Berivan Kaya/ Ege'ye Bakış- ‘Birlikte Değiştireceğiz’ sloganı ile TÜRK-İŞ, DİSK, KESK, TMMOB, İzmir Tabip Odası, İzmir Barosu tarafından düzenlenen mitinge CHP ve HDP katılım sağladı. Pandemi sebebiyle 2 yıl düzenlemeyen 1 mayıs İşçi bayramı, bu yıl on binlerce insanın katılımıyla gerçekleşti.
Soyer: Ya hep beraber ya hiçbirimiz!
Gündoğdu Meydanı'ndan hükümete korkun çağrısı yapan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, ''Saraylardan bizi seyredenlere bu meydandan onların en çok korktuğu cümleyle sesleniyoruz; ‘Ya hep beraber ya hiçbirimiz! Değerli kardeşlerim, bu cümle hak ettiğimiz refahın anahtarıdır. Bu gün gün büyüyen özgürlük mücadelemizin anahtarıdır. Bu muktedirlerin acı çektirdiği bizler, kadınlar, işçiler, çiftçiler, tüm emekçiler ve ezilen doğa, dünya bizim sırtımızda dönüyor. Bu dünyayı var eden bizleriz. İşte bugün yine meydanlardayız. Ve yine hep beraberiz, omuz omuzayız, kol kolayız, yan yanayız. Buraya kavgayı büyütmeye, hakkımızı istemeye, adalete susayan herkesin sesi olmaya geldik. Ey muktedirler korkun bizden. Korkun bizden! Açlığımızdan korkun! Dürüstlüğümüzden, açlığımızdan, aklımızdan, sel gibi büyüyen dayanışmamızdan korkun! Ey, kendini hükümdar sananlar, Mumcu’lardan, Deniz’lerden, Ali İsmail Korkmaz’lardan, ağaçlardan, Gezi’den, 1 Mayıs’tan korkun! Bizi her gün gömmeye çalıştınız. Her gün gömmeye çalışıyorsunuz ama unuttuğunuz bir şey var... Bizler tohumuz, gömüldükçe çoğalarak geliyoruz. Bir gidip, bin gelen bizlerden korkun! Kapınızdayız, yakanızdayız. Bu düzeni topla, tüfekle değil, aklımızla yıkacağız. Vicdanımızla yıkacağız. Sizi kin ve nefretle değil, barış ve kardeşliğimizle yeneceğiz. Güçlüyüz, kazanacağız. 1 Mayıs bizim adımız, şerefimizdir, kardeşliğimizdir. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz. Yaşasın 1 Mayıs!" ifadelerini kullandı.
''Bu böyle gitmez!''
TÜRK-İŞ 3. Bölge Başkanı Hayrettin Çakmak birlik ve beraberlik vurgusu yaptığı açıkamasında, ''Yaşamın kendisini her gün yeniden üretenler, tüm değerleri emeğiyle, alın teriyle yaratanlar, çeliğe, cama, taşa, toprağa şekil verenler, uzakları yakın edenler, eğitim, sağlık, ulaşım, barınma, enerji, iletişim haklarımız için binbir emekle, canını dişine takarak mücadele verenler... Tezgah başında, motorun tepesinde, büroda, laboratuvarda, madende, tarlada, fabrikada, hastanede, okulda çalışan emekçiler... Yaşamın yarısı ve üreticisi olan, emeği değersizleştirilip görünmez kılınmak istenen kadınlar... Güvencesizliğe itilen, işsiz bırakılan, açlığa terkedilen milyonlar... Gelecekleri, umutları, hayatları gasp edilen gençler... Bir ömür çalışıp emekli olunca dahi emeğinin karşılığını alamayan emekliler... Bu böyle gitmez diyerek emeğin ülkesine uyanacağımız günlerin şafağını söktürmek için 1 Mayıs alanlarında buluşanlar merhaba! Bugün emeğiyle geçinenlerin, yepyeni bir hayatı elleriyle filizlendirecek olanların birlik, mücadele ve dayanışma günü'' ifadelerini kullandı.
