odası olarak bölgemizde çevre dernekleri ile birlikte çevre mücadelesinde olmaya devam edeceğiz” dedi.
Denetimsizlik payı!
Çevre komisyonu Başkanı Tuğrul Şahbaz ise açıklamasında, “İZSU İzmir’in suyunun yarısını yer altından çekiyor. Yani yer üstü kaynaklarımız ciddi anlamda azaldı. Özellikle tahtalı barajı oldukça azaldı. Biz yer altı kaynaklarına odaklandıkça suyumuz aşağıya iniyor. Su kaynaklarının denetimsiz olmasının çok büyük payı var. Denetim konusunu yerel yönetimler ve DSİ ciddiye almazsa gerçek susuzluğun ne olduğunu o zaman göreceğiz” dedi.
İzmir susuzluğa mahkum ediliyor!
Halk sağlığı uzmanı Ahmet Soysal İzmir’in Su Fakiri olduğunu vurguladığı açıklamasında, “İzmir su fakiri bir kent. Su havzalarının son derece iyi korunması gerekiyor. Su havzalarının yönetimi belediyelerde değil Devlet Su İşlerinde. Tahtalı barajı şu an İzmir’in suyunun yarısına yakınını karşılıyor. Bu baraja paralel çamlı barajı planlanmıştı. Ancak Efemçukuru’nda bir altın madeni kurulması ve bu madenin özellikle bölgedeki tüm dengeleri bozması nedeniyle çamlı barajının altın madeninin koruma bandının içinde kalması nedeniyle DSİ bu barajı yapmamakta inat ediyor. Bir dönem Büyükşehir Belediyesi Çamlı Barajını yapmak için DSİ’den izin istedi fakat izin verilmedi. Çamlı barajı altın madeni uğruna yapılmıyor ve İzmir’in suyu Gördes’ten getirilmeye çalışılıyor. Gördes su tutamıyor. Bu barajdan İzmir’e su gelmiyor. İzmir büyük bir sıkıntı içinde. Buna rağmen İzmirli sanki Gördes’ten su almış gibi faturalara eklenen ücretleri ödemek zorunda kalıyor. Bir altın madeni uğruna İzmir susuzluğa mahkum ediliyor” dedi.
19 yıl geçti hala hazırlıksızız!
Prof. Dr. Doğan Yaşar, bu yıl Tahtalı barajının dibini görebileceğimizi belirterek, “Biz sarıkız’da Göksu kuyularına yüklendik. Bizim suyumuzun yüzde 36’sı Manisa’dan geliyor. 70’li yıllarda su kavgaları vardı köylüler arasında. Gılgamış’tan bugüne kadar geçen savaşların tek nedeni sudur. Su ve gıda olaylarıdır. Soğuma geliyor diye uyardık. Soğuma demek kuraklık demektir. Asıl sorunun 2020’den sonra geleceğini yıllar önce söyledik. Yapılması gereken şey yer üstü barajıdır. Yer altı barajları da çok önemlidir. Yağmur ve kanalizasyon suları ayrılacak. Yağmur suları yeniden barajlara basılacak. Türkiye su fakiri İzmir fakirin de fakiri. Aradan 19 yıl geçti hala hazırlıksızız” ifadelerine yer verdi.
Doğa’nın su hakkını gasp ediyoruz!
Prof. Dr. Ali Osman Karababa, 40 tane gölün kuruduğuna dikkat çektiği açıklamasında, “Türkiye’nin kentleşme politikasını izlemesi gerekiyor. Nüfus fazlalığından dolayı bizim ulaşmamamız gereken su kaynaklarına el koyuyoruz. Bu insani bir şey değil. Kent bizim değil ve bizim böyle bir hakkımız yok. Bütün canlıların doğadaki suya erişmesi gerekiyor. Barajları kurduğumuz zaman suların yaşamı desteklemesi gerekiyor. Siz bu yaşamın üzerine Baraj kurduğunuza zaman onun altındaki yaşamı yok saymış oluyorsunuz. Bu da doğanın su hakkını gasp etmektedir. Bu nedenle Türkiye’de çok sayıda sulak alanın kurduğunuz görüyoruz. En az 40 tane göl kurudu. Göllerdeki suyun sulamada çok yoğun kullanıldığını söylemek gerekiyor. Su kaynaklarına erişimin planlanması gerekiyor. Bunu yapmazsak Türkiye giderek artan su sıkıntısına düşecek” dedi.
Asıl güvence yurttaşın su ve gıda güvencesidir!
Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Utku Toprak, İZSU tarafından her ay suya yapılan zammı hatırlatarak, “Bugün bir çok şey sudan ucuz. Suya bir gıda olarak bakmamak lazım. Sudaki güvenliği sağlayamadığınız takdirde gıdadaki güvenliği de sağlayamazsınız. O yüzden suyun biraz daha stratejik bir önemi var. Ne yazık ki tüm dünyada gıda adaleti sağlanamadığı gibi su adaleti de sağlanamıyor. Dünyada 80 ülkede yüzde 40’tan fazlası güvenilir temiz suya ulaşamıyor. Bireylerin temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek kadar suyun yerel yönetimler ve merkezi hükümet tarafından ücretsiz karşılanması gerekiyor. Bu her canlının hakkı. Bizim sosyal demokrat belediyelerimiz var. Bugün suya zam yapılıyor. Bugün sayın başkan bu bizim için sigorta ve güvence dedi. Bizim bildiğimiz tek güvence yurttaşın su ve gıda güvencesidir. Maddi olarak sıkıntılar olabilir ama bunu çözebilecek başka mecralar olması gerekiyor” dedi.
Suyu sermayeden ve iktidardan koruyoruz!
İzmir Tabip Odası Avukatı Mithat Kara ise açıklamasında, “Siyaset devletin organlarının ve sermayenin yargı sürecine ne kadar etkin bir şekilde müdahale edebildiğini yargı faktörünü nasıl değiştirebildiğini Efemçukur altın madeni projesinde bir kere daha gördük. Bu mücadelenin temel amacı İzmir’in su kaynaklarını korumaktı. Birçok bilirkişi raporuyla bu altın madeninin yer altı su kaynaklarına ağır metalleri nasıl geçirdiği ve suları nasıl zehirlediği teknik ifadelerle yayınlandı. Bilirkişileri değiştirdiler. Biz suyumuzu sermayeye ve iktidara karşı koruyoruz. Bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz. Su kaynaklarını korumaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.