CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, gazeteci Murat Yetkin’in ile gerçekleştirdiği söyleşide “CHP iktidarda olsa koronavirüs krizini nasıl yönetirdi” sorusunu yanıtladı. Kılıçdaroğlu, CHP iktidarında salgına karşı atılacak adımları tek tek sıraladı.
Koronavirüs salgınının başından bu yana CHP ve CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı gerekli adımları zamanında atmadığı ve bu nedenle salgının yayılmasının yavaşlatılmadığı eleştirisinde bulunuyor. Kılıçdaroğlu, gazeteci Murat Yetkin ile gerçekleştirdiği söyleşide, “AKP değil de CHP olsaydı, bugünden faklı ne yapardı?” sorusunun yanıtını verdi.
Sokağa çıkma yasağı tartışmaları
Kılıçdaroğlu, Bilim Kurulu’nun önerilerine rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sokağa çıkma yasağı kararı almamasını eleştirirken, “Bunu iki şekilde açıklayabiliriz. Birincisi iktidar koronavirüsün toplumda yaratabileceği derin hasarın farkında değil. İkincisi farkında ama ekonomik kaygılarla bilim kurulunun öngördüğü önlemleri almıyor. Çünkü insanları evde tutmanın doğal olarak bir maliyeti var. İnsanı evde zorunlu olarak tutacaksan onun yaşaması için asgari harcamalarını da karşılayacaksın. ‘Umumi Hıfzıssıha Kanunu’ (madde 83) bunu zorunlu kılıyor. Ekonominin iyi durumda olmadığını hepimiz biliyoruz. Merkez Bankasının rezervlerine bile el atan bir iktidarın, ekonomik olarak hangi açmaz içinde olduğu açıktır. Bunu Mısır’daki sağır sultan da artık biliyor. Belki kısaca şöyle özetleyebiliriz. Alınan kararlardaki çelişkiler, gecikmeler, ertelemeler iktidarın kendi geleceğinden duyduğu kaygılardan kaynaklanmaktadır. İktidardan düşme kaygısıyla yola çıkarsanız, bu endişe alacağınız kararlara damga vurursa, temel sorunları çözmede başarısız olursunuz. Yaşadığımız tablonun asıl nedeni bu” diye konuştu.
Milli dayanışma kampanyası
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başlattığı Milli Dayanışma adıyla bir bağış kampanyasını değerlendiren Kılıçdaroğlu, “Sayın Erdoğan’ın ‘Milli Dayanışma’ adıyla bir bağış kampanyası başlatmasının öncelikli nedeni CHP’li belediyeler. Çünkü CHP’li belediyeler, genel merkezin de koordinasyonunda salgına ve salgının yarattığı mağduriyetlere karşı gerçek bir sosyal devlet anlayışıyla mücadele başlattı. Kimseyi ötekileştirmeyen, bir elin verdiğini diğer bir elin görmediği, bilimsel, vicdani ve ahlaki bir yardım kampanyası yürütüyor, arkadaşlarımız. Bu kampanyalar, Ak Partili kardeşlerimiz de dahil herkes tarafından memnuniyetle karşılanıyor. Bu durum Sayın Erdoğan’ı rahatsız etti” dedi.
Hazinenin durumu
Hazinenin boş olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, “Hazinenin durumu, bu bağlamda bağış kampanyasının bir diğer amacını da anlıyorum… Çünkü hazine tamtakır… Sayın Erdoğan’ın Tekalifi Milliye Emirleri’ne yollama yapmasının da nedeni bu… ‘Memleket yanıyor, hazine tamtakır, para yok, para verin…’ Halkın bu kampanyaya geniş katılımını ben de arzularım… En azından işsizlere ihtiyaç sahibi ailelere katkı olsun diye… Ama siyasal iktidar halka bu güveni verebilir mi bilmiyorum. Göreceğiz. Çünkü burada ciddi bir sorun var. Daha önce şehit yakınları için toplanan paraların akıbeti hala belli değil” diye konuştu.
Salgın sonrası Türkiye’yi neler bekliyor
Türkiye’nin bu salgını atlattıktan sonra karşı karşıya kalacağı sorunları sıralayan Kılıçdaroğlu, “Üzülerek ifade edeyim ki çok büyük bir işsizler ordusuyla karşı karşıya kaldık, kalacağız… Kapanan işyerlerinin büyük bir kısmı salgın sonrasında doğal olarak açılacak… Bu işsiz sayısını azaltacak gibi düşünülebilir. Ama zaten ciddi bir işsiz sorunumuz salgın öncesinde de vardı. Türkiye’nin üretim ekonomisine geçmesi gerekiyor. İktidarın yeni bir ekonomik politika oluşturması gerekiyor. Para ve maliye politikalarının, teşvik politikalarının üretime dönük yatırımları özendirmesi gerekiyor. Ekonomide planlama yok… ‘Dövize endeksli hazine garantili projelerin ödemelerini bir yıl boyunca erteliyorum’ diyemiyorsunuz. ‘Doğalgaz ve elektrik faturalarının tahsilatını üç ay boyunca faizsiz olarak durduruyorum’ diyemiyorsunuz. ‘Salgınla mücadele kapsamında kullanılacak hijyen ve temizlik ürünlerinde KDV oranını üç ay süreyle indiriyorum’ diyemiyorsunuz. ‘Esnafa sicil affı çıkartıyorum, çiftinin tarımsal kredi borçlarını bir yıl süreyle faizsiz yeniden yapılandırıyorum’ diyemiyorsunuz. İşte bu vatandaş nezdinde güven erozyonuna yol açıyor” diye konuştu.