''Barışa her zamankinden daha fazla ihtiyacı var''
Pandemi ile birlikte ekonomİk krizinde derinleştiğine dikkat çeken Hayrettin Çakmak, ''Pandeminin derinleştirdiği ekonomik, siyasal, toplumsal kriz, gıda krizinin, tedarik zincirlerinde yaşanan krizin boyutlarını da büyütüyor. Biz emekçilerin yarattığı değerler ve kaynaklar halkın ihtiyaçları, güvenceli iş ve insanca yaşayacak ücret için değil, doğanın yıkıma pahasına sermayeye, savaşlara, silahlanmaya aktarılıyor. Milyarlarca insan yoksulluk ve yoksunlukla boğuşurken servet sahipleri zenginleşmeye, servetlerine servet katmaya devam ediyor. Emekçilerin yaşama ve çalışma şartlarını iyileştirecek ümit verici hiçbir gelişme yaşanmazken Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan savaş tüm bu sorunları daha da artırıyor. Savaşın kendisi ve Rusya’ya yönelik yaptırımlar maliyetlerdeki artışlarla yeni zam dalgaları yaratıyor. Krizlerin, savaşın yarattığı yıkım yine biz emekçileri vuruyor, yoksullaştırıyor, büyük göç dalgalarına, ayrımcılığın artmasına yol açıyor. Dünyanın emperyalistler arası savaşa karşı emekçilerin birliğine ve dayanışmasına, barışa her zamankinden daha fazla ihtiyacı var!'' dedi.
''Asgari ücret daha ilk aylarda açlık sınırının altında''
Ekonomik kriz ile birlikte asgari ücretin daha 2022 yılının ilk aylarından açlık sınırı altına indiğini vurgulayan Çakmak, '' Yaşadığımız küresel kriz, eşitsizlikler, ülkemizde de ekonomik ve sosyal alandaki mevcut sorunlarımızı derinleştirdi. Türk lirasındaki aşırı değer kaybı, sıcak para girişlerine bağlı, finansallaşmış, üretici olmayan bir ekonomi politikası, her alanda dışa bağımlılık, yüksek enflasyon dar ve sabit gelirli milyonlarca emekçinin satın alma gücünün giderek erimesine yol açtı. Ülkemizde artık ortalama ücrete dönüşmüş olan asgari ücret daha ilk aylarda açlık sınırının altında kaldı. Ekmekten şekere, etten süte, meyve ve sebzeye kadar tüm gıda ürünlerine gelen zam yağmuru her şeyi taneyle, gramla almak zorunda kaldığımız, bir nebze olsun ucuz ürün alabilmek için saatlerce kuyrukta beklediğimiz, dolmuşta açlıktan bayıldığımız, çocuklarımıza yalnızca şekerli su verebildiğimiz, belki de her gün yatağa aç gittiğimiz bir ülke yarattı. Şeker fabrikaları özelleştirildi, şekerin fiyatı uçtu, şekerli su yapabilecek durum bile kalmadı! Ürettiğimiz her şeyi, samanı bile ithal eder olduk; Ayçiçek yağını kırmızı halıyla, davul zurnayla karşılayacak kadar yoksunlaştırıldık, bağımlı kılındık'' ifadelerini kullandı.
''Milyonlar kaderine terk edildi''
Faturalara gelen zamlar sonucu elektriği, doğalgazı kesilen vatandaşları hatırlatan Hayrettin Çakmak, '' Elektriğe, doğal gaza, akaryakıta, suya zam üstüne zam geldi. milyonlarca hane kara kışta ısınma olanaklarından mahrum kaldı, elektrikleri, doğalgazı faturaları ödeyemedikleri için kesildi. 'Faiz sebep, enflasyon sonuç' politikasında ısrarla tercih edilen politikalar konut fiyatlarında korkunç artışları getirdi. Kiralar fırladı; fırsatçılara gün doğdu ve bugün ortalama ücrete dönüşen asgari ücret, emeklilere reva görülen aylıklar kirayı bile zor karşılar hale geldi. Geçinmek için emek gücünü satmaktan başka çaresi olmayan milyonlar büyük bir barınma ve geçim derdi ile karşı karşıya ve kaderine terk edilmiş durumda'' ifadelerini kullandı.
Ucuz iş gücü cenneti!
Türkiye'nin ucuz iş gücü cennetine çevrildiğini öne süren Çakmak, ''Ülkemizi sermaye için ucuz iş gücü cennetine çevirmeye yönelik politikalar, güvencesizlik, düşük ücretle uzun saatler çalıştırmanın yaygınlaşması, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması için gerekli önlemlerin maliyet gibi görülüp bunlardan kaçınılması işçilerin, emekçilerin hayatını yok etmeye, tüketmeye devam ediyor'' dedi.
