Güçlü kadın karakterlere hayat veren ve oynadığı oyunlarda güncel konuları işleyen, Vol 5 tiyatro Kurucusu ve oyuncu Gizem Tataroğlu ile oyunculuğu ve oynadığı karakterler üzerine güzel bir söyleşi gerçekleştirdik. Keyifli okumalar…
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Merhaba, ben Gizem Tataroğlu. Kadıköylüyüm. Mimar/Yüksek Mühendis bir babanın, Restoratör bir annenin çocuğu olarak İstanbul’da doğdum. Ailemin, küçük yaştan itibaren seçimlerime gösterdikleri destek çok kıymetli olmuştur. Tiyatro eğitimine Özel Kadıköy Lisesi Güzel Sanatlar Tiyatro bölümünde başladım. Ardından Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro ASD Oyunculuk Bölümünü okudum. Dört yıl önce İzmir’e taşındım. Halen Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde Yüksek Lisans öğrencisiyim. Tez aşamasındayım. Bitti, bitecek. Vol:5 Tiyatro’nun Ömer Polat ile birlikte kurucularındanım. Oyuncu, yönetmen ve hareket tasarımcısı olarak çeşitli kurum ve tiyatrolarda çalışıyorum. Nazım Hikmet Kültür Merkezi İzmir’de ‘Tiyatro Atölyesi’ bünyesinde hareket dersleri veriyorum.
Bir oyuncu olarak bize sanatın tanımını nasıl yaparsınız?
Sanatın tanımını yapmak bana düşmez. (Güler) Üretimlerimde amacının ne’liği üzerine düşünüyorum. Özgürleştirici olmalı. Boşluklar bırakmalı. İnsanlık tarihi ile eşdeğer bir tarihe sahip sanat. İnsanın, dünden bugüne, tartışılması gereken ve güncelliğini yitirmeyen soruları olduğunu düşünüyorum. Yaşadığımız bu kaotik düzenin içinde, ikili ilişlilerden başlayan şiddet kavramı gibi. Savaşın unutturmaya çalıştıklarının karşısında bir çeşit direnme yolu benim için. Sanat eserlerinin ruhlarımızı inceltip, adalet duygumuzu güçlendirmesini bekliyorum. Sanat, eşitliği, özgürlüğü ve kendin olmayı deneyimlemek için büyük bir evren. Fikirlerini cesurca tartışmaya açan sanatçılar için bireysel bir arınma biçimi olduğunu düşünüyorum.
‘’SEYİRCİYE ULAŞMAK BİRAZ ZAMAN ALIYOR’’
İzmir’de sanat izleyicisini nasıl buluyorsunuz?
İzmir’de sanat izleyicisi canlı ve içten. Kurdukları ilişkideki samimiyet beni çok mutlu ediyor. Ancak sanat izleyicisine, yapılan çalışmaları ulaştırmak biraz zaman alıyor. Buluştuktan sonrasının çok keyifli olduğunu düşünüyorum.
Vol 5 Tiyatro’nun kurulma sürecini ve oynadığınız oyunlardan bahsedebilir misiniz?
Vol:5 Tiyatro hikayesine 2016 yılının mayıs ayında Tehlikeli Saplantı adlı psikolojik gerilim türünde bir tiyatro oyunu ile başlamıştır. Bu oyunun ömrü pek uzun olmadı. Ardından Medea Belleği ile yolculuğumuza devam ettik. Medea Belleği’ni Alexandra Kazazou sahneledi, müziklerini Sam Alty tasarladı ve sahne tasarımını Karol Jarek yaptı. Ben ve Nilsen Arıbaş oyuncu olarak yer aldık. Yunanistan, Polonya, Türkiye ve Yeni Zellanda olmak üzere dört farklı ülkeden sanatçılarla bu projede buluştuk. Ardından yönetmenliği üstlendiğim, Ömer Polat’ın ise oyuncu olarak yer aldığı Otel Kırık Bellek adlı tek kişilik oyunu sergiledik. Otel, Edip Cansever’in şiirlerinden hareketle tasarlandı. Vol:5 Tiyatro kuruluşundan bu yana Oyunbozan ve Güzel Hayaller Durağı adlı iki çocuk oyunuda sahnelemiştir. Tiyatro oyunlarının yanı sıra, ‘’Oda ve Bellek’ ve ‘’Kim Var Orada’’ adlı tiyatro atölyelerini çeşitli mekanlarda yürütmekteyiz. Mutluyuz!
‘’HİÇ KİMSE,GÖÇMEN KADINLARIN DRAMINI ANLATAN BİR OYUN’’
Hiç Kimse oyunun konusundan ve bu oyunu oynama nedeninizi bizimle paylaşır mısınız?
Hiç Kimse, köklerinden kopmuş, göçmen kadınların dramını anlatan tek kişilik bir kadın oyunu. Bellek Üçlemesi’nin son oyunu. İlk oyunlarımız; Medea Belleği ve Otel ‘Kırık Bellek’ idi. Bellek Üçlemesi projemiz ile; savaş, yalnızlık ve göç üzerine araştırma yaptık, sorular sorduk. Hiç Kimse, göç etmeyi seçmiş kadınların hikayesini anlatır. Seçimi için mücadele eden ve özgürlüğünün peşinden yürüyen kadın karakterli oynamak çok kıymetli bir tecrübe oldu benim için. Azerin karakteri, İranlı bir müzisyendir. Yaşadığı alanda kendini tutsak hisseder. Alanını terk etmeyi ve özgünlüğünü koruyabileceği başka bir yere gitmeyi seçer. Gittiği bu yeni yerde kendi gibi göç etmiş başka bir kadın karakter olan şarkıcı Nika ile tanışır. Nika’nın öldürülüşüne tanıklık eder. Yaşadığımız coğrafyanın çok yakından tanıdığı göç kavramı üzerine derinlemesine araştırmanın ve çalışmanın yaratıcılığımı fazlasıyla beslediğini düşünüyorum. Çünkü ben göçün ve sınırların başlangıç noktası ile ilgilendim; kişiyi buna zorunlu kılan nedenler, sistemler… Öte yandan ve en çok göçün Gizem’in hayatındaki karşılığı. Sahnede tek olmayı ilk kez deneyimledim. Başta korktucu gelen bu teklik, bir kadın oyuncu olarak bana kendimi çok güçlü hissettirdi.
Hayatınız bir oyun olsaydı adını ne koyardınız?
(Gülüyor)
Mavi koyardım herhalde, bir renk olurdu. Hayran olduğum ressam Marc Chagall’ın mavisi.. Renkleri seviyorum.
‘’HER TÜRLÜ ALANA İHTİYACIMIZ VAR’’
İzmir’deki sahneleri yeterli buluyor musunuz?
İstanbul’dan İzmir’e taşındığımdan bu yana, çok fazla sahne ve kültür merkezinin açıldığını gözlemledim. Bu iyiye işaret. Çünkü şehrin sanatçıları olarak bizim alanlara ihtiyacımız var. Bu aynı zamanda seyircinin dinamiğini ve alışkanlığınıda değiştiriyor. Başta İzmir Devlet Tiyatrosu’nun açılan sahneleri; Karşıyaka ve Bornova çok önemli bir gelişme. Bununla birlikte (buranın) Nazım Hikmet Kültür Merkezi İzmir Konak Halk Sahnesi’nin, varlığı kente büyük bir nefes alanı yarattı. Her ay özenle düzenledikleri sanatsal ve bilimsel etkinliklik programlarının, söyleşilerin kültüre katkısı çok büyük. Ne kadar fazla sahne olursa sanat üreticelerinin seyirci ile teması o kadar güçlenir. Ben İzmir’de her türlü alana ihtiyacımız olduğu kanısındayım: Büyük İtalyan sahneler, oda tiyatroları, küçük alternatif sahneler. Mesela Ege Perla’da yer alan Toy İzmir sahnesi ve misafir ettikleri turne grubları İzmir seyircisi için çok değerli. Her oyunun kendi has bir evreni var. Bu evreni ifade edebileceği farklı bir mekanlara ihtiyac duyuyor. O yüzden bu yeni oluşumların şehrin dinamiğine geliştirici katkı sağladığını düşünüyorum. Ve umut ediyorum ki daha fazla sahne ve kültür merkezi açılsın.
