İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ev sahipliğinde Tarihi Havagazı Fabrikası'nda düzenlenen Uluslararası Yerel Medya Zirvesi düzenlendi. Toplantıya İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer'in yanı sıra, EFJ Başkanı Mogens Blicher Bjerregård, Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Gökhan Durmuş, AB Türkiye Delegasyonu Başkanı ve Büyükelçi Nikolaus Meyer-Landrut, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Dilek Gappi, CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan, Torbalı Belediye Başkanı Mithat Tekin, Güzelbahçe Belediye Mustafa İnce katıldı.
İktidar baskısı artıyor!
Uluslararası Yerel Medya Zirvesinin açılış konuşmasını gerçekleştiren Tunç Soyer, Mecliste görüşülecek olan Basın yasasına tepki göstererek, “Bu zirveye Avrupa’dan gelen çok sayıda gazeteci ve Türkiye’deki basın meslek örgütlerinin temsilcileri katılıyor. Türkiye demokrasiye sımsıkı bağlı insanların yeridir. Doğru ve tarafsız haber ulaşamayan toplumlar enfes alamaz ve sonunda ön yargılar ile boğulur. Taşınması zaten zor olan bu görev düşünce özgürlüğü olmadığı zamanda daha da ağır bir göreve dönüşür. 2022 basın özgürlüğü sıralamasında 149’uncu sıradayız. Mayıs ayı itibariyle 26 gazeteci gazetecilik faaliyeti nedeniyle cezalandırıldı. Gazetecilere sayısız ceza ve baskı basın özgürlüğünün ne kadar tehlikede olduğunu gösteriyor. İktidar seçime girerken sosyal medya üzerinden basın ve ifade özgürlüğünün daha fazla baskı altına almayı planlıyorlar. Onlar bunu güçlü oldukları için değil güçlerini kaybettikleri için yapıyorlar. Türkiye’de yolun sonuna geldik. Diliyorum ki gazetecilerin üzerindeki baskı sona verecek. İnsanların gerçek habere ulaşması için çalıştığınız sürece umudumuz da büyüyecek” ifadelerini kullandı.
Sendikalaşmaktan başka çare yok!
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gazetecilik büyük bir dönüşüm içinde olduğunu vurgulayan Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Gökhan Durmuş, “Pandemi nedeniyle evlere kapandığımız günlerde 5 yılda ulaşacağımız dijital hıza birkaç ayda ulaştık. Dijitalleşmenin bu denli hızlı olması evden çalışma kuralları belli olmayan bizim gibi ülkeler de gazetecilere daha esnek, kuralsız ve uzun süreli çalışmayı dayattı. Pandemi sürecinde sendikamızdan psikolojik destek talebi yüzde 400’lere ulaştı. Hali hazırda güvencesiz ve düşük ücretle çalışan meslektaşlarımız psikolojik sorunlarla da uğraşmaya başladı. Bu sıkışma hali sendikalaşma eğilimini arttırdı. Pandemi döneminde sorunlarının çözülmesini isteyen 5 farklı işyerinden meslektaşlarımız sendikamıza katılarak toplu iş sözleşmeleri ile haklarını ilerletti. Evde ya da ofiste, internet medyasında ya da geleneksel medyada nerede çalışırsak çalışalım hem daha iyi koşullarda yaşamak hem de mesleğimizi layıkıyla yapabilmek için sendikalaşmaktan, dayanışma içinde olmaktan başka bir çaremiz yok” dedi.
Mücadele sürüyor!