Modern kölelik vurgusu
Pandemi döneminde canları pahasına hastanelerde mücadele eden sağlık çalışanlarının biraz daha insanca yaşayabilmek için yurtdışına gitmeyi çare olarak gördüğüne vurgu yapan Hayrettin Çakmak, ''Güvencesizlik ve işsizlik savaşın yarattığı yıkımla birleşince kayıt dışı istihdam ve ucuz iş gücüne dayalı göçmen emeği daha fazla kar elde etmek adına emek üzerindeki tahakkümün arttırılması için fırsata çevrildi, etnik köken üzerinden emekçiler birbirine düşman edildi. Az personelle, çok iş yapma adı altında modern kölelik getirildi. İş yükümüzü artıran, iş barışını bozan performans sistemini-kuralsız-esnek çalışma yaygınlaştırıldı; eşit/eşdeğer işi yaptığı halde emekçileri farklı statülere bölündü, istihdam parçalandı; eşitsizlikler derinleşti. Emekçiler birbirinin rakibi haline getirilirken sendikal örgütlenmenin önüne engeller konuldu. Sendika hakkı için mücadele verenler işsizlikle cezalandırıldı. Dünyanın büyük bölümünde emekçiler 1 Mayıs’ı pandeminin derinleştirdiği eşitsizliklerle, sömürüyle, ağırlaşan sorunlarla mücadele ederek karşılıyor'' dedi.
''Ne mutlu ki biz Gezi’ciyiz''
KESK İzmir Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Necip Vardal, Gezi davası kararını eleştirdiği açıklamasında, ''Geçtiğimiz günlerde karara bağlanan davayla bu ülkenin en onurlu, en haklı direnişi olan Gezi isyanını lekeleyebileceklerini düşündüler; ülkenin her köşesinde usul usul yeniden kabaran dalgayı kırabileceklerini, Gezi’nin hayatlarımıza dokunuşunu elimizden alabileceklerini zannettiler; Gezi gibi ak, dimdik duran arkadaşlarımızı tutsak ederek bizi sindirebileceklerini zannettiler. Susmuyoruz, korkmuyoruz, Gezi’nin değerlerinin de arkadaşlarımızın da arkasındayız! İşte buradayız, Gezi’nin eşitlik, özgürlük, dayanışma ruhuyla, sözümüzle, sanatımızla, düşlerimizle işte yine 1 Mayıs meydanında bir aradayız. Ne mutlu ki biz Gezi’ciyiz; istibdatı yenip hürriyeti bu topraklarda işçi tulumuyla dolaştırmak için bu karanlığı yaratanları göndereceğiz!'' ifadelerini kullandı.
''Üreten biziz; yöneten de biz olacağız''
Türkiye'nin süreklileşmiş bir olağanüstü hal rejimiyle istibdatın giderek koyulaştığı bir dönemden geçtiğine işaret eden Necip Vardal, '' Kamu kaynakları, hepimizin kolektif emeğiyle yaratılan değerler, güzel ülkemizin doğası, toprakları, dağı, taşı, dereleri, koyları, sahilleri, tarihi mirası bir avuç zengin daha da zenginleşsin diye yağmalanıyor üstelik de kamu gücünü emaneten elinde bulunduranların bu gücü kötüye kullanmasıyla! Kendileri beş on yerden maaş alırken, hepimizin ortaklaşa sahip olduğu kamusal mekanlar çitlenip, cemaat, tarikat ve derneklere altın tepside sunulurken, Saraya bir günde yaklaşık 10 milyon tl akıtılırken, itibardan tasarruf mu olurmuş deyip saray sayısını çoğaltmaya milyonlar harcanırken, gitmediğimiz köprüler, kullanmadığımız havaalanlarında geçmeyen araçlar, uçmayan yolcular için hazineden müteahhitlere milyonlarca liralık direk hat çekilmişken, beşli çete ihale tutarı kadar vergi indirimi alırken... Emekçilerin, emeklilerin insanca yaşam ve ücret taleplerine sıra gelince kaynak yok diyorlar. Bütçeye ek maliyetini bahane gösteriyorlar, ama bunun kat kat üstünde bir miktarı faiz ödemelerine, verdikleri garantilerle müteahhitlere ödemekten geri kalmıyorlar. Yükünü de yeni vergilerle yine halkın, emekçilerin sırtına yıkıyorlar. Yıllarca çalışan, primini, vergisini ödeyen, tek istediği insanca yaşamak olan emeklilerin de hepimizin de aklıyla dalga geçiyorlar. Sermaye her yere yayılıp kendi suretinde bir dünya yaratmak istiyor; karşımıza AK Parti suretinde ve istibdatla çıkıyor! Ancak bu böyle gitmez! Bu meydanlardan bir kez daha haykırıyoruz. Tüm değerleri yaratan, üreten biziz; yöneten de biz olacağız'' ifadelerini kullandı.
