Türk bestecilerini Türkiye ve dünyada yaptığı konserler ve CD’lerle tanıtarak, birçok bestecimizin eserlerinin ilk seslendirme ve kayıtlarını yapmasıyla Türk piyano mirasını koruyan ve geliştiren sanatçı olarak tanınan piyano virtüözü Hande Dalkılıç, konserlerine devam ederken aynı zamanda Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarında Piyano Ana Sanat Dalı’nda profesör olarak eğitim de veriyor.
Ahmed Adnan Saygun‘un son eseri Op.76 Piyano Sonatı’nın ilk seslendirmesinden oluşan CD kaydı, Ahmed Adnan Saygun’un Op.34, 1. Piyano Konçertosu, Muammer Sun’un ilk kez bir CD’de seslendirilen piyano solo için yazdığı ‘Yurt Renkleri’, Cemal Reşit Rey’in Piyano ve Orkestra için ‘Bir İstanbul Türküsü üzerine Çeşitlemeleri”, Ulvi Cemal Erkin’in tüm solo piyano eserlerinden oluşan kayıtları, Çetin Işıközlü’nün ilk kez solo piyano için yazdığı ve Hande Dalkılıç’a ithaf ettiği, Doğu Anadolu bölgemize ait türkülerden oluşan “Yukarı Fırat Ezgileri” ve son olarak yaptığı Chopin, Liszt ve Louis Moreau Gottschalk eserlerinden oluşan “My Favorite Romantics” adlı albümleri bulunan hande dalkılıç ile söyleşi gerçekleştirdik.
Piyano ile tanışmanız nasıl oldu?
Dört yaşındayken, bahçede oynuyordum, bir arkadaşımın elinde melodika aleti gördüm. Bizim çocukluğumuzda melodika çokça vardı. Anneme tarif ettim, dedim üstünde düğmeleri olan ışıklı bir alet. Annem de tabii anlamamış ne olduğunu, ben de ismini bilmiyordum; bana oyuncak bir piyano aldı. Fakat o piyano, şimdiki gibi plastikten yapılan oyuncak piyanolar gibi değildi. Tahtadan ama dışı piyano kaplaması gibi bir malzemeden yapılmıştı. Beyaz tuşları vardı ve Do majör dizisinde bayağı Do’dan Do’ya, doğru tonalitede bir oktavlık bir piyanoydu. Arkadaşımın elinde gördüğüm şekilde bu aletin ışığı yoktu ama bayağı güzel müzik yapma imkanı olunca ben de bulduğumla yetindim. O sıralarda Liz Teyze Çocuk Yuvası’na gidiyordum, çok iyi bir yuvaydı, bir Alman okuluydu ve orada hem Türkçe hem Almanca şarkılar öğreniyorduk. Bunlardan biri de Muammer Sun’un “Oduncular” şarkısıydı; “baltalar elimizde uzun ip belimizde”… Eve gelip o parçayı çalmışım kulaktan. Ondan sonra da hep devam ettirdim. Ve hoş olanı da; yıllar sonra Muammer Sun’un, tüm piyano eserlerinin ilk kez seslendirildiği “Yurt Renkleri” adlı bir albümü yapmış olmamdır…
Türkiye'de piyano bulmak maddi olarak çok kolay değildi ama ilkokul 3. sınıf gibi bir yaşta bana bir piyano alındı. Prof. Güherdal Karamanoğlu’yla özel olarak piyanoya başladım; çok sevdirdi bana piyanoyu, önemli bir şey ilk başladığınız öğretmenin piyanoyu sevdirmesi..Güherdal Hanım’la başlayan eğitimimi yedi sene sürdürdüm. Ortaokulda, 1’den 3.sınıfa kadar Yükseliş Koleji'nin yanı sıra piyanoyu devam ettirirken piyanoyu çok severek çalışıyordum. Üstelik kolejde eğitim ağırdı. Hatta ortaokula geçmeden hocam Konservatuvar eğitimine başlamak isteyip istemediğimi sordu: Ben de ona; ben sevdiğim hobi olan bir alandan sınava girmek istemiyorum çünkü bu beni soğutur. Piyanoyu keyfim için çalmak istiyorum,bu sebeple sınava girmek istemiyorum