Prof. Dr. Süleyman Kaynak, TUS’taki kadro sayısının arttırılmasına yönelik yaptığı açıklamada “Nitelikli eğitim ortamları hazırlanmaksızın asistan kadrolarını artırmak, sorunların çözümü değil, sorunların artmasına yol açar. Hekimlik kalitesinin hızla düşmesine yol açar ve mevcut sorunların çözümüne hiçbir katkı sağlamaz” dedi.
‘’Asistan, kendi usta olmadan tıbbı işlem yapamaz’’
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hekimler ile ilgili ‘giderlerse gitsinler’ ifadelerini hatırlatan Kaynak, bu kontenjan artışının bir çok olumsuz sonucu olacağını söyledi. Asistanlığın bir eğitim süreci olduğuna değinen Kaynak, “Bu eğitim süresinde , asistanın önünde eğitici konumundaki öğretim üyelerinin olmaması , asistanın eğitiminin yapılamyacağı anlamına gelir. Asistanlıkta eğitim , her dalda farklı farklı olmak üzere binlerce manüplasyon , esasta eğitici öğenci ilişkisi , deneyim ve bilgi paylaşımı ve nakliyle gerçekleşmektedir. Bu nedenle, asistan, kendi ustası olmaksızın, ne öğrenebilir ne de herhangi bir tıbbi işlem yapabilir. Bu hem eğitim açısından, hem de tıbbi ve hukuki olarak mümkün değildir. Asistanlıkta özellikle manüplasyonun, beceri ve el alışkanlığının gelişmesi uzun yıllar alır ve bu yıllar içinde bütünlüklü hasta takibi ile, hekimler, hem bilgi hem de deneyim ve gözlemle, teorik ve pratik eğitimlerle yetiştirilir. Bu süreç emek yoğun bir eğitim , öğrenim ve pratik süreçtir’’ ifadelerini kullandı.
‘’Asistanlığı ucuz iş gücü olarak görmek en büyük hatadır’’
Asistanlığı , ucuz iş gücü olarak görmek ve ucuza maaşlarla ve uzun sürelerle çalıştırarak çözmek , yapılacak en büyük hata olduğunu söyleyen Kaynak, “Ülkemizde 126 adet tıp fakültesi vardır ve bunların yarıya yakını son 15 yıl içinde açılmıştır ve yaklaşık üçte ikisinin eğitim bakımından akredite olmadıklarını bilmekteyiz. Bu tıp fakültelerinde 200’ün üzerinde farklı görünen eğitim programı uygulanmaktadır. Tıp fakültesi sayısı olarak , dünyada , Hindistan , Çin , ABD ve Brezilyadan sonra beşinci sıradayız ve bu anlamda , dünyada nerdeyse tıp fakültesi başına en düşük nüfusa sahip ülke olarak görünmekteyiz. Özellikle yeni açılan tıp fakülteleri ki bunların yaklaşık yarısı vakıf üniverstesi başlığı altında açılmış özel fakültelerdir, yeterli öğretim üyesi yoktur , yeterli donanım yoktur ama asistan eğitilmesi için asistan almaktadırlar . Vakıf üniversitelerine bağlı özel hastanelerde , hastalar “özel “ olmaları nedeniyle , özellikle cerrahi ve manüplasyon ve el becerisi geliştirici alanlarda , hasta tedavisinde asistanlar etkin olamamaktadırlar ve çok eksik eğitimle ellerine bir diploma verilmektedir. Bu hekimler hem ileriki yıllarda , kendilerini yetiştirmede zorluk çekecekler ve hem de hastalara yeterli beceri özeni gösteremiyebilir ve malpraktis sorununun yaygınlaşmasına neden olabilirler” dedi.
“İleride ritik cerrahileri yapacak Hekim bulunamayacak”
Emek yoğun ve nöbet çalışlma koşullarının riski yüksek hastalarla uğraşan dallarda asistan tercihlerinin çok düştüğünü vurgulayan Kaynak, “Hatta bir çok kontenjanın açık kaldığını görmekteyiz. Üstelik 2021 yılında 1’inci dönemde açılmış olan 6 bin 309 kontenjandan bin 33 ‘ü boş kalmıştır. Bu kadar asistanlık kadrosunun boş kalmasının nedeni , belirli branşların artık nerdeyse hiç tercih edilmemesidir. Bu tercih edilmemesindeki temel etkenlere bakılacak olursa , yüzde 68 iş yükü, yüzde 66 malpraktis, yüzde 64 nöbetlerin çokluğu, yüzde 62 , akademik ilerleme imkanı bulunmaamsı, yüzde 51 ise şidddete uğrama riski olarak saptanmıştır ve bunun neticesinde de , özellikle riskli dallarda asistanlık kadroları dolmamaktadır. En dipte tercih edilmeyen 4 branş sırası ile çocuk cerrahisi , göğüs cerrahisi , kalp damar cerrahisi ve beyin cerrahisidir. Bunun anlamı , yakın gelecekte , ülkemizde artık yeterince sayı ve kalitede bu kritik cerrahileri yapacak hekim bulunamıyacağıdır” dedi.
