ÖMER FARUK ALTIN / EGE’YE BAKIŞ – 2025 yılında Avrupa ülkelerinde 26 Ekim Pazar gecesi saat 03.00’te yaz saati uygulamasının sona ermesiyle saatler bir saat geri alınacak. Kış saati uygulamasına sayılı günler kala Türkiye’de tartışmalar bu sene de gündeme geldi. Konuya ilişkin eleştirilerde bulunan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Milli Eğitim Bakanlığından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş ile Eğitim-Sen İzmir 1 No’lu Şube Başkanı Hamdi Çalık ve Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Gülhan Gürler, uygulamanın sona erdirilmesine yönelik çağrı yaptı.

“BU UYGULAMANIN VATANDAŞLARA HİÇBİR YARARI YOK”
Kalıcı yaz saati uygulamasının, çocukların biyolojik saatlerinin bozulmasına sebep olmasının yanı sıra çocuklarda kaygı ve güvenlik sorunları yarattığına değinen Özçağdaş, “Kalıcı yaz saati uygulaması sebebiyle çocuklarımız, okula gitmek için sabahın erken saatlerinde, karanlıkta uyanıyorlar. Bu durum, başta küçük yaştaki çocuklarımız için biyolojik saatin bozulmasına sebep oluyor, kaygı ve güvenlik endişesi yaratıyor. Karanlıkta kalkmak, gündüz olduğunun farkında olmadan uyanmak, gün ışığını görmemek; çocuklarımızda uyku ve beslenme düzensizliği, stres, yorgunluk, dikkat eksikliği ve öğrenme kapasitesinde düşüşe neden oluyor. Bu uygulamadan eğitimcilerimiz de etkileniyor tabii ki. Özellikle ilk derslerde çocukların isteksizliği ve dikkat eksikliği, derslerin verimliliğini düşürüyor. Karanlıkta yola çıkmak güvenlik tehlikesi de yaratıyor. Trafik kazası riski artıyor, karanlık sokaklarda yürümek tedirginlik yaratıyor. Bu uygulamanın vatandaşlara hiçbir yararı yok. İnsanlar tüm kış karanlıkta kalkıp, karanlıkta evlerine döner hale geliyorlar. Bu, çalışan ve tüm gün okulda olan çocuklarımız için gün ışığını görmeden geçen aylar demek oluyor.” dedi.
“İKTİDAR BUNU DÜZELTMEK İÇİN BİR ÇABA GÖSTERMİYOR”
Ayrıca Özçağdaş, konuya ilişkin iktidarın herhangi bir düzeltme için çaba harcamadığını, kendilerine ve yandaşlarına gelir elde ettiklerini belirterek, “Geçtiğimiz dönem Meclis gündeminde sıkça yer aldı bu konu ama iktidar bunu düzeltmek için bir çaba göstermiyor. Bu uygulama ile kendilerine, yandaşlarına gelir elde etmek istiyorlar. Olan vatandaşlara oluyor. Gün ışığını görmemek, psikolojik ve ekonomik olarak insanları yıpratıyor, güvenlik sorunlarını ortaya çıkarıyor.” ifadelerini kullandı.
“ELEKTRİK KULLANIMI YILDA MİLYONLARCA KİLOWATT ARTTI”
Tasarruf amacıyla başlatılan bu uygulamanın, tasarrufun aksine daha çok elektrik kullanımına sebep olduğunu dile getiren Özçağdaş, “Bu uygulama 2016’da ‘tasarruf’ denerek hayata geçirildi ama aksine elektrik kullanımı yılda milyonlarca kilowatt arttı. Elektrik Mühendisleri Odası, 2016 ve önceki yılı karşılaştırdığı raporunda, elektrik tüketiminin 7 milyon kilovat saat arttığını söylüyor. Kalıcı yaz saati uygulamasının vatandaşlar için herhangi bir kazancı yok.” diye konuştu.