Durmuş, dezenformasyonla mücadele adı altında kamuoyuna duyurulan Basın Kanunu ve Bazı Konularda Değişiklik Yapılmasına dair kanun teklifi ile yeni bir sansür yasası geldiğini vurgulayarak, “Kamu barışına karşı suçlar başlığı altında ‘Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır’ gibi bir düzenleme getiriliyor. Son derece sübjektif değerlendirmeler ile gazeteciler hapse atılmak isteniyor. Bu yasa teklifinde ayrıca suçun, failin gerçek kimliğini gizlemek suretiyle bu ceza 1,5 kat artırılıyor. Yani gazeteciye haber kaynağını açıklamak zorundasın yoksa hapse gireceksin deniyor. İnternet medyasında çalışan meslektaşlarımızda basın kanunu kapsamına alınıyor ancak tüm yetki tarafsızlığını yitirdiği herkesin malumu olan Basın İlan Kurumu veriliyor. İktidarın bürokratları tarafından yönetilen Basın İlan Kurumu internet medyasına resmi ilan verme yetkisini, ilanı ve basın kartlarını iptal etme yetkisini alıyor. Sendikamız TGS’nin de içinde bulunduğu Medya Dayanışma Grubundaki meslek örgütleri ile birlikte bu teklifin geri çekilmesi için mücadelemiz sürüyor” dedi.
Daha yapılacak çok iş var!
EFJ Başkanı Mogens Blicher Bjerregård, Türkiye’deki gazetecilerin yaşadıklara zorluklara değinerek, “Türkiye’deki gazetecilerin yaşadığı davalarda buradaydım. Tüm gazetecilere sokaklarda kamuoyunda büyük bir destek vardı. Burada gazetecilere verilen değerin ne kadar olduğunu gördük ve Türkiye’de bunları görmek gerçekten umut verici. Sizler Türkiye’de gazeteciler olarak yargılandınız. Zamanınızı gazetecilik yerine mahkemelere çıkarak harcadınız. Bu gazetecilere yapılmaması gereken bir şey. Ülkenizde çok başarılı işler yaptınız. Biliyoruz ki daha yapılacak çok iş var ve biz de bu yüzden buradayız” dedi.
Akademinin gazetecilere yardımcı olduğunu belirten Bjerregård, “Akademinin kurumsallaşmış yapı oluşturup bu sayede gazetecilere yardımcı oluyor. Bu bizim için ilham kaynağı. Böyle bir örgütlenme bizler için çok iyi bir örnek” diye konuştu.
Çoğulcu demokrasi için ifade özgürlüğü
AB Türkiye Delegasyonu Başkanı, Büyükelçi Nikolaus Meyer-Landrut ise ifade özgürlüğü aynı zamanda çoğulcu bir demokrasinin işleyebilmesi için bütüncül bir rol üstlenmesi gerektiğini söyleyerek, “Vatandaşlar bağımsız bir medyaya erişemezlerse doğru bir bilgiye de erişemezler bu olmazsa vatandaşlar taraflı bilgiye ulaşırlar. Doğru ve bağımsız bir medya tüm süreçler için gereklidir. Böylece şeffaf bir hükümete ulaşılır. Ukrayna’da sansürün dezenformasyonla dolu bir basınla karşı karşıyayız. Böylelikle toplumlar karşısında çok yönlü bir demokrasi anca özgür gazetecilik varsa var olur. Asılsız haberlere pandemide de çok sayıda maruz kaldık. Bağımsız bir medya ekonomik olarak da gazetenin bağımsızlığını sürdürülebileceği bir yapıya neden olur” ifadelerine yer verdi.
Türkiye’deki gidişat olumsuz!
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılım sürecinde siyasi koşullarını ve uyum sürecini takip ettiklerini söyleyen Meyer-Landrut , “Kriterlere baktığımızda Avrupa Birliği’nde hukukun üstünlüğü ifade özgürlüğü yargı bağımsızlığı gibi kriterler vardır sonuncusu Ekim 2021’de yayınlandı. Bu yayınlana raporlarda ne yazık ki Türkiye’de görülen olumsuz bir gidişat görülmüştür. Eğer bizim sağlıklı bir kamu araştırmasına ihtiyacımız varsa Türkiye’nin özellikle genel seçimler doğrultusunda konuya önem vermesi gerekiyor. Özgür alanın aynı zamanda desteklenmesi beslenmesi ama baskı altına alınmaması gerekiyor. Biz Avrupa Birliği olarak yerel kuruluşlarla yakın bir temas halindeyiz. Bu sayede yasal ve düzenleyici bir politika ortamının hazırlanmasında destekte bulunuyoruz” sözlerine yer verdi.
