Murat Dağı'nın zirvesinde yapılması planlanan gümüş ve altın madeniyle ilgili konuşan TMMOB Çevre Mühendisleri Odası İzmir Şube Başkanı Emine Helil İnay Kınay “Bölgemizde verimli tarım alanlarımız, havzalarımız, su kaynaklarımız ve zengin doğal varlıklarımızın olduğu bölgelerde işletilen ya da planlanan altın, nikel madenciliği projeleri gibi çevresel riskleri yüksek tesislere verilen ÇED olumlu belgelerine bir yenisi daha eklendi.” diye konuştu.
SON DERECE DEĞERLİ
Murat Dağı'nda açılacak altın ve gümüş madenlerinin bölgenin ve havzanın ekolojik yapısına geri dönüşü olmayan olumsuz etkileri bırakacağını söyleyen Kınay, Türkiye'deki yeraltı sularının yüzde 70'inin yerüstü sularının ise yüzde 80'inin kirlendiğine değinerek, “Projenin bulunduğu bölge Gediz Nehrinin doğduğu Gediz Havzası içerisinde son derece değerli bir doğal yapıyı barındıran murat dağı bölgesinde yer almakta. Proje alanınıa çok yakın mesafede İçme Suyu İhtiyacı için kullanılan Küçükler İçme Suyu Barajı ve Murat Dağı Gümüşlü Göleti Sulama Projesi bulunmakta. Bugün Gediz Havzası ve Gediz Nehri büyük oranda kirlenmiş durumda; projenin bulunduğu kesimde olan Gediz Nehrinin doğduğu bölge olan bu kol ise nehrin diğer kesimleri ile değerlendirildiğinde kirlilik barındırmıyor. Ancak su kaynakları, biyolojik çeşitlilik ve turizm yatırımları ile çok özel bir bölge olan Murat Dağın da gerçekleştirilecek bu faaliyetler bölgenin ve havzanın ekolojik yapısına geri dönüşü olmayan olumsuz etkileri bırakabilecektir. ÇED Raporu ve içeriği de yer seçimi ve prosese ilişkin çevresel etkilerin doğru değerlendirildiğini söylemek mümkün değildir” dedi.
HALK SAĞLIĞI YOK SAYILIYOR
ÇED raporuyla birlikte çevre ve halk sağlığının yok sayıldığını söyleyen Kınay “Mahkeme Kararları ve Bilirkişi Raporları ile ÇED Raporunun eksiklikleri kanıtlanmış ve açılan davalar ile ÇED Olumlu Belgelerinin İptali kararları alınmış olmasına rağmen; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından 2009/7 Genelgesinin uygulamaya konularak yeni ÇED olumlu Belgelerinin verilmesi, mahkeme kararlarına itirazlar ve bu süreçte alınan raporlar ile mahkeme kararları ile birlikte çevre ve halk sağlığının da yok sayılması bir alışkanlık haline dönüştü” ifadelerini kullandı.
HUKUK VE BİLİMSEL RAPORLAR YOK SAYILIYOR
Yaşamların hiçe sayıldığını söyleyerek tepki gösteren Kınay “2009/7 Genelgesi kapsamında ÇED Raporundaki eksiklikler tamamlanmış gibi yeniden ve yeniden süreçlerin başlatılması, süregelen davalar, iptal kararları vb süreçler ile işletilmeye devam eden projeler, anayasa ile güvence altına alınmış olan sağlıklı yaşam hakkının, kamu çevre sağlığının, hukukun, bilimsel raporların yok sayıldığı, ÇED sürecinin anlamsız bir prosedüre döndüğünü, çevre ve halk sağlığını korumakla yükümlü Çevre ve Şehircilik Bakanlığı eli ile yaşamlarımızın hiçe sayıldığını bir kez daha göstermiştir” dedi.
ÖRNEKLERLE AÇIKLADI
Bölgede yer alan Bergama Altın Madeninin yarattığı yaratacağı çevresel risklerle ilgili hukuki ve toplumsal mücadele devam ettiğini söyleyen Kınay “Efemçukuru Altın Madeninin İzmir’in Su kaynağı olan Çamlı Baraj Havzasında, Çukuralan Altın Madeninin Balıkesir’in Su kaynağı olan Madra Barajı Havzasında, Gördes Nikel Madeninin İzmir ve Manisa’nın Su Kaynağı olan Gördes Havzası'nda, Çaldağ'da İşletilmesi Planlanan Nikel Madeninin Gediz Havzasında, Kışladağ Altın Madeninin Uşak’ta yarattığı çevresel riskler ve bu projelere verilen ÇED Olumlu kararları ile ilgili Odamızın da içerisinde bulunduğu hukuki süreçler devam ederken diğer taraftan işletmelerin yarattığı olumsuz etkileri de yaşıyor ve görüyoruz” açıklamasında bulundu.
RAPORLARIN YETERSİZLİĞİ ORTADA
ÇED raporunun yetersizliğine tepki gösteren Kınay şunları söyledi: “Tüm bu süreçlerde verimli tarım arazileri, su havzaları, ormanlarımız, korunması gereken doğal alanlarımızda işletilen, işletilmesi planlanan çevresel riski son derece yüksek olan bu tesisler ile ilgili hazırlanan ÇED Raporlarının yetersizliği ortadadır. Ülkemizin Çevre Politikaları ve Tüm hukuki ve çevresel mücadelelere rağmen işletilmeye devam eden Bergama, Çukuralan, Efemçukuru, Kışladağ, Gördes Madencilik projelerinin yarattığı çevresel risklerin yönetilemediği ve yaşam alanlarımızın hızla kirletildiği yok edildiği ülkemizde; Bölge Halkı tarafından yürütülen mücadele çok daha önem kazanmaktadır.”