ÖMER FARUK ALTIN/EGE’YE BAKIŞ – İzmir Ticaret Borsası (İTB) Eylül Ayı Olağan Meclis Toplantısı Meclis Başkanı Ömer Gökhan Tuncer yönetiminde gerçekleşti.
Meclis gündemini; 8 Eylül’de açıklanan Orta Vadeli Program, tüm dünyada etkisini gösteren ve Türkiye’de de yoğun biçimde hissedilen su krizi oluşturdu.
“YAPISAL REFORM İHTİYACI DUYAN EN ÖNEMLİ ALANLARIN BAŞINDA TARIM GELİYOR”
Meclis açılışının ardından söz alan İTB Yönetim Kurulu Başkanı Işınsu Kestelli, Orta Vadeli Programın tarım alanı üzerindeki etkilerine değindiği konuşmasında, yıllardır savundukları ve destekledikleri konular olduğunu ve ilgili maddelerin tüm yurdu kapsayarak şekilde hayata geçirilmesi gerektiğini belirterek şu ifadeleri kullandı:
“Önümüzdeki üç yılın yol haritası olan ve 8 Eylül’de açıklanan Orta Vadeli Program, tarım alanında pek çok başlık içeriyor.
Programda yer alan tarım sektörüyle ilgili hedeflerden birkaçına değinmem gerekirse, bu dönemde:
Tarım sektöründe, sanayi sektörüyle etkileşim içerisinde, verimlilik artışlarıyla büyümenin sürdürülebilirliği desteklenecek.
Bitkisel ürünlerin arz talep dengesi, tarım arazilerinin kabiliyet sınıflarına uygun kullanımı ve stratejik ürünlerde yeterlilik seviyesi dikkate alınarak üretim planlaması yapılacak.
Jeotermal kaynakların yanı sıra, rüzgâr, güneş ve biyokütle gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının da kullanılacağı Organize Tarım Bölgelerinin sayısı artırılacak. Kırsal alanların sosyoekonomik gelişimine katkı sağlayacak; başta gençlere ve kadınlara yönelik uygulanan programların destekleme miktarları artırılacak, tarım ve hayvancılık özendirilecek.
Dijitalleşme, yapay zekâ ve veriye dayalı iş modelleriyle akıllı tarım uygulamaları yaygınlaştırılacak.
Programın içerdiği maddeler hepimizin bildiği, yıllardır savunduğu, Borsa faaliyetlerimiz çerçevesinde ön ayak olup desteklediği konular.
Önemli olan, daha önce açıklanan programlarda da benzerleri yer alan bu maddelerin, bir bütün olarak ve tüm yurdu kapsayacak şekilde hayata geçirilebilmesi.
Çünkü ülkemizde yapısal reform ihtiyacı duyan en önemli alanların başında tarım geliyor.
Biz Borsa olarak sürecin hem takipçisi hem de destekçisi olmaya devam edeceğiz.
Planlamadaki kararlılığın araziye yansıması en büyük dileğimiz.”

“YILLIK SU TÜKETİMİNİN YÜZDE 77’Sİ TARIMDA, YÜZDE 12’Sİ GÜNLÜK TÜKETİMDE, 11’İ SANAYİDE KULLANILIYOR”
Tüm dünyayı etkileyen ve son yıllarda Türkiye’de de etkileri artan su krizine ilişkin Kestelli, “Günümüzün en önemli sorunlarının başında azalan su kaynakları yer alıyor. Bu konu hem bizim için hem de dünya için son derece kritik bir hal almış durumda. Küresel iklim değişikliği su döngüsünü hızlandırıp düzensizleştiriyor. Yağışların mekânsal ve zamansal dağılımı bozuluyor, buharlaşma artıyor, kuraklık ve taşkınların sıklığı ile şiddeti aynı anda yükseliyor. İklim değişikliğinin neden olduğu bu etkiler, yeryüzündeki toplam suyun sadece yüzde 2,5’ini oluşturan, erişilebilir miktarı ise yüzde 1,2’den az olan tatlı su kaynaklarının üzerindeki risklerin artmasına neden oluyor. Yüzey sularında azalma, yeraltı sularında tükenme ve su kalitesinde bozulma aynı anda görülüyor. Tatlı su kaynaklarıyla ilgili bu gelişmeleri ülkemizde ve şehrimizde de belirgin bir şekilde hissediyoruz. Nitekim İzmir’in içme suyu ihtiyacını karşılayan altı barajda su seviyeleri tarihi dip noktalarda. En büyük yüzey su kaynağı olan Tahtalı barajında doluluk oranı 29 Eylül itibariyle sadece yüzde 3,61. Bu nedenle şehrimizde günlük yaşamsal faaliyetler için ihtiyaç duyulan suyun çok büyük bölümü yer altı kuyularından temin ediliyor. Ülkemizde yıllık su tüketiminin yüzde 77’si tarımda, yüzde 12’si günlük tüketimde, yüzde 11’i ise sanayide kullanılıyor. Su kaynaklarının azalması tarımı da sert bir şekilde etkiliyor. Tarım ürünlerinin verim ve kalitesinde azalmalar olurken, suya ulaşımdaki enerji maliyetleri artıyor. Hepimiz biliyoruz ki üreticilerimiz geçmişte 30-40 metrelerden yeraltı suyu temin edebilirken, şimdi 200-250 metrelerden su çekmek zorunda kalıyor. Sonuç olarak su kaynaklarının azalmasına rağmen talebin her geçen gün artması, verimlilik, talep yönetimi ve havza-ölçekli planlamayı bir lüks değil, güvenlik meselesi hâline getiriyor” şeklinde konuştu.