Türkiye’de gazeteciliğin durumu ve basın özgürlüğü mücadelesi hakkında konuşan Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Yönetim Kurulu Üyesi İpek Yezdani, konuşmasında geçtiğimiz yıl İstanbul Taksim’deki ‘Onur Yürüyüşü’ sırasında fotoğraf çekmek için bulunan FP Foto Muhabiri Bülent Kılıç’ın polisin sert müdahalesine maruz kaldığı fotoğrafı göstererek başlayan Yezdani, fotoğrafın Türkiye’deki gazetecilerin uğradığı baskıların küçük bir özeti olduğunu belirtti.
İktidar baskısı!
Türkiye’de gazetecilerin iktidarın baskısı altında ezildiğini; tutuklamalar, yargılamalar sonucu işsizlikle karşı karşıya kaldıklarını ya da düşük maaşa çalışmak zorunda kaldıklarını dile getiren Yezdani, “Hapishanelerdeki gazetecilerin sayısı azalsa da bu gazetecilere yapılan baskının son bulduğu anlamına gelmiyor. Çok yakın bir zamanda 21 gazeteci Diyarbakır’da tutuklandı. Peki bu gazetecilerin tutuklanmasındaki sayı azalmasına rağmen neden bu baskı artı. Çünkü bu baskı para cezası ve yargılanma süreçlerinin uzamasıyla arttı” sözlerini kaydetti.
2022 yılında 44 gazeteci yargılandı!
Yezdani, iktidarın basını ve medyayı kontrol altına almak için kurumlar üzerinden uyguladığı tüm cezaların aynı zamanda halkın doğru bilgiyi almasına da engel olduğunu aktardı. Türkiye’nin basın özgürlüğü sıralamasında dünyada 149’uncu sırada yer aldığını hatırlatan Yezdani, “2021 yılında 241 gazeteci yargılandı ve 135 ayrı dava görüldü. Bu davaların 16’sı hapis cezası ile sonuçlandı. 28 gazeteci 83 yıllığına hapsedildi. 2022 yılında ise 44 gazeteci yargılandı” görüşünü aktardı.
İktidar baskısı artıyor!
Uluslararası Yerel Medya Zirvesinin açılış konuşmasını gerçekleştiren Tunç Soyer, Mecliste görüşülecek olan Basın yasasına tepki göstererek, “Bu zirveye Avrupa’dan gelen çok sayıda gazeteci ve Türkiye’deki basın meslek örgütlerinin temsilcileri katılıyor. Türkiye demokrasiye sımsıkı bağlı insanların yeridir. Doğru ve tarafsız haber ulaşamayan toplumlar enfes alamaz ve sonunda ön yargılar ile boğulur. Taşınması zaten zor olan bu görev düşünce özgürlüğü olmadığı zamanda daha da ağır bir göreve dönüşür. 2022 basın özgürlüğü sıralamasında 149’uncu sıradayız. Mayıs ayı itibariyle 26 gazeteci gazetecilik faaliyeti nedeniyle cezalandırıldı. Gazetecilere sayısız ceza ve baskı basın özgürlüğünün ne kadar tehlikede olduğunu gösteriyor. İktidar seçime girerken sosyal medya üzerinden basın ve ifade özgürlüğünün daha fazla baskı altına almayı planlıyorlar. Onlar bunu güçlü oldukları için değil güçlerini kaybettikleri için yapıyorlar. Türkiye’de yolun sonuna geldik. Diliyorum ki gazetecilerin üzerindeki baskı sona verecek. İnsanların gerçek habere ulaşması için çalıştığınız sürece umudumuz da büyüyecek” ifadelerini kullandı.
Sendikalaşmaktan başka çare yok!
