GÜLPERİ TİBİN/EGE’YE BAKIŞ-Türkiye’yi derinden etkileyen 6 Şubat Kahramanmaraş depremi sonrasında 14 Mart Tıp Bayramı sebebiyle basın açıklamasında bulunan Süleyman Kaynak, deprem sonrası süreçle ilgili başarısızlığına dayanarak hükümeti eleştirdi. Deprem bölgesinde hastane ve tıp fakültesi binalarının kullanılamayacak şekilde hasar almasına değinen Kaynak, İzmir’de bulunan sağlık kurumu binalarının depreme dayanıklı hale getirilmesi gerektiğini belirtti.
Ülkemizin tüm taşıyıcı kolonları tek tek kesilmiş
Türkiye Cumhuriyeti’ni taşıyan tüm taşıyıcı kolonların yönetici kadro tarafından kesilmiş olduğu benzetmesi ile yetkili kurumlara eleştirilerde bulunan Kaynak, “Biz hepimiz, ülkemizin tüm insanları bu enkazın altında kaldık. En önemli kayıpların başında da “devletin taşıyıcı kolonları“ olan Türk Silahlı Kuvvetleri ve Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nden Kızılay Derneğine, Türk Hava Kurumundan, Devlet ve Üniversite Hastanelerine kadar, henüz bildiğimiz bilmediğimiz pek çok kamu kurumunun ortadan kaldırıldığını ve bu nedenle Türkiye Cumhuriyetinin zaten bir enkaz üstünde göstermelik olarak bırakıldığını görmekteyiz.” diye konuştu.
Sağlık kuruluşlarının hizmete devamı hayatidir
Ülke genelinde hastane ve tıp fakültesi binalarınıb depreme dayanıklılığı üzerinde duran ve depreme dayanıklı olmayan binaların kullanımından kaçınılması gerektiğine değinen Prof. Dr. Kaynak, “Depreme hazırlık, aslında tüm yapıların yıkılmamasını hedefler ancak özellikle, kamu kurumları ve özellikle de sağlık kuruluşlarının ayakta kalması ve hizmete devamı son derece önemlidir ve hayatidir.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre, ülke genelinde 1.534 hastane bulunuyor. Bunların 900’ü bakanlığa bağlı, 68’i üniversite hastanesi ve 566’sı ise özel hastane. Bu hastanelerin ne kadarının depreme dayanıklı olduğu konusu, şu anda en önemli gündem maddelerinden birisi olmalıdır. Artık bilime dönmeli ve depreme dayanıklı olmayan binalar derhal kullanımdan çıkarılmalıdır.” dedi.
Riskin tekrar ele alınması gerekiyor
Prof. Dr. Süleyman Kaynak sözlerine şu şekilde devam etti:
“İzmir’deki sağlık tesisleri bakımından da deprem riskinin tekrar ele alınması gerekmektedir. Zira aşağıdaki listede görüldüğü gibi, hastanelerimizin binalarının bir kısmı oldukça eski binalardır.
İzmir’deki gerek üniversite ve eğitim hastaneleri ve gerekse hizmet hastanelerinin çok büyük bir hizmet, eğitim, öğretim ve akademik bilimsel kapasitesi vardır. Bu büyük kapasitenin hiçbir şekilde eksilmesine yol açmadan, bu kurumların bina özelliklerine bakılması ve performans değerlendirilmesi ile en kısa zamanda, tüm toplum için bu kurumların ayakta kalması sağlanmalıdır.
Bu sürecin temelde iki esas yönü vardır, diyen Kaynak, şu maddeleri sıraladı,
- Herhangi bir açıdan bina riski var ise, bu binaların çok hızlı bir şekilde ya güçlendirilmesi, eğer güçlendirme olanağı yok veya maliyeti uygun değil ise, binaların, aynı yerde, aynı kamusal özellikte, aynı tüzel kişilikle çok hızlı şekilde ve mutlak depreme dayanıklı olarak yenilenmesi.
- Bu süreç içinde ise, yapılacak bilimsel, akademik, eğitimsel ve hizmet anlamındaki aksaklıklara yol açmadan uygun kısa, orta ve uzun vadeli programların yapılmasının planlanması gerekir. Bu amaçla Bayraklı Şehir Hastanesinin geçici kompanse edici merkez olarak kullanılmasının uygunluğu da düşünülmelidir.
- Tüm bunların yanısıra, birinci basamak sağlık tesislerinin (ASM) ‘lerin bulunduğu mekanların da aynı değerlendirmelerden geçirilmesi ve esas olarak ASM’ler için, Sağlık Bakanlığının bütçesinden, uygun yerleşim yerlerinin yapılması ve devlete ait mekanlarda ve binalarda hizmet verilmesinin sağlanması bakımından acil bir birinci basamak mekan planlamasının ve bütçelemesinin yapılması zorunludur.
Sonuç olarak, Ülkemizin önemli deprem fay hatlarından birisinin üzerinde yer alan İzmir ilimizdeki olası depreme sağlık alanında hazırlık açısından, bu çalışmaların bir an önce başlatılması ve elde edilecek çalışma sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılması gereklidir.”şeklinde konuştu.