Bu uygulamanın son bulması gerektiğini vurgulayan Özçağdaş, sözlerini şu ifadeler ile noktaladı:
“Bu konunun tek bir çözümü var: Yaz saati uygulamasını eskiden olduğu gibi uygulamak. Kalıcı yaz saati uygulamasına son vererek çocuklarımızın ve vatandaşlarımızın güvenle ve gün ışığı görerek okullarına ve işlerine gitmelerini sağlayacağız.”

“ÜLKEYİ YÖNETENLER, ÇOCUKLARIN SAĞLIĞIYLA VE GÜVENLİĞİYLE İNATLAŞIYOR”
Uygulamanın inatlaşmaya döndüğünü ve hem biyolojik hem de pedagojik riskleri beraberinde getirdiğini ifade eden Çalık, “2016 yılından beri bu yaz saati uygulamasındaki ısrar, artık bir keyfiyete dönüşmüş durumda. Ülkeyi yönetenler, bu çocukların sağlığıyla, güvenliğiyle inatlaşıyor. Bunu defalarca hem Eğitim-Sen olarak biz hem de eğitimin faydasını düşünen diğer yetkin kişiler, yaz saati uygulamasının kalıcı hale getirilmesine karşı eleştirilerini yaptılar ancak durum bir inatlaşmaya dönüştü. Ülkeyi yönetenler bu uygulamayı sürdürüyor. Bu uygulama, çocuklar için hem pedagojik hem de biyolojik riskler oluşturuyor. Mesela ilkokul çağındaki bir çocuğu ele alalım: İlkokul çağındaki bir çocuk 6 yaşından itibaren 07.30’da derse başlayacaksa, kahvaltısını yapabilmesi ve yolu da hesaba katınca evden en az iki saat önce çıkması lazım. Eğer bu zamanı okul öncesinde bir hazırlanma süresi olarak kullanamıyorsa, o zaman beslenmeden, kahvaltı yapmadan okula gelecektir ki bu da çocuğun biyolojik gelişimi için risk oluşturur. Çocukların da yüzde 80-90’ı bu şekilde kahvaltı yapamadan okula geliyor. Yine çocukların bilimsel olarak en az 8 saat uyku uyumaları gerekir. Bu çocuklar sabahın köründe 5’te, 6’da uyandıklarında bu uyku ihtiyacını karşılayamıyorlar. Aynı zamanda bu durum pedagojik de değil çünkü çocukların hem uykulu hem de yorgun bir halde okula geldiklerinde dersleri algılamaları mümkün olmuyor.” dedi.
“ÖĞRETMENLERİN DE İŞLERİNİ OLDUKÇA ZORLAŞTIRIYOR”
Uygulamanın çocuklara verilen eğitimin kalitesini de düşürdüğünü ifade eden Çalık, “Sonuçta çocuklar bir makine değil, biyolojik bir varlık. Bizim, eğitim ihtiyacını karşılayabilmek için bu çocuğu derse hazır hale getirmemiz gerekiyor. Ama onu hazır hale getirmemizin önündeki engeli kaldıramıyoruz; bu bizim elimizde olan bir şey değil. Elbette çocuğun motivasyonunu sağlamak, ilgisini çekmek gibi konular öğretmenin yeteneğiyle ilgilidir. Fakat diğer etkenleri biz hazırlamıyoruz. Giriş çıkış saatlerini öğretmenler olarak biz belirlemediğimiz için uykusunu almamış olarak karşımıza gelen bir çocuğa konuyu anlatmak, ilgisini toplamak oldukça zor oluyor. Kahvaltısını yapmadan, bir an önce okula yetişme kaygısıyla evden çıkmış bir çocuğun adaptasyonu mümkün olmuyor. Bu durum, öğretmenlerin de işlerini oldukça zorlaştırıyor. Hele de ikili eğitim şartlarının çok yaygın olduğunu düşünürsek, bu çocukların yarısı karanlıkta, uykusunu alamadan okula gidiyor; bir bölümü de karanlıkta, uyku saatinde yollarda evine ulaşmaya çalışıyor.” diye konuştu.