dedim ve böylelikle konservatuvar konusu kapandı. Niyetim uluslararası ilişkiler bölümünde okumaktı. Ortaokul eğitimim başarılı takdir belgeleriyle gidiyordu ancak matematikten çok nefret ederdim. Notlarım iyiydi ama işte özel ders ala ala takviye ile götürüyorduk. Aslında müzik biraz matematiktir ama beni biraz soğutmuşlardı matematikten galiba. Geometriyi cok severdim mesela, onlara bayılıyordum. Düşündüm ki üniversite sınavına hazırlanırken bu matematik benim başıma bela olacak. Bunu çalışacağım diye piyanomdan uzaklaşacağım. O sene bir konser vermiştim ortaokul üçüncü sınıftayken, özel bir yerde bir resital yaptırdı hocam. Dedim ki bu güzel iş ama ben bu işi bırakmak zorunda kalacağım üniversiteye hazırlanırken. Ve o gün profesyonel olarak devam etmek üzere karar aldım. Ancak konservatuvar, örneğin şu anda ilkokul beşinci sınıftan alıyor dörtlü eğitim sistemi nedeniyle, o zamanlar almıyorlardı, yani aradan konservatuvara girmem söz konusu değildi. O sırada yeni açılmış olan, Bilkent Üniversitesi'nin, Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi benim için hakikaten çok özel bir şans oldu. Ama ondan daha büyük şansım, beni yetiştiren hocam Ersin Onay oldu. Ondan sonra akademik eğitim hayatına başladım ve bu güne dek çok çalıştım.
En sevdiğiniz konçerto hangisi, hissettirdiği duyguları anlatır mısınız?
Ulvi Cemal Erkin Piyano Konçertosu’nu çalmayı çok seviyorum zira Kurtuluş Savaşı’nı ve dramını , ülkemizin topraklarının sesini en güzel hissettiren konçertolardan biri benim için. Yöresel halk dansından ağıta, kağnıların yürüyüşünden isyana kadar her türlü tasvir var bu konçertoda. Bu sebeple de her vesileyle bu konçertoyu seslendirmeyi seviyorum.
-2017 yılında Yunanistan’da katıldığınız Dimitra festivalinden ve yer aldığınız diğer festivallerden kısaca bahseder misiniz?
Dimitria Festivali Selanik’de yıllardır yapılan bir müzik ve sanat festivali. Çok içten ve coşku dolu bir festival.
Yunanistan ile aynı kıyıların ortak insanlarıyız. Kahvaltıda yediklerimiz bile aynı, Ege’nin ürünleri. Tarihe bakıldığında yaşanan savaşlar gerçekten çok anlamsız geliyor şimdi. Müziğin olduğu yerde barış vardır. Dilimiz, dinimiz ayrı ama Atina’da ve Selanik’de bizleri gördüm sanki. Geçmiş tarihimiz ortak, insanlar zamanında kardeş olmuşlar. Sonra savaşlar ortamı ve insanları birbirine düşman etmiş ne yazık ki...
Festivalde çok sempatik yöneticiler ve dinleyici vardı. Güzel bir enerji almıştım. Katıldığım diğer uluslararası festivallerde de her zaman o ülkenin izlerini , geleneklerini yaşıyorsunuz. Dinleyiciyi, atmosferi, çalarken algılıyorsunuz. Tabi konserler uluslararası festivaller içerisinde yer alınca daha profesyonel oluyor ve eğer denk gelirse başka ülkelerden sanatçılarla da tanışma fırsatı yakalıyorsunuz. Büyük organizasyon olduğu için ağırlama imkanları da daha fazla oluyor. O zaman onların yerel kültürlerinin içine daha fazla girme,mutfağını bile tanıma imkanı buluyorsunuz. Dinleyici de festival nedeniyle konserlerden daha çok haberdar oluyor ve kaliteli bir kesimi oluşturuyor.