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gazetecilik büyük bir dönüşüm içinde olduğunu vurgulayan Türkiye Gazeteciler Sendikası Başkanı Gökhan Durmuş, “Pandemi nedeniyle evlere kapandığımız günlerde 5 yılda ulaşacağımız dijital hıza birkaç ayda ulaştık. Dijitalleşmenin bu denli hızlı olması evden çalışma kuralları belli olmayan bizim gibi ülkeler de gazetecilere daha esnek, kuralsız ve uzun süreli çalışmayı dayattı. Pandemi sürecinde sendikamızdan psikolojik destek talebi yüzde 400’lere ulaştı. Hali hazırda güvencesiz ve düşük ücretle çalışan meslektaşlarımız psikolojik sorunlarla da uğraşmaya başladı. Bu sıkışma hali sendikalaşma eğilimini arttırdı. Pandemi döneminde sorunlarının çözülmesini isteyen 5 farklı işyerinden meslektaşlarımız sendikamıza katılarak toplu iş sözleşmeleri ile haklarını ilerletti. Evde ya da ofiste, internet medyasında ya da geleneksel medyada nerede çalışırsak çalışalım hem daha iyi koşullarda yaşamak hem de mesleğimizi layıkıyla yapabilmek için sendikalaşmaktan, dayanışma içinde olmaktan başka bir çaremiz yok” dedi.
Mücadele sürüyor!
Durmuş, dezenformasyonla mücadele adı altında kamuoyuna duyurulan Basın Kanunu ve Bazı Konularda Değişiklik Yapılmasına dair kanun teklifi ile yeni bir sansür yasası geldiğini vurgulayarak, “Kamu barışına karşı suçlar başlığı altında ‘Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır’ gibi bir düzenleme getiriliyor. Son derece sübjektif değerlendirmeler ile gazeteciler hapse atılmak isteniyor. Bu yasa teklifinde ayrıca suçun, failin gerçek kimliğini gizlemek suretiyle bu ceza 1,5 kat artırılıyor. Yani gazeteciye haber kaynağını açıklamak zorundasın yoksa hapse gireceksin deniyor. İnternet medyasında çalışan meslektaşlarımızda basın kanunu kapsamına alınıyor ancak tüm yetki tarafsızlığını yitirdiği herkesin malumu olan Basın İlan Kurumu veriliyor. İktidarın bürokratları tarafından yönetilen Basın İlan Kurumu internet medyasına resmi ilan verme yetkisini, ilanı ve basın kartlarını iptal etme yetkisini alıyor. Sendikamız TGS’nin de içinde bulunduğu Medya Dayanışma Grubundaki meslek örgütleri ile birlikte bu teklifin geri çekilmesi için mücadelemiz sürüyor” dedi.
Daha yapılacak çok iş var!
EFJ Başkanı Mogens Blicher Bjerregård, Türkiye’deki gazetecilerin yaşadıklara zorluklara değinerek, “Türkiye’deki gazetecilerin yaşadığı davalarda buradaydım. Tüm gazetecilere sokaklarda kamuoyunda büyük bir destek vardı. Burada gazetecilere verilen değerin ne kadar olduğunu gördük ve Türkiye’de bunları görmek gerçekten umut verici. Sizler Türkiye’de gazeteciler olarak yargılandınız. Zamanınızı gazetecilik yerine mahkemelere çıkarak harcadınız. Bu gazetecilere yapılmaması gereken bir şey. Ülkenizde çok başarılı işler yaptınız. Biliyoruz ki daha yapılacak çok iş var ve biz de bu yüzden buradayız” dedi.
Akademinin gazetecilere yardımcı olduğunu belirten Bjerregård, “Akademinin kurumsallaşmış yapı oluşturup bu sayede gazetecilere yardımcı oluyor. Bu bizim için ilham kaynağı. Böyle bir örgütlenme bizler için çok iyi bir örnek” diye konuştu.