Umut Gezi ruhuyla dimdik ayakta
Yaşar Kemal'in Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı eserini örnek veren Vardal, ''Yaşar Kemal karıncaları tahakküm altına alıp sömüren filleri anlattığı romanında şöyle diyor filleri yenemeyeceklerine inandırılan karıncalar için: 'Umutsuz olmaları iyi. Bizim yapacağımız en birinci iş onların umutlarını öldürmek olacak. İçlerindeki umut tamamen söndüğü gün onların karıncalıkları da bitecektir. Kendilerini filler için, onlara çalışmak için yaratılmış bir hoş yaratıklar sanacaklar.' İşte bu yüzden onlar ümidin düşmanı. Toplumun tamamını dinselleştirme politikalarıyla bu gidişi değiştiremeyeceklerine inandırıp umutsuz bırakmak istiyorlar. Eğitimi kuşatıyorlar, özelleştiriyorlar, parası olanın satın alabileceği bir meta durumuna getiriyorlar ki yaşadığımız sömürünün, eşitsizliklerin doğal olduğuna, değiştirilemeyeceğine inandırabilsinler; umudumuzu çalabilsinler. Oysa umut Gezi ruhuyla dimdik ayakta, bu meydanda, ülkenin tüm meydanlarında'' dedi.
Umudun direnen, sömürüye baş kaldıran işçilerin ellerinde olduğunu belirten Necip Vardal, ''Kuryelerin, enerji işçilerinin, sendikalaştığı için işinden atılan, hakları için direnen işçilerin mücadelesinde, fabrikaları işgal edip, üretimden gelen gücünü kullanarak haklarını söke söke alan işçilerin mahir ellerinde umut! Taşeron çalışmaya başkaldırıp sendikalaşan PTT işçilerinde, kamusal bir hizmet olması gereken eğitimi patronlar karlarına kar katsın diye piyasalaştırıp eğitim emekçilerini, öğretmenleri açlık sınırında, haklarından yoksun çalışmaya mahkum etmek isteyenlere karşı örgütlenen özel okul öğretmenlerinin sendikal mücadelesinde, vakıf üniversitelerinde ayağa kalkan bilim emekçilerinin isyanında umut!'' dedi.
''Umut İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmeyen kadınların mücadelesinde''
İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesine karşı çıkan kadınların mücadelesine vurgu yapan Necip Vardal, ''İstanbul Sözleşmesi’nden, yaşamlarımızdan, haklarımızdan, emeğimizden, birbirimizden, eşitlikten, özgürlükten vazgeçmiyoruz diyerek umutsuzluğun pençesinden hepimizi çekip alan kadınların mücadelesinde umut!'' ifadelerini kullandı.
Mücadelenin her zaman devam edeceğini belirterek sözlerini tamamlayan Vardal, ''Emekçilerin bir gün dahi sandığı bekleyecek sabrı da lüksü de yok! Sermayeye köle, iktidara kul olmaya asla razı gelmeyeceğiz. Herkes için güvenceli iş, insanca yaşanacak bir ücret, insanca çalışma koşulları Sendikal hak ve özgürlüklerin, hak arama yollarının önünün açıldığı, grev ve toplu pazarlık hakkının tanındığı bir emek düzeni
Cinsiyetinden, cinsel yöneliminden, etnik kimliğinden, inancından dolayı kimsenin ayrımcılığa uğramadığı eşit yurttaşlık. Eğitim, sağlık, ulaşım, barınma, enerji, iletişim gibi temel hizmetlere herkesin eşit bir şekilde ulaşabildiği kamucu politikaları, İşçi sınıfının değiştirme gücünü kuvveden fiile çıkarmak, eşit özneler olmak, üretenler olarak yönetenler de olmak için laikliği, Emperyalizme, savaşa, halkları birbirine düşman eden politikalara karşı bağımsızlığı ve barışı kazanmak için bir adım geri atmadan mücadeleye devam edeceğiz.'' dedi.
Ferman padişahınsa, gezi halkındır!
İzmir Büyükşehir Belediyesi desteğiyle Gündoğdu Meydanı’nda konser vermek için gelen Edip Akbayram Gezi davası ile ilgili yaptığı açıklamada, ‘’ Ben de gezideydim. Bir ağacın kesilmesi taraftarı değildik. Dünyanın bütün sanatçıları sanatlarını toplumla paylaşırken sözcükleri şunlardır; sevgi barış, kardeşlik ve doğadır. Biz hep böyle söyledik şarkılarımızda. Maalesef adalet, hukuk ayaklar altına alınmıştır. Biz bunu kabul etmiyoruz. Gezi onurumuzdur, gezi direnişimizdir. Ferman padişahınsa gezi halkımızındır’’ ifadelerini kullandı.