Resitallerinizde seyircinin size olan ilgisi nasıl?
Genellikle coşkulu dinleyici oluyor. Resitallerimde batılı bestecilerin yanı sıra Türk bestecilerimizin eserlerini de seslendiriyorum. Tabi ki ülkemizdeki dinleyici bu müzikleri seviyor ama yurt dışında özellikle Ahmed Adanan Saygun , Ulvi Cemal Erkin’in eserleri müthiş ilgi görüyor. Bu eserlerin notasını isteyen konser piyanistlerine bile denk gelebiliyorum; bu beni çok mutu ediyor. Yine sıkça seslendirdiğim ve albümünü yaptığım Çetin Işıközlü’nün Yukarı Fırat Ezgileri de dinleyici tarafından çok seviliyor ; özellikle yurtdışında türkülerin konularını anlatarak çalıyorum. Diğerlerine göre daha otantik ve yöresel tema içermesi açısından bu türküler de farklı ve güzel geliyor dinleyiciye. Konserlerim sırasında fark ettim ki galiba en çok Estonya’da Eston dinleyicilere güzel geliyor bu ezgiler.
Son çıkan albümüm (KALAN Müzik) “My Favorite Romantics”de yer alan romantik dönemin piyano virtüöz bestecileri Chopin’in, Liszt’in ve Gottschalk’ın eserlerini de bu konserlerde zaman zaman seslendirmiştim. Bu eserler de hala konserlerimde en çok ilgiyi gören müzikler arasında ve bu sebeple de zaten en sevdiklerimi bir araya getirerek “My Favorite Romantics” adlı yeni albümümü yaptım.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Müzik ve sanatın insanlıkta ortak birleştirici gücünü yadsımak imkansız. Müziğin ve diğer sanat alanlarının, festivallerin ülkemizde daha çok gerçekleştirilip değer görmesi, medyanın halka; müzik ve sanat faaliyetlerini sınıflara ayırmadan istisnasız bir şekilde duyurması en büyük temennim
Ahmed Adnan Saygun‘un son eseri Op.76 Piyano Sonatı’nın ilk seslendirmesinden oluşan CD kaydı, Ahmed Adnan Saygun’un Op.34, 1. Piyano Konçertosu, Muammer Sun’un ilk kez bir CD’de seslendirilen piyano solo için yazdığı ‘Yurt Renkleri’, Cemal Reşit Rey’in Piyano ve Orkestra için ‘Bir İstanbul Türküsü üzerine Çeşitlemeleri”, Ulvi Cemal Erkin’in tüm solo piyano eserlerinden oluşan kayıtları, Çetin Işıközlü’nün ilk kez solo piyano için yazdığı ve Hande Dalkılıç’a ithaf ettiği, Doğu Anadolu bölgemize ait türkülerden oluşan “Yukarı Fırat Ezgileri” ve son olarak yaptığı Chopin, Liszt ve Louis Moreau Gottschalk eserlerinden oluşan “My Favorite Romantics” adlı albümleri bulunan hande dalkılıç ile söyleşi gerçekleştirdik.
Piyano ile tanışmanız nasıl oldu?