“HER ŞEYE PARA GÖZÜYLE BAKMAMAK BU İŞİN ÇÖZÜMÜDÜR”
Uygulamanın kaldırılması gerektiğini dile getiren Çalık, “Biz bu yaz saati uygulamasından vazgeçilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bunun çözümü budur. Bu, biyolojik ve pedagojik açıdan bir gerekliliktir. Hele ki eğitim kurumlarında çocuklar söz konusuysa ‘enerji tasarrufu sağlayacağız, akşam saatlerindeki gün ışığından daha fazla faydalanacağız’ denilerek çocukların sağlık, eğitim ve güvenlik hakları feda edilmemelidir. Her şeye para gözüyle bakılamaz. Her şeye para gözüyle bakmamak bu işin çözümüdür.” şeklinde konuşmasını noktaladı.
“UYGULAMANIN ENERJİ TASARRUFU SAĞLADIĞINA DAİR BİLİMSEL BİR VERİ BULUNMAMAKTADIR”
Konuya ilişkin bir tepki de Elektrik Mühendisleri Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Gülhan Gürler’den geldi. Gürler, yaptığı açıklamada mühendis ve bilim insanlarının uyarılarına rağmen bu uygulamanın hayata geçirildiği ve hiçbir bilimsel veriye dayanmadığını belirterek, “Kış aylarında da yaz saati kullanılmasını öngören “kalıcı yaz saati” uygulamasına, biz mühendislerin ve bilim insanlarının tüm uyarılarına rağmen, enerji tasarrufu sağlanacağı iddiasıyla ilk kez 2016 yılı sonunda geçilmiştir. Aradan geçen dokuz yıla karşın, dayanak olarak gösterilen İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) raporu da Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın tasarrufa ilişkin istatistikleri de kamuoyuyla paylaşılmamıştır. Oysa uygulamanın ilk döneminde, 2016 Kasım–Aralık ve 2017 Ocak–Şubat–Mart aylarında elektrik tüketiminde önemli artış yaşanmış; Odamızın o dönem yaptığı hesaplamalara göre, bir önceki yılın aynı aylarına kıyasla yaklaşık 7 milyar kWh düzeyinde bir artış tespit edilmiştir. Bugün hâlâ, uygulamanın enerji tasarrufu sağladığına dair bilimsel bir veri bulunmamaktadır” dedi.
“UYGULAMADA NEDEN ISRAR EDİLDİĞİ KAMUOYUNA AÇIKLANMALIDIR”
Güler, konuşmasının sonunda dokuz yıldır gizli tutulan İTÜ raporunu ve uygulamanın sonuçlarının kamuoyu ile paylaşılması gerektiğini vurgulayarak şu ifadeleri kullandı:
“Toplumsal desteği bulunmayan, enerji israfına yol açan bu uygulamada neden ısrar edildiği kamuoyuna açıklanmalıdır. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, dokuz yıldır gizli tutulan İTÜ raporunu ve uygulamanın sonuçları ile ekonomiye etkilerini içeren kapsamlı bir çalışmayı derhal paylaşmalıdır.
Temel sorun, ülke genelinde saatlerin, gün doğumunu 72 dakika sonra yaşayan Iğdır’ın yerel saatine göre belirlenmesidir. Bu fark, özellikle batı illerinde gündelik yaşamı olumsuz etkilemektedir. En çok etkilenen illerden biri İzmir’dir. Ülkenin en batısında yer alan İzmir’de, Iğdır merkezli zaman dilimi kullanılması nedeniyle 72 dakikalık bir fark oluşmuştur. Aralık ve Ocak aylarında sabah 08.00’de işe veya okula giden yurttaşlar, gün doğumunu ancak yarım saat sonra görebilmektedir. Bu tablo, kent yaşamını kelimenin tam anlamıyla “gece karanlığında” bırakmaktadır”