Soyer: Ya hep beraber ya hiçbirimiz!
Gündoğdu Meydanı'ndan hükümete korkun çağrısı yapan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, ''Saraylardan bizi seyredenlere bu meydandan onların en çok korktuğu cümleyle sesleniyoruz; ‘Ya hep beraber ya hiçbirimiz! Değerli kardeşlerim, bu cümle hak ettiğimiz refahın anahtarıdır. Bu gün gün büyüyen özgürlük mücadelemizin anahtarıdır. Bu muktedirlerin acı çektirdiği bizler, kadınlar, işçiler, çiftçiler, tüm emekçiler ve ezilen doğa, dünya bizim sırtımızda dönüyor. Bu dünyayı var eden bizleriz. İşte bugün yine meydanlardayız. Ve yine hep beraberiz, omuz omuzayız, kol kolayız, yan yanayız. Buraya kavgayı büyütmeye, hakkımızı istemeye, adalete susayan herkesin sesi olmaya geldik. Ey muktedirler korkun bizden. Korkun bizden! Açlığımızdan korkun! Dürüstlüğümüzden, açlığımızdan, aklımızdan, sel gibi büyüyen dayanışmamızdan korkun! Ey, kendini hükümdar sananlar, Mumcu’lardan, Deniz’lerden, Ali İsmail Korkmaz’lardan, ağaçlardan, Gezi’den, 1 Mayıs’tan korkun! Bizi her gün gömmeye çalıştınız. Her gün gömmeye çalışıyorsunuz ama unuttuğunuz bir şey var... Bizler tohumuz, gömüldükçe çoğalarak geliyoruz. Bir gidip, bin gelen bizlerden korkun! Kapınızdayız, yakanızdayız. Bu düzeni topla, tüfekle değil, aklımızla yıkacağız. Vicdanımızla yıkacağız. Sizi kin ve nefretle değil, barış ve kardeşliğimizle yeneceğiz. Güçlüyüz, kazanacağız. 1 Mayıs bizim adımız, şerefimizdir, kardeşliğimizdir. Ya hep beraber, ya hiçbirimiz. Yaşasın 1 Mayıs!" ifadelerini kullandı.
''Bu böyle gitmez!''
TÜRK-İŞ 3. Bölge Başkanı Hayrettin Çakmak birlik ve beraberlik vurgusu yaptığı açıkamasında, ''Yaşamın kendisini her gün yeniden üretenler, tüm değerleri emeğiyle, alın teriyle yaratanlar, çeliğe, cama, taşa, toprağa şekil verenler, uzakları yakın edenler, eğitim, sağlık, ulaşım, barınma, enerji, iletişim haklarımız için binbir emekle, canını dişine takarak mücadele verenler... Tezgah başında, motorun tepesinde, büroda, laboratuvarda, madende, tarlada, fabrikada, hastanede, okulda çalışan emekçiler... Yaşamın yarısı ve üreticisi olan, emeği değersizleştirilip görünmez kılınmak istenen kadınlar... Güvencesizliğe itilen, işsiz bırakılan, açlığa terkedilen milyonlar... Gelecekleri, umutları, hayatları gasp edilen gençler... Bir ömür çalışıp emekli olunca dahi emeğinin karşılığını alamayan emekliler... Bu böyle gitmez diyerek emeğin ülkesine uyanacağımız günlerin şafağını söktürmek için 1 Mayıs alanlarında buluşanlar merhaba! Bugün emeğiyle geçinenlerin, yepyeni bir hayatı elleriyle filizlendirecek olanların birlik, mücadele ve dayanışma günü'' ifadelerini kullandı.
''Barışa her zamankinden daha fazla ihtiyacı var''
Pandemi ile birlikte ekonomİk krizinde derinleştiğine dikkat çeken Hayrettin Çakmak, ''Pandeminin derinleştirdiği ekonomik, siyasal, toplumsal kriz, gıda krizinin, tedarik zincirlerinde yaşanan krizin boyutlarını da büyütüyor. Biz emekçilerin yarattığı değerler ve kaynaklar halkın ihtiyaçları, güvenceli iş ve insanca yaşayacak ücret için değil, doğanın yıkıma pahasına sermayeye, savaşlara, silahlanmaya aktarılıyor. Milyarlarca insan yoksulluk ve yoksunlukla boğuşurken servet sahipleri zenginleşmeye, servetlerine servet katmaya devam ediyor. Emekçilerin yaşama ve çalışma şartlarını iyileştirecek ümit verici hiçbir gelişme yaşanmazken Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile başlayan savaş tüm bu sorunları daha da artırıyor. Savaşın kendisi ve Rusya’ya yönelik yaptırımlar maliyetlerdeki artışlarla yeni zam dalgaları yaratıyor. Krizlerin, savaşın yarattığı yıkım yine biz emekçileri vuruyor, yoksullaştırıyor, büyük göç dalgalarına, ayrımcılığın artmasına yol açıyor. Dünyanın emperyalistler arası savaşa karşı emekçilerin birliğine ve dayanışmasına, barışa her zamankinden daha fazla ihtiyacı var!'' dedi.