Kılıçdaroğlu, CHP iktidarda olsaydı salgına karşı atacağı adımları şu şekilde sıraladı;
1.Olay Çin’de ortaya çıkıp, yayılma riski gerçekleşince (ikinci ülkeye sıçrayınca), öncelikle Sağlık Bakanlından ayrıntılı bir sunumu Bakanlar Kuruluna sunmasını isterdik.
2.Sağlık Bakanlığınca hazırlanan 2019 Pandemik Raporunun gereğini yapar, bilim kurulunun aldığı tüm kararlara uyar, gereğini ivedilikle yerine getirirdik. (Yurda girişlerin sınırlandırılması, gümrük kapılarının kapatılması, yurt dışından gelen vatandaşların belli sürelerle karantinaya alınması, Türkiye genelinde temel üretimi aksatmayacak önlemleri alarak sokağa çıkma ya da karantina uygulanması, büyük kentlerde bazı hastanelerin sadece salgın hastalıkla mücadeleye ayrılması, Türkiye genelinde test merkezlerinin olabildiğince yaygınlaştırılması, kitlerin üretilmesi için çalışmalara başlanması ve gerekli stokların oluşturulması gibi…)
3.Salgın hastalık konusunda kamuoyunu bilgilendirmek ve sağlık açısından alınması gereken önlemleri kamuoyuna duyurmak açısından bilim kurulu sözcüsünü yetkili kılar ve önerilerini süratle yaşama geçirirdik. Böylece söylemde güven ve şeffaflığı sağlardık. Vatandaşla yönetim arasındaki güveni söylem bazında da sağlardık.
4.Personel açığını süratle giderirdik… Sağlık personel açığını kabul etmeyen bir alandır. Bu gerçeği bütün politikacıların görmesi, bilmesi lazım… Ayrıca hemen tıbbi malzeme açığını gidermek için ilgili kuruluşlarla iletişime geçip, gerekli üretim, stoklama ve dağıtımı gerçekleştirirdik.
5.Salgın hastalığın yaratacağı ekonomik ve sosyal sorunları görüşmek ve tartışmak üzere süratle “Ekonomik ve Sosyal Konsey”i toplardık. Bu konseyi toplarken Konsey üyeleri arasında hiçbir ayırım yapmazdık…
6.Sağlık Bakanlığının oluşturduğu “Bilim Kurulu” dışında, Hazine ve Maliye Bakanlığının eşgüdümünde ayrı bir “Ekonomik ve Sosyal Sorunları Değerlendirme Kurulu” oluştururduk. Böylece ekonomik ve sosyal açıdan yapılması gerekenler, merkezi yönetimle, yerel yönetimler arasındaki işbirliği, bu işbirliğinin esasları, alınması gereken ekonomik ve sosyal kararlar bu kurul tarafından alınırdı. Böylece sorunun işsizlik ve yoksullukla mücadelede boyutu anlam kazanır ve vatandaşlara her türlü güven verilirdi.
7.Bu arada süratle Parlamentoda grubu bulunan siyasal partilerin Genel Başkanlarını davet eder, aldığımız önlemleri aktarır ve onların da görüşlerini alırdık. Meselenin bir siyasi mesele olmadığını, bir milli – insani sorun olduğunu anlatırdık. Ve alınan her karar öncesinde kendilerini bilgilendireceğimizi söyler ve her karar öncesinde bilgilendirirdik.
8.Valilere, “yerel yönetimlerle işbirliği yapın, ihtiyaç sahibi vatandaşlara süratle ulaşın” talimatını verirdik. Ayrıca bilim kurulunun önerisi doğrultusunda aldığımız kararlara uymayanlar hakkında gerekli işlemlerin ivedilikle yapılması talimatını da verirdik.
9.Büyükşehir ve diğer Belediye Başkanlarına “bilim kurulunun önerileri doğrultusunda alınan kararlara uymalarının zorunluluğunu” anlatır ve “bu konuda ellerinden gelen çabayı göstermelerini” isterdik.
10.Vatandaşlarımıza şu çağrıyı yapardık… “Bu kararları, sınırlamaları sizin sağlığınız, Türkiye’nin sağlığı ve geleceği için alıyoruz. Evinizde kalınız… İhtiyaç sahiplerinin tüm ihtiyaçları asgari düzeyde sağlanacaktır… Yerel yönetimler bu konuda üstlerine düşeni yapacaktır… Valiliklerin koordinasyonundaki 112 acil çağrı merkezlerinden veya belediyelere ait 153 telefon numarasından sorunlarınızı aktarabilirsiniz…”
11.Bilim kurulunun da önerileri alınarak, hazırlayacağımız bir bilgi formu çerçevesinde her gün belli bilgilerin valilik tarafından merkezde kurulan iki ayrı komisyona aktarırdık.