Dört yaşındayken, bahçede oynuyordum, bir arkadaşımın elinde melodika aleti gördüm. Bizim çocukluğumuzda melodika çokça vardı. Anneme tarif ettim, dedim üstünde düğmeleri olan ışıklı bir alet. Annem de tabii anlamamış ne olduğunu, ben de ismini bilmiyordum; bana oyuncak bir piyano aldı. Fakat o piyano, şimdiki gibi plastikten yapılan oyuncak piyanolar gibi değildi. Tahtadan ama dışı piyano kaplaması gibi bir malzemeden yapılmıştı. Beyaz tuşları vardı ve Do majör dizisinde bayağı Do’dan Do’ya, doğru tonalitede bir oktavlık bir piyanoydu. Arkadaşımın elinde gördüğüm şekilde bu aletin ışığı yoktu ama bayağı güzel müzik yapma imkanı olunca ben de bulduğumla yetindim. O sıralarda Liz Teyze Çocuk Yuvası’na gidiyordum, çok iyi bir yuvaydı, bir Alman okuluydu ve orada hem Türkçe hem Almanca şarkılar öğreniyorduk. Bunlardan biri de Muammer Sun’un “Oduncular” şarkısıydı; “baltalar elimizde uzun ip belimizde”… Eve gelip o parçayı çalmışım kulaktan. Ondan sonra da hep devam ettirdim. Ve hoş olanı da; yıllar sonra Muammer Sun’un, tüm piyano eserlerinin ilk kez seslendirildiği “Yurt Renkleri” adlı bir albümü yapmış olmamdır…
Türkiye'de piyano bulmak maddi olarak çok kolay değildi ama ilkokul 3. sınıf gibi bir yaşta bana bir piyano alındı. Prof. Güherdal Karamanoğlu’yla özel olarak piyanoya başladım; çok sevdirdi bana piyanoyu, önemli bir şey ilk başladığınız öğretmenin piyanoyu sevdirmesi..Güherdal Hanım’la başlayan eğitimimi yedi sene sürdürdüm. Ortaokulda, 1’den 3.sınıfa kadar Yükseliş Koleji'nin yanı sıra piyanoyu devam ettirirken piyanoyu çok severek çalışıyordum. Üstelik kolejde eğitim ağırdı. Hatta ortaokula geçmeden hocam Konservatuvar eğitimine başlamak isteyip istemediğimi sordu: Ben de ona; ben sevdiğim hobi olan bir alandan sınava girmek istemiyorum çünkü bu beni soğutur. Piyanoyu keyfim için çalmak istiyorum,bu sebeple sınava girmek istemiyorum dedim ve böylelikle konservatuvar konusu kapandı. Niyetim uluslararası ilişkiler bölümünde okumaktı. Ortaokul eğitimim başarılı takdir belgeleriyle gidiyordu ancak matematikten çok nefret ederdim. Notlarım iyiydi ama işte özel ders ala ala takviye ile götürüyorduk. Aslında müzik biraz matematiktir ama beni biraz soğutmuşlardı matematikten galiba. Geometriyi cok severdim mesela, onlara bayılıyordum. Düşündüm ki üniversite sınavına hazırlanırken bu matematik benim başıma bela olacak. Bunu çalışacağım diye piyanomdan uzaklaşacağım. O sene bir konser vermiştim ortaokul üçüncü sınıftayken, özel bir yerde bir resital yaptırdı hocam. Dedim ki bu güzel iş ama ben bu işi bırakmak zorunda kalacağım üniversiteye hazırlanırken. Ve o gün profesyonel olarak devam etmek üzere karar aldım. Ancak konservatuvar, örneğin şu anda ilkokul beşinci sınıftan alıyor dörtlü eğitim sistemi nedeniyle, o zamanlar almıyorlardı, yani aradan konservatuvara girmem söz konusu değildi. O sırada yeni açılmış olan, Bilkent Üniversitesi'nin, Müzik ve Sahne Sanatları Fakültesi benim için hakikaten çok özel bir şans oldu. Ama ondan daha büyük şansım, beni yetiştiren hocam Ersin Onay oldu. Ondan sonra akademik eğitim hayatına başladım ve bu güne dek çok çalıştım.
En sevdiğiniz konçerto hangisi, hissettirdiği duyguları anlatır mısınız?
Ulvi Cemal Erkin Piyano Konçertosu’nu çalmayı çok seviyorum zira Kurtuluş Savaşı’nı ve dramını , ülkemizin topraklarının sesini en güzel hissettiren konçertolardan biri benim için. Yöresel halk dansından ağıta, kağnıların yürüyüşünden isyana kadar her türlü tasvir var bu konçertoda. Bu sebeple de her vesileyle bu konçertoyu seslendirmeyi seviyorum.