İlk hedef eğitim
Kaynak, tıp eğitimine uygun olmayan, donanım ve kadrosu yeterli olmayan tıp fakülteleri kapatılması ve öğrenciler mağdur edilmeden nakilleri sağlanması gerektiğini belirterek “Tıp fakültelerine yıllık olan ayrılan 17 bin 550 dolayında öğrenci alımı azaltılmalıdır. Özel tıp fakülteleri başta olmak üzere, her yönüyle ama özellikle teorik ve pratik eğitim kapasiteleri bakımından uluslararası evrensel kriterlere bağlı akreditasyona tabi tutulmalıdırlar. Asistan kadroları azaltılmalı ve kurumların optimal ihtiyacına göre belirlenmelidir. İlk hedef eğitim olarak ele alınmalı ve buna göre kontenjanlar belirlenmelidir” ifadelerine yer verdi.
Çözümler üretilmeli
Asistanlık ucuz iş gücü olarak görülmemesi gerektiğinin altını çizen Kaynak, “Hastane ve eğitim kurumlarında, insan iş gücü, ara eleman, teknisyen, sekreter ve diğer çalışanların sayısının artırılması ile hekimlerin en verimli olarak çalıştırılması sağlanmalıdır. Öğretim üyesi yetiştirme politikası tümüyle değiştirilmeli, doçentlik sınavları eskiden olduğu gibi kademeli haline getirilmeli ve yayın üzerinden yapılan değerlendirmeler yerine daha geniş tabanlı ölçme ve değerlendirme sistemleri kullanılmalıdır. Hekimlerin bazı uzmanlık dallarından uzaklaşmalarının önlenmesi konusunda malpraktis konusunda temel çözümler üretilmeli, hastanın korunması hususunun ve bu alanın muhatabının tam olarak devlet olması sağlanmalı, hekimler, malpraktis sorunundan kurtarılmalıdır. Basamaklandırılmış sağlık sisteminin yeniden kurulması ve buna bağlı olarak yeniden ihtiyaçlara bağlı hekim ve asistan kadrolarının kısa, orta ve uzun vadeli olarak saptanması gerekir” dedi.
‘’Asistan, kendi usta olmadan tıbbı işlem yapamaz’’
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın hekimler ile ilgili ‘giderlerse gitsinler’ ifadelerini hatırlatan Kaynak, bu kontenjan artışının bir çok olumsuz sonucu olacağını söyledi. Asistanlığın bir eğitim süreci olduğuna değinen Kaynak, “Bu eğitim süresinde , asistanın önünde eğitici konumundaki öğretim üyelerinin olmaması , asistanın eğitiminin yapılamyacağı anlamına gelir. Asistanlıkta eğitim , her dalda farklı farklı olmak üzere binlerce manüplasyon , esasta eğitici öğenci ilişkisi , deneyim ve bilgi paylaşımı ve nakliyle gerçekleşmektedir. Bu nedenle, asistan, kendi ustası olmaksızın, ne öğrenebilir ne de herhangi bir tıbbi işlem yapabilir. Bu hem eğitim açısından, hem de tıbbi ve hukuki olarak mümkün değildir. Asistanlıkta özellikle manüplasyonun, beceri ve el alışkanlığının gelişmesi uzun yıllar alır ve bu yıllar içinde bütünlüklü hasta takibi ile, hekimler, hem bilgi hem de deneyim ve gözlemle, teorik ve pratik eğitimlerle yetiştirilir. Bu süreç emek yoğun bir eğitim , öğrenim ve pratik süreçtir’’ ifadelerini kullandı.