“GELDİĞİMİZ OLUMSUZ NOKTAYI MİLAT ALIP HEMEN BUGÜNDEN KOLLARI SIVAMALIYIZ”
Su krizine karşın alınabilecek önlemlere ilişkin konuşan Kestelli, deniz suyunun tuzdan arındırılması ve tatlı su olarak kullanılabilmesi için altyapı yatırımlarının tamamlanması ve bu yöntemin kullanılabilmesi için gereken enerjiyi etkin kullanımı için çalışmalar yapılmadığını dile getirerek, “Yine de hiçbir şey için geç değil. İfade ettiğim yöntemler kamuoyunda bilinen tartışılan çözüm yolları arasında yer alıyor, ancak zaman geçtikçe sorun da büyüyor bu nedenle geldiğimiz olumsuz noktayı milat alıp hemen bugünden kolları sıvamalıyız. Hem kent sakinlerinin huzur ve refahı hem de sanayi ve tarımın devamlılığı için buna mecburuz” ifadelerini kullandı.
Kestelli’nin konuya ilişkin konuşmasının tam hali şu şekilde:
“Öncelikle su kullanımın talebini düşürmek amacıyla günlük tüketim, tarım ve sanayide su ayak izimizi düşürecek önlemleri hayata geçirmek zorundayız. Günümüzde, yağışın sınırlı olduğu bölgelerde tuzdan arındırma, yağışlara gerek olmadan tatlı su arzının artırılmasının en pratik yollarından biri. Deniz suyunu tatlı suya dönüştürme süreci enerji yoğun bir süreç olduğundan bazı dezavantajlar söz konusu.
Dolayısıyla bu tesislerin enerji ihtiyacını karşılamak için güneş enerjisi gibi yenilenebilir enerji kaynaklarının eş zamanlı olarak devreye alınması en önemli önceliklerden birini oluşturuyor.
Mesela, su kıtlığı çeken Arap Yarımadası'nda tuzdan arındırma yöntemi yoğun olarak kullanılıyor. Suudi Arabistan, 37 milyonu aşan nüfusu ile milyonlarca Umre ve Hac ziyaretçisinin ihtiyaç duyduğu suyun yüzde 75'ini bu yolla sağlıyor. Petrol zengini ülke, tuzdan arındırma işleminin getirdiği yüksek oranda karbon emisyonunu bertaraf etmek için yeşil enerji kaynaklarına çok ciddi yatırım yapıyor.
Bizim de çeşmelerden su yerine ‘tıs’ sesi gelmeden çok önce tuzdan arındırma işlemi için altyapı yatırımlarını tamamlamamız, bu yöntemin gerektirdiği enerjiyi sağlamak için de yenilenebilir enerji kaynaklarının etkin kullanımı için çalışmamız gerekiyordu ama yapmadık; yapamadık. Yine de hiçbir şey için geç değil.
İfade ettiğim yöntemler kamuoyunda bilinen tartışılan çözüm yolları arasında yer alıyor, ancak zaman geçtikçe sorun da büyüyor bu nedenle geldiğimiz olumsuz noktayı milat alıp hemen bugünden kolları sıvamalıyız. Hem kent sakinlerinin huzur ve refahı hem de sanayi ve tarımın devamlılığı için buna mecburuz”