''Asgari ücret daha ilk aylarda açlık sınırının altında''
Ekonomik kriz ile birlikte asgari ücretin daha 2022 yılının ilk aylarından açlık sınırı altına indiğini vurgulayan Çakmak, '' Yaşadığımız küresel kriz, eşitsizlikler, ülkemizde de ekonomik ve sosyal alandaki mevcut sorunlarımızı derinleştirdi. Türk lirasındaki aşırı değer kaybı, sıcak para girişlerine bağlı, finansallaşmış, üretici olmayan bir ekonomi politikası, her alanda dışa bağımlılık, yüksek enflasyon dar ve sabit gelirli milyonlarca emekçinin satın alma gücünün giderek erimesine yol açtı. Ülkemizde artık ortalama ücrete dönüşmüş olan asgari ücret daha ilk aylarda açlık sınırının altında kaldı. Ekmekten şekere, etten süte, meyve ve sebzeye kadar tüm gıda ürünlerine gelen zam yağmuru her şeyi taneyle, gramla almak zorunda kaldığımız, bir nebze olsun ucuz ürün alabilmek için saatlerce kuyrukta beklediğimiz, dolmuşta açlıktan bayıldığımız, çocuklarımıza yalnızca şekerli su verebildiğimiz, belki de her gün yatağa aç gittiğimiz bir ülke yarattı. Şeker fabrikaları özelleştirildi, şekerin fiyatı uçtu, şekerli su yapabilecek durum bile kalmadı! Ürettiğimiz her şeyi, samanı bile ithal eder olduk; Ayçiçek yağını kırmızı halıyla, davul zurnayla karşılayacak kadar yoksunlaştırıldık, bağımlı kılındık'' ifadelerini kullandı.
''Milyonlar kaderine terk edildi''
Faturalara gelen zamlar sonucu elektriği, doğalgazı kesilen vatandaşları hatırlatan Hayrettin Çakmak, '' Elektriğe, doğal gaza, akaryakıta, suya zam üstüne zam geldi. milyonlarca hane kara kışta ısınma olanaklarından mahrum kaldı, elektrikleri, doğalgazı faturaları ödeyemedikleri için kesildi. 'Faiz sebep, enflasyon sonuç' politikasında ısrarla tercih edilen politikalar konut fiyatlarında korkunç artışları getirdi. Kiralar fırladı; fırsatçılara gün doğdu ve bugün ortalama ücrete dönüşen asgari ücret, emeklilere reva görülen aylıklar kirayı bile zor karşılar hale geldi. Geçinmek için emek gücünü satmaktan başka çaresi olmayan milyonlar büyük bir barınma ve geçim derdi ile karşı karşıya ve kaderine terk edilmiş durumda'' ifadelerini kullandı.
Ucuz iş gücü cenneti!
Türkiye'nin ucuz iş gücü cennetine çevrildiğini öne süren Çakmak, ''Ülkemizi sermaye için ucuz iş gücü cennetine çevirmeye yönelik politikalar, güvencesizlik, düşük ücretle uzun saatler çalıştırmanın yaygınlaşması, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin sağlanması için gerekli önlemlerin maliyet gibi görülüp bunlardan kaçınılması işçilerin, emekçilerin hayatını yok etmeye, tüketmeye devam ediyor'' dedi.