Gelecek oyunlarınızdan bahseder misiniz?
Yaşam Kaya ile birlikte çalıştığımız sürpriz bir projemiz var. Sinemadan sahneye uyarlanan bir eser ile seyircinin karşısına çıkacağız. Sinematografik sahne dili olan, görsel unsuruların yoğunlukta olacağı psikolojik-gerilim türünden bir oyun. Yaşam ile çalışacağımız için çok heyecanlıyız. Bunun yanı sıra Hiç Kimse, önümüzdeki sezon İstanbul , İzmir ve Ankara’da sergilenmeye devam edecek. Yine Ömer’in kaleme aldığı yeni bir metnimiz var.
‘’SALT KOMEDİ YA DA SALT DRAM OLARAK BAKMIYORUZ BİZ’’
Komedi türünde bir oyunda görecek miyiz sizi?
Şu anda komedi alanında dahil olduğum bir proje yok. Neden olmasın? Türler artık iç içe geçmiş durumda. Vol:5 Tiyatro olarak metin arayışlarımızı, anlatmak istediğimiz meseleler odağında yapıyoruz. Tartışmak ve soru sormak istediğimiz alana hizmet eden her eseri sahneleyebiliriz. Dolayısıyla esere yaklaşırken, onun salt komedi ya da salt dram olup olmadığı ile ilgilenmiyoruz.
En yakın tarihli oyununuz ne zaman?
22 Mayıs tarihinde Ege Perla Toy İzmir’de Hiç Kimse oyununu oynayacağız. Tüm tiyatro severleri bekleriz.
Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
Merhaba, ben Gizem Tataroğlu. Kadıköylüyüm. Mimar/Yüksek Mühendis bir babanın, Restoratör bir annenin çocuğu olarak İstanbul’da doğdum. Ailemin, küçük yaştan itibaren seçimlerime gösterdikleri destek çok kıymetli olmuştur. Tiyatro eğitimine Özel Kadıköy Lisesi Güzel Sanatlar Tiyatro bölümünde başladım. Ardından Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuarı Tiyatro ASD Oyunculuk Bölümünü okudum. Dört yıl önce İzmir’e taşındım. Halen Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde Yüksek Lisans öğrencisiyim. Tez aşamasındayım. Bitti, bitecek. Vol:5 Tiyatro’nun Ömer Polat ile birlikte kurucularındanım. Oyuncu, yönetmen ve hareket tasarımcısı olarak çeşitli kurum ve tiyatrolarda çalışıyorum. Nazım Hikmet Kültür Merkezi İzmir’de ‘Tiyatro Atölyesi’ bünyesinde hareket dersleri veriyorum.
Bir oyuncu olarak bize sanatın tanımını nasıl yaparsınız?
Sanatın tanımını yapmak bana düşmez. (Güler) Üretimlerimde amacının ne’liği üzerine düşünüyorum. Özgürleştirici olmalı. Boşluklar bırakmalı. İnsanlık tarihi ile eşdeğer bir tarihe sahip sanat. İnsanın, dünden bugüne, tartışılması gereken ve güncelliğini yitirmeyen soruları olduğunu düşünüyorum. Yaşadığımız bu kaotik düzenin içinde, ikili ilişlilerden başlayan şiddet kavramı gibi. Savaşın unutturmaya çalıştıklarının karşısında bir çeşit direnme yolu benim için. Sanat eserlerinin ruhlarımızı inceltip, adalet duygumuzu güçlendirmesini bekliyorum. Sanat, eşitliği, özgürlüğü ve kendin olmayı deneyimlemek için büyük bir evren. Fikirlerini cesurca tartışmaya açan sanatçılar için bireysel bir arınma biçimi olduğunu düşünüyorum.
‘’SEYİRCİYE ULAŞMAK BİRAZ ZAMAN ALIYOR’’
İzmir’de sanat izleyicisini nasıl buluyorsunuz?
İzmir’de sanat izleyicisi canlı ve içten. Kurdukları ilişkideki samimiyet beni çok mutlu ediyor. Ancak sanat izleyicisine, yapılan çalışmaları ulaştırmak biraz zaman alıyor. Buluştuktan sonrasının çok keyifli olduğunu düşünüyorum.
Vol 5 Tiyatro’nun kurulma sürecini ve oynadığınız oyunlardan bahsedebilir misiniz?
Vol:5 Tiyatro hikayesine 2016 yılının mayıs ayında Tehlikeli Saplantı adlı psikolojik gerilim türünde bir tiyatro oyunu ile başlamıştır. Bu oyunun ömrü pek uzun olmadı. Ardından Medea Belleği ile yolculuğumuza devam ettik. Medea Belleği’ni Alexandra Kazazou sahneledi, müziklerini Sam Alty tasarladı ve sahne tasarımını Karol Jarek yaptı. Ben ve Nilsen Arıbaş oyuncu olarak yer aldık. Yunanistan, Polonya, Türkiye ve Yeni Zellanda olmak üzere dört farklı ülkeden sanatçılarla bu projede buluştuk. Ardından yönetmenliği üstlendiğim, Ömer Polat’ın ise oyuncu olarak yer aldığı Otel Kırık Bellek adlı tek kişilik oyunu sergiledik. Otel, Edip Cansever’in şiirlerinden hareketle tasarlandı. Vol:5 Tiyatro kuruluşundan bu yana Oyunbozan ve Güzel Hayaller Durağı adlı iki çocuk oyunuda sahnelemiştir. Tiyatro oyunlarının yanı sıra, ‘’Oda ve Bellek’ ve ‘’Kim Var Orada’’ adlı tiyatro atölyelerini çeşitli mekanlarda yürütmekteyiz. Mutluyuz!
‘’HİÇ KİMSE,GÖÇMEN KADINLARIN DRAMINI ANLATAN BİR OYUN’’
Hiç Kimse oyunun konusundan ve bu oyunu oynama nedeninizi bizimle paylaşır mısınız?
Hiç Kimse, köklerinden kopmuş, göçmen kadınların dramını anlatan tek kişilik bir kadın oyunu. Bellek Üçlemesi’nin son oyunu. İlk oyunlarımız; Medea Belleği ve Otel ‘Kırık Bellek’ idi. Bellek Üçlemesi projemiz ile; savaş, yalnızlık ve göç üzerine araştırma yaptık, sorular sorduk. Hiç Kimse, göç etmeyi seçmiş kadınların hikayesini anlatır. Seçimi için mücadele eden ve özgürlüğünün peşinden yürüyen kadın karakterli oynamak çok kıymetli bir tecrübe oldu benim için. Azerin karakteri, İranlı bir müzisyendir. Yaşadığı alanda kendini tutsak hisseder. Alanını terk etmeyi ve özgünlüğünü koruyabileceği başka bir yere gitmeyi seçer. Gittiği bu yeni yerde kendi gibi göç etmiş başka bir kadın karakter olan şarkıcı Nika ile tanışır. Nika’nın öldürülüşüne tanıklık eder. Yaşadığımız coğrafyanın çok yakından tanıdığı göç kavramı üzerine derinlemesine araştırmanın ve çalışmanın yaratıcılığımı fazlasıyla beslediğini düşünüyorum. Çünkü ben göçün ve sınırların başlangıç noktası ile ilgilendim; kişiyi buna zorunlu kılan nedenler, sistemler… Öte yandan ve en çok göçün Gizem’in hayatındaki karşılığı. Sahnede tek olmayı ilk kez deneyimledim. Başta korktucu gelen bu teklik, bir kadın oyuncu olarak bana kendimi çok güçlü hissettirdi.
Hayatınız bir oyun olsaydı adını ne koyardınız?
(Gülüyor)
Mavi koyardım herhalde, bir renk olurdu. Hayran olduğum ressam Marc Chagall’ın mavisi.. Renkleri seviyorum.
‘’HER TÜRLÜ ALANA İHTİYACIMIZ VAR’’
İzmir’deki sahneleri yeterli buluyor musunuz?
İstanbul’dan İzmir’e taşındığımdan bu yana, çok fazla sahne ve kültür merkezinin açıldığını gözlemledim. Bu iyiye işaret. Çünkü şehrin sanatçıları olarak bizim alanlara ihtiyacımız var. Bu aynı zamanda seyircinin dinamiğini ve alışkanlığınıda değiştiriyor. Başta İzmir Devlet Tiyatrosu’nun açılan sahneleri; Karşıyaka ve Bornova çok önemli bir gelişme. Bununla birlikte (buranın) Nazım Hikmet Kültür Merkezi İzmir Konak Halk Sahnesi’nin, varlığı kente büyük bir nefes alanı yarattı. Her ay özenle düzenledikleri sanatsal ve bilimsel etkinliklik programlarının, söyleşilerin kültüre katkısı çok büyük. Ne kadar fazla sahne olursa sanat üreticelerinin seyirci ile teması o kadar güçlenir. Ben İzmir’de her türlü alana ihtiyacımız olduğu kanısındayım: Büyük İtalyan sahneler, oda tiyatroları, küçük alternatif sahneler. Mesela Ege Perla’da yer alan Toy İzmir sahnesi ve misafir ettikleri turne grubları İzmir seyircisi için çok değerli. Her oyunun kendi has bir evreni var. Bu evreni ifade edebileceği farklı bir mekanlara ihtiyac duyuyor. O yüzden bu yeni oluşumların şehrin dinamiğine geliştirici katkı sağladığını düşünüyorum. Ve umut ediyorum ki daha fazla sahne ve kültür merkezi açılsın.
Gelecek oyunlarınızdan bahseder misiniz?
Yaşam Kaya ile birlikte çalıştığımız sürpriz bir projemiz var. Sinemadan sahneye uyarlanan bir eser ile seyircinin karşısına çıkacağız. Sinematografik sahne dili olan, görsel unsuruların yoğunlukta olacağı psikolojik-gerilim türünden bir oyun. Yaşam ile çalışacağımız için çok heyecanlıyız. Bunun yanı sıra Hiç Kimse, önümüzdeki sezon İstanbul , İzmir ve Ankara’da sergilenmeye devam edecek. Yine Ömer’in kaleme aldığı yeni bir metnimiz var.
‘’SALT KOMEDİ YA DA SALT DRAM OLARAK BAKMIYORUZ BİZ’’
Komedi türünde bir oyunda görecek miyiz sizi?
Şu anda komedi alanında dahil olduğum bir proje yok. Neden olmasın? Türler artık iç içe geçmiş durumda. Vol:5 Tiyatro olarak metin arayışlarımızı, anlatmak istediğimiz meseleler odağında yapıyoruz. Tartışmak ve soru sormak istediğimiz alana hizmet eden her eseri sahneleyebiliriz. Dolayısıyla esere yaklaşırken, onun salt komedi ya da salt dram olup olmadığı ile ilgilenmiyoruz.
En yakın tarihli oyununuz ne zaman?
22 Mayıs tarihinde Ege Perla Toy İzmir’de Hiç Kimse oyununu oynayacağız. Tüm tiyatro severleri bekleriz.