‘’Asistanlığı ucuz iş gücü olarak görmek en büyük hatadır’’
Asistanlığı , ucuz iş gücü olarak görmek ve ucuza maaşlarla ve uzun sürelerle çalıştırarak çözmek , yapılacak en büyük hata olduğunu söyleyen Kaynak, “Ülkemizde 126 adet tıp fakültesi vardır ve bunların yarıya yakını son 15 yıl içinde açılmıştır ve yaklaşık üçte ikisinin eğitim bakımından akredite olmadıklarını bilmekteyiz. Bu tıp fakültelerinde 200’ün üzerinde farklı görünen eğitim programı uygulanmaktadır. Tıp fakültesi sayısı olarak , dünyada , Hindistan , Çin , ABD ve Brezilyadan sonra beşinci sıradayız ve bu anlamda , dünyada nerdeyse tıp fakültesi başına en düşük nüfusa sahip ülke olarak görünmekteyiz. Özellikle yeni açılan tıp fakülteleri ki bunların yaklaşık yarısı vakıf üniverstesi başlığı altında açılmış özel fakültelerdir, yeterli öğretim üyesi yoktur , yeterli donanım yoktur ama asistan eğitilmesi için asistan almaktadırlar . Vakıf üniversitelerine bağlı özel hastanelerde , hastalar “özel “ olmaları nedeniyle , özellikle cerrahi ve manüplasyon ve el becerisi geliştirici alanlarda , hasta tedavisinde asistanlar etkin olamamaktadırlar ve çok eksik eğitimle ellerine bir diploma verilmektedir. Bu hekimler hem ileriki yıllarda , kendilerini yetiştirmede zorluk çekecekler ve hem de hastalara yeterli beceri özeni gösteremiyebilir ve malpraktis sorununun yaygınlaşmasına neden olabilirler” dedi.
“İleride ritik cerrahileri yapacak Hekim bulunamayacak”
Emek yoğun ve nöbet çalışlma koşullarının riski yüksek hastalarla uğraşan dallarda asistan tercihlerinin çok düştüğünü vurgulayan Kaynak, “Hatta bir çok kontenjanın açık kaldığını görmekteyiz. Üstelik 2021 yılında 1’inci dönemde açılmış olan 6 bin 309 kontenjandan bin 33 ‘ü boş kalmıştır. Bu kadar asistanlık kadrosunun boş kalmasının nedeni , belirli branşların artık nerdeyse hiç tercih edilmemesidir. Bu tercih edilmemesindeki temel etkenlere bakılacak olursa , yüzde 68 iş yükü, yüzde 66 malpraktis, yüzde 64 nöbetlerin çokluğu, yüzde 62 , akademik ilerleme imkanı bulunmaamsı, yüzde 51 ise şidddete uğrama riski olarak saptanmıştır ve bunun neticesinde de , özellikle riskli dallarda asistanlık kadroları dolmamaktadır. En dipte tercih edilmeyen 4 branş sırası ile çocuk cerrahisi , göğüs cerrahisi , kalp damar cerrahisi ve beyin cerrahisidir. Bunun anlamı , yakın gelecekte , ülkemizde artık yeterince sayı ve kalitede bu kritik cerrahileri yapacak hekim bulunamıyacağıdır” dedi.
İlk hedef eğitim
Kaynak, tıp eğitimine uygun olmayan, donanım ve kadrosu yeterli olmayan tıp fakülteleri kapatılması ve öğrenciler mağdur edilmeden nakilleri sağlanması gerektiğini belirterek “Tıp fakültelerine yıllık olan ayrılan 17 bin 550 dolayında öğrenci alımı azaltılmalıdır. Özel tıp fakülteleri başta olmak üzere, her yönüyle ama özellikle teorik ve pratik eğitim kapasiteleri bakımından uluslararası evrensel kriterlere bağlı akreditasyona tabi tutulmalıdırlar. Asistan kadroları azaltılmalı ve kurumların optimal ihtiyacına göre belirlenmelidir. İlk hedef eğitim olarak ele alınmalı ve buna göre kontenjanlar belirlenmelidir” ifadelerine yer verdi.
Çözümler üretilmeli
Asistanlık ucuz iş gücü olarak görülmemesi gerektiğinin altını çizen Kaynak, “Hastane ve eğitim kurumlarında, insan iş gücü, ara eleman, teknisyen, sekreter ve diğer çalışanların sayısının artırılması ile hekimlerin en verimli olarak çalıştırılması sağlanmalıdır. Öğretim üyesi yetiştirme politikası tümüyle değiştirilmeli, doçentlik sınavları eskiden olduğu gibi kademeli haline getirilmeli ve yayın üzerinden yapılan değerlendirmeler yerine daha geniş tabanlı ölçme ve değerlendirme sistemleri kullanılmalıdır. Hekimlerin bazı uzmanlık dallarından uzaklaşmalarının önlenmesi konusunda malpraktis konusunda temel çözümler üretilmeli, hastanın korunması hususunun ve bu alanın muhatabının tam olarak devlet olması sağlanmalı, hekimler, malpraktis sorunundan kurtarılmalıdır. Basamaklandırılmış sağlık sisteminin yeniden kurulması ve buna bağlı olarak yeniden ihtiyaçlara bağlı hekim ve asistan kadrolarının kısa, orta ve uzun vadeli olarak saptanması gerekir” dedi.