Modern kölelik vurgusu
Pandemi döneminde canları pahasına hastanelerde mücadele eden sağlık çalışanlarının biraz daha insanca yaşayabilmek için yurtdışına gitmeyi çare olarak gördüğüne vurgu yapan Hayrettin Çakmak, ''Güvencesizlik ve işsizlik savaşın yarattığı yıkımla birleşince kayıt dışı istihdam ve ucuz iş gücüne dayalı göçmen emeği daha fazla kar elde etmek adına emek üzerindeki tahakkümün arttırılması için fırsata çevrildi, etnik köken üzerinden emekçiler birbirine düşman edildi. Az personelle, çok iş yapma adı altında modern kölelik getirildi. İş yükümüzü artıran, iş barışını bozan performans sistemini-kuralsız-esnek çalışma yaygınlaştırıldı; eşit/eşdeğer işi yaptığı halde emekçileri farklı statülere bölündü, istihdam parçalandı; eşitsizlikler derinleşti. Emekçiler birbirinin rakibi haline getirilirken sendikal örgütlenmenin önüne engeller konuldu. Sendika hakkı için mücadele verenler işsizlikle cezalandırıldı. Dünyanın büyük bölümünde emekçiler 1 Mayıs’ı pandeminin derinleştirdiği eşitsizliklerle, sömürüyle, ağırlaşan sorunlarla mücadele ederek karşılıyor'' dedi.
''Ne mutlu ki biz Gezi’ciyiz''
KESK İzmir Şubeler Platformu Dönem Sözcüsü Necip Vardal, Gezi davası kararını eleştirdiği açıklamasında, ''Geçtiğimiz günlerde karara bağlanan davayla bu ülkenin en onurlu, en haklı direnişi olan Gezi isyanını lekeleyebileceklerini düşündüler; ülkenin her köşesinde usul usul yeniden kabaran dalgayı kırabileceklerini, Gezi’nin hayatlarımıza dokunuşunu elimizden alabileceklerini zannettiler; Gezi gibi ak, dimdik duran arkadaşlarımızı tutsak ederek bizi sindirebileceklerini zannettiler. Susmuyoruz, korkmuyoruz, Gezi’nin değerlerinin de arkadaşlarımızın da arkasındayız! İşte buradayız, Gezi’nin eşitlik, özgürlük, dayanışma ruhuyla, sözümüzle, sanatımızla, düşlerimizle işte yine 1 Mayıs meydanında bir aradayız. Ne mutlu ki biz Gezi’ciyiz; istibdatı yenip hürriyeti bu topraklarda işçi tulumuyla dolaştırmak için bu karanlığı yaratanları göndereceğiz!'' ifadelerini kullandı.
''Üreten biziz; yöneten de biz olacağız''
Türkiye'nin süreklileşmiş bir olağanüstü hal rejimiyle istibdatın giderek koyulaştığı bir dönemden geçtiğine işaret eden Necip Vardal, '' Kamu kaynakları, hepimizin kolektif emeğiyle yaratılan değerler, güzel ülkemizin doğası, toprakları, dağı, taşı, dereleri, koyları, sahilleri, tarihi mirası bir avuç zengin daha da zenginleşsin diye yağmalanıyor üstelik de kamu gücünü emaneten elinde bulunduranların bu gücü kötüye kullanmasıyla! Kendileri beş on yerden maaş alırken, hepimizin ortaklaşa sahip olduğu kamusal mekanlar çitlenip, cemaat, tarikat ve derneklere altın tepside sunulurken, Saraya bir günde yaklaşık 10 milyon tl akıtılırken, itibardan tasarruf mu olurmuş deyip saray sayısını çoğaltmaya milyonlar harcanırken, gitmediğimiz köprüler, kullanmadığımız havaalanlarında geçmeyen araçlar, uçmayan yolcular için hazineden müteahhitlere milyonlarca liralık direk hat çekilmişken, beşli çete ihale tutarı kadar vergi indirimi alırken... Emekçilerin, emeklilerin insanca yaşam ve ücret taleplerine sıra gelince kaynak yok diyorlar. Bütçeye ek maliyetini bahane gösteriyorlar, ama bunun kat kat üstünde bir miktarı faiz ödemelerine, verdikleri garantilerle müteahhitlere ödemekten geri kalmıyorlar. Yükünü de yeni vergilerle yine halkın, emekçilerin sırtına yıkıyorlar. Yıllarca çalışan, primini, vergisini ödeyen, tek istediği insanca yaşamak olan emeklilerin de hepimizin de aklıyla dalga geçiyorlar. Sermaye her yere yayılıp kendi suretinde bir dünya yaratmak istiyor; karşımıza AK Parti suretinde ve istibdatla çıkıyor! Ancak bu böyle gitmez! Bu meydanlardan bir kez daha haykırıyoruz. Tüm değerleri yaratan, üreten biziz; yöneten de biz olacağız'' ifadelerini kullandı.