-2017 yılında Yunanistan’da katıldığınız Dimitra festivalinden ve yer aldığınız diğer festivallerden kısaca bahseder misiniz?
Dimitria Festivali Selanik’de yıllardır yapılan bir müzik ve sanat festivali. Çok içten ve coşku dolu bir festival.
Yunanistan ile aynı kıyıların ortak insanlarıyız. Kahvaltıda yediklerimiz bile aynı, Ege’nin ürünleri. Tarihe bakıldığında yaşanan savaşlar gerçekten çok anlamsız geliyor şimdi. Müziğin olduğu yerde barış vardır. Dilimiz, dinimiz ayrı ama Atina’da ve Selanik’de bizleri gördüm sanki. Geçmiş tarihimiz ortak, insanlar zamanında kardeş olmuşlar. Sonra savaşlar ortamı ve insanları birbirine düşman etmiş ne yazık ki...
Festivalde çok sempatik yöneticiler ve dinleyici vardı. Güzel bir enerji almıştım. Katıldığım diğer uluslararası festivallerde de her zaman o ülkenin izlerini , geleneklerini yaşıyorsunuz. Dinleyiciyi, atmosferi, çalarken algılıyorsunuz. Tabi konserler uluslararası festivaller içerisinde yer alınca daha profesyonel oluyor ve eğer denk gelirse başka ülkelerden sanatçılarla da tanışma fırsatı yakalıyorsunuz. Büyük organizasyon olduğu için ağırlama imkanları da daha fazla oluyor. O zaman onların yerel kültürlerinin içine daha fazla girme,mutfağını bile tanıma imkanı buluyorsunuz. Dinleyici de festival nedeniyle konserlerden daha çok haberdar oluyor ve kaliteli bir kesimi oluşturuyor.
Resitallerinizde seyircinin size olan ilgisi nasıl?
Genellikle coşkulu dinleyici oluyor. Resitallerimde batılı bestecilerin yanı sıra Türk bestecilerimizin eserlerini de seslendiriyorum. Tabi ki ülkemizdeki dinleyici bu müzikleri seviyor ama yurt dışında özellikle Ahmed Adanan Saygun , Ulvi Cemal Erkin’in eserleri müthiş ilgi görüyor. Bu eserlerin notasını isteyen konser piyanistlerine bile denk gelebiliyorum; bu beni çok mutu ediyor. Yine sıkça seslendirdiğim ve albümünü yaptığım Çetin Işıközlü’nün Yukarı Fırat Ezgileri de dinleyici tarafından çok seviliyor ; özellikle yurtdışında türkülerin konularını anlatarak çalıyorum. Diğerlerine göre daha otantik ve yöresel tema içermesi açısından bu türküler de farklı ve güzel geliyor dinleyiciye. Konserlerim sırasında fark ettim ki galiba en çok Estonya’da Eston dinleyicilere güzel geliyor bu ezgiler.
Son çıkan albümüm (KALAN Müzik) “My Favorite Romantics”de yer alan romantik dönemin piyano virtüöz bestecileri Chopin’in, Liszt’in ve Gottschalk’ın eserlerini de bu konserlerde zaman zaman seslendirmiştim. Bu eserler de hala konserlerimde en çok ilgiyi gören müzikler arasında ve bu sebeple de zaten en sevdiklerimi bir araya getirerek “My Favorite Romantics” adlı yeni albümümü yaptım.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Müzik ve sanatın insanlıkta ortak birleştirici gücünü yadsımak imkansız. Müziğin ve diğer sanat alanlarının, festivallerin ülkemizde daha çok gerçekleştirilip değer görmesi, medyanın halka; müzik ve sanat faaliyetlerini sınıflara ayırmadan istisnasız bir şekilde duyurması en büyük temennim