Çoğulcu demokrasi için ifade özgürlüğü
AB Türkiye Delegasyonu Başkanı, Büyükelçi Nikolaus Meyer-Landrut ise ifade özgürlüğü aynı zamanda çoğulcu bir demokrasinin işleyebilmesi için bütüncül bir rol üstlenmesi gerektiğini söyleyerek, “Vatandaşlar bağımsız bir medyaya erişemezlerse doğru bir bilgiye de erişemezler bu olmazsa vatandaşlar taraflı bilgiye ulaşırlar. Doğru ve bağımsız bir medya tüm süreçler için gereklidir. Böylece şeffaf bir hükümete ulaşılır. Ukrayna’da sansürün dezenformasyonla dolu bir basınla karşı karşıyayız. Böylelikle toplumlar karşısında çok yönlü bir demokrasi anca özgür gazetecilik varsa var olur. Asılsız haberlere pandemide de çok sayıda maruz kaldık. Bağımsız bir medya ekonomik olarak da gazetenin bağımsızlığını sürdürülebileceği bir yapıya neden olur” ifadelerine yer verdi.
Türkiye’deki gidişat olumsuz!
Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılım sürecinde siyasi koşullarını ve uyum sürecini takip ettiklerini söyleyen Meyer-Landrut , “Kriterlere baktığımızda Avrupa Birliği’nde hukukun üstünlüğü ifade özgürlüğü yargı bağımsızlığı gibi kriterler vardır sonuncusu Ekim 2021’de yayınlandı. Bu yayınlana raporlarda ne yazık ki Türkiye’de görülen olumsuz bir gidişat görülmüştür. Eğer bizim sağlıklı bir kamu araştırmasına ihtiyacımız varsa Türkiye’nin özellikle genel seçimler doğrultusunda konuya önem vermesi gerekiyor. Özgür alanın aynı zamanda desteklenmesi beslenmesi ama baskı altına alınmaması gerekiyor. Biz Avrupa Birliği olarak yerel kuruluşlarla yakın bir temas halindeyiz. Bu sayede yasal ve düzenleyici bir politika ortamının hazırlanmasında destekte bulunuyoruz” sözlerine yer verdi.
Türkiye’de gazeteciliğin durumu ve basın özgürlüğü mücadelesi hakkında konuşan Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Yönetim Kurulu Üyesi İpek Yezdani, konuşmasında geçtiğimiz yıl İstanbul Taksim’deki ‘Onur Yürüyüşü’ sırasında fotoğraf çekmek için bulunan FP Foto Muhabiri Bülent Kılıç’ın polisin sert müdahalesine maruz kaldığı fotoğrafı göstererek başlayan Yezdani, fotoğrafın Türkiye’deki gazetecilerin uğradığı baskıların küçük bir özeti olduğunu belirtti.
İktidar baskısı!
Türkiye’de gazetecilerin iktidarın baskısı altında ezildiğini; tutuklamalar, yargılamalar sonucu işsizlikle karşı karşıya kaldıklarını ya da düşük maaşa çalışmak zorunda kaldıklarını dile getiren Yezdani, “Hapishanelerdeki gazetecilerin sayısı azalsa da bu gazetecilere yapılan baskının son bulduğu anlamına gelmiyor. Çok yakın bir zamanda 21 gazeteci Diyarbakır’da tutuklandı. Peki bu gazetecilerin tutuklanmasındaki sayı azalmasına rağmen neden bu baskı artı. Çünkü bu baskı para cezası ve yargılanma süreçlerinin uzamasıyla arttı” sözlerini kaydetti.
2022 yılında 44 gazeteci yargılandı!
Yezdani, iktidarın basını ve medyayı kontrol altına almak için kurumlar üzerinden uyguladığı tüm cezaların aynı zamanda halkın doğru bilgiyi almasına da engel olduğunu aktardı. Türkiye’nin basın özgürlüğü sıralamasında dünyada 149’uncu sırada yer aldığını hatırlatan Yezdani, “2021 yılında 241 gazeteci yargılandı ve 135 ayrı dava görüldü. Bu davaların 16’sı hapis cezası ile sonuçlandı. 28 gazeteci 83 yıllığına hapsedildi. 2022 yılında ise 44 gazeteci yargılandı” görüşünü aktardı.