Umut Gezi ruhuyla dimdik ayakta
Yaşar Kemal'in Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal Karınca adlı eserini örnek veren Vardal, ''Yaşar Kemal karıncaları tahakküm altına alıp sömüren filleri anlattığı romanında şöyle diyor filleri yenemeyeceklerine inandırılan karıncalar için: 'Umutsuz olmaları iyi. Bizim yapacağımız en birinci iş onların umutlarını öldürmek olacak. İçlerindeki umut tamamen söndüğü gün onların karıncalıkları da bitecektir. Kendilerini filler için, onlara çalışmak için yaratılmış bir hoş yaratıklar sanacaklar.' İşte bu yüzden onlar ümidin düşmanı. Toplumun tamamını dinselleştirme politikalarıyla bu gidişi değiştiremeyeceklerine inandırıp umutsuz bırakmak istiyorlar. Eğitimi kuşatıyorlar, özelleştiriyorlar, parası olanın satın alabileceği bir meta durumuna getiriyorlar ki yaşadığımız sömürünün, eşitsizliklerin doğal olduğuna, değiştirilemeyeceğine inandırabilsinler; umudumuzu çalabilsinler. Oysa umut Gezi ruhuyla dimdik ayakta, bu meydanda, ülkenin tüm meydanlarında'' dedi.
Umudun direnen, sömürüye baş kaldıran işçilerin ellerinde olduğunu belirten Necip Vardal, ''Kuryelerin, enerji işçilerinin, sendikalaştığı için işinden atılan, hakları için direnen işçilerin mücadelesinde, fabrikaları işgal edip, üretimden gelen gücünü kullanarak haklarını söke söke alan işçilerin mahir ellerinde umut! Taşeron çalışmaya başkaldırıp sendikalaşan PTT işçilerinde, kamusal bir hizmet olması gereken eğitimi patronlar karlarına kar katsın diye piyasalaştırıp eğitim emekçilerini, öğretmenleri açlık sınırında, haklarından yoksun çalışmaya mahkum etmek isteyenlere karşı örgütlenen özel okul öğretmenlerinin sendikal mücadelesinde, vakıf üniversitelerinde ayağa kalkan bilim emekçilerinin isyanında umut!'' dedi.
''Umut İstanbul Sözleşmesi'nden vazgeçmeyen kadınların mücadelesinde''
İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesine karşı çıkan kadınların mücadelesine vurgu yapan Necip Vardal, ''İstanbul Sözleşmesi’nden, yaşamlarımızdan, haklarımızdan, emeğimizden, birbirimizden, eşitlikten, özgürlükten vazgeçmiyoruz diyerek umutsuzluğun pençesinden hepimizi çekip alan kadınların mücadelesinde umut!'' ifadelerini kullandı.
Mücadelenin her zaman devam edeceğini belirterek sözlerini tamamlayan Vardal, ''Emekçilerin bir gün dahi sandığı bekleyecek sabrı da lüksü de yok! Sermayeye köle, iktidara kul olmaya asla razı gelmeyeceğiz. Herkes için güvenceli iş, insanca yaşanacak bir ücret, insanca çalışma koşulları Sendikal hak ve özgürlüklerin, hak arama yollarının önünün açıldığı, grev ve toplu pazarlık hakkının tanındığı bir emek düzeni
Cinsiyetinden, cinsel yöneliminden, etnik kimliğinden, inancından dolayı kimsenin ayrımcılığa uğramadığı eşit yurttaşlık. Eğitim, sağlık, ulaşım, barınma, enerji, iletişim gibi temel hizmetlere herkesin eşit bir şekilde ulaşabildiği kamucu politikaları, İşçi sınıfının değiştirme gücünü kuvveden fiile çıkarmak, eşit özneler olmak, üretenler olarak yönetenler de olmak için laikliği, Emperyalizme, savaşa, halkları birbirine düşman eden politikalara karşı bağımsızlığı ve barışı kazanmak için bir adım geri atmadan mücadeleye devam edeceğiz.'' dedi.
Ferman padişahınsa, gezi halkındır!
İzmir Büyükşehir Belediyesi desteğiyle Gündoğdu Meydanı’nda konser vermek için gelen Edip Akbayram Gezi davası ile ilgili yaptığı açıklamada, ‘’ Ben de gezideydim. Bir ağacın kesilmesi taraftarı değildik. Dünyanın bütün sanatçıları sanatlarını toplumla paylaşırken sözcükleri şunlardır; sevgi barış, kardeşlik ve doğadır. Biz hep böyle söyledik şarkılarımızda. Maalesef adalet, hukuk ayaklar altına alınmıştır. Biz bunu kabul etmiyoruz. Gezi onurumuzdur, gezi direnişimizdir. Ferman padişahınsa gezi halkımızındır’’ ifadelerini kullandı.