ÖMER FARUK ALTIN/EGE’YE BAKIŞ-Son günlerde medyada ölüm haberleri ile gündeme gelen “atom” ya da “sarı serum” olarak bilinen ilaç, halk arasında endişe yarattı. Konuya ilişkin açıklamalarda bulunan İzmir Tabip Odası Genel Sekreteri Dr. Nuri Seha Yüksel, ilacın bilimsel olarak bir karşılığı olmadığından bahsederek halk arasındaki bu inanışın ortadan kaldırılması gerektiğini vurguladı.
“EFSANE HALİNE DÖNÜŞMÜŞ OLAN BU UYGULAMA…”
Sarı serumun kullanımı alanlarına ve hastaların psikolojik olarak kendilerini iyi hissetmesini sağlayan bir ilaç olduğunu vurgulayan Yüksel, “Öncelikle bu sarı serum dediğimiz damar yoluyla verilen sıvının, tıbbi olarak uygulama alanları farklıdır. Bizler damar yolundan ve ağız yolundan tedavi olma imkanı olmayan veya acil hastalarda, yatalak hastalarda, bunu organize edemeyecek hastalarda ve hastanın sıvı kaybının çok fazla olduğu, desteğe ihtiyacı olduğu durumlarda halk arasında tuzlu su, kanımızın yapısına uygun olan sıvıyı gerektiğinde veriyoruz. Bu sıvıyı verirken tedavide ihtiyaç olunan bazı ilaçlarda bu sıvının içine ilave edilerek damar yoluyla hastanın alması ve tedavisinin düzenlenmesi sağlanıyor. Ancak hastaların sarı serum diye bildiği efsane haline dönüşmüş olan bu uygulama aslında hastanın kendisini psikolojik olarak iyi hissetmesini sağlayan hastanın ve hasta yakınlarının yıllardır bir efsaneye dönüşen, iyi geleceği inancıyla bunun uygulandığı zaman kendini iyi hissedileceğini düşündükleri bir işlem. Sonuç olarak içinde diğer tedavilerle kullandığımız vücut sıvısına uygun tuzlu su ve vitamin var” dedi.
“BİLİMSEL OLARAK KARŞILIĞI OLAN BİR DURUM DEĞİL”
Sarı serumun bilimsel bir karşılığı olmadığının altını çizen Vural, “Bu uygulama, şu dönemdeki bir solunum yolu enfeksiyonu tedavisinde bilimsel olarak bir karşılığı olan durum değil. Hızlı bir şekilde böyle bir vitaminin hızlı verilmesinin planlanmış tedavide aslında çok fazla yeri yok. Doktorun özel bir tanısı, özel bir tedavi planı yoksa hastalar, yıllardır duydukları şehir efsanelerinden buna inandıkları için bunu taktırmak amacıyla bazen sağlık kuruluşlarına, özellikle özel sağlık kuruluşlarına, bazen de kendileri eczaneden edinebilecekleri bu ilaçları, damar yolu açmayı bilen ya da bu alanda çalışmış yakınlarından da rica ederek bu uygulamayı yaptırıyorlar. Ama bunun şu dönemdeki viral enfeksiyon kaynaklı üst solunum yolu enfeksiyonlarında bilimsel bir karşılığı yok. Özel bir sıvı kaybı yoksa, özel bir ateş durumu yoksa zaten sınavın uygulamasına da gerek yok. Sıvının içine sıvının rengini değiştiren ve hastaları bu konuda heyecanlandıran, plasebo dediğimiz iyileşeceği inancının da doğuran vitamini koymanın da aslında hiçbir bilimsel karşılığı yok” diye konuştu.
“BU YANLIŞ İNANIŞIN ORTADAN KALKMASI ZAMANI GELMİŞTİR”
Hekimlerin, gerektiği zaman ilaç yazdıklarını ve her hastalıkta ilaç kullanmanın gerekmediğini belirten Vural, “Sağlık algısı, toplumumuzda özellikle bazı alanlarda bir hekime başvurulduğunda, mutlaka bir ilaç yazılması ve ciddi bir tedavi olması gerektiğini düşünse de hekim gerek duyduğu zaman gerekli ilaçları zaten düzenler, reçete yazar ve ilaçları verir. Bazı hastalıklarda ilaçsız istirahatli, bol sıvı alımıyla, uykuyla ve dinlemeyle vücudun kendi kendine çözeceği hastalıklardır. Solunum yolu hastalıkları ve viral enfeksiyonlarda bu şekilde tedavi edilecek rahatsızlıklardır ve özel bazı durumlar dışında ekstra ilaç kullanmaya gerek yoktur. Ama burada toplumumuz daha çok ilaç yazılmasının aslında daha iyi tedavi aldığına inanmakta, damar yoluyla verilen bir tedavinin de aslında onları iyileştirmek için yapılmış en muhteşem tedavi olduğu inancında ve çabuk iyileştiğini düşünmekteler. Aslında bu hastalıklarda vücut kendi bağışıklık sistemini harekete geçirerek kendi kendini iyileştirmektedir. Ancak sarı serum dediğimiz bu efsanenin hasta ve hasta yakınlarında önemli bir etkisi var. İyileşeceğini düşünüyorlar, hasta yakınları da hastalarıyla ilgilendikleri onlar için ellerinden geldikleri duygusunu hem kendileri hissetmek hem hasta ya hissettirmek adına bazen tıbbi olarak karşılığı olmayan ama görsel olarak, şekil olarak bir faaliyet olduğunu göstermek için de bu konuda sağlık çalışanlarını zorlayabiliyor. Hatta bu verilmeyince, hastayla ilgilenmedi, tedavisi yapılmıyor olarak bile algılayabilirler. Bunlar bazen tartışmaları ve şiddete kadar varan olayları bizim karşımıza çıkartıyor. Halbuki tıp bir bilim dalıdır ve ihtiyaçlara göre hekimin karar verdiği noktada tedavi düzenlenmelidir” şeklinde konuştu.
“HAYATİ TEHLİKE YARATMAKTADIR”
İlaçların doktor tavsiyesi ve gözetiminde alınması gerektiğini aksi takdirde hayati tehlike yarattığını ifade eden Vural, “Burada bir sıvı verilmesi, sıvının içine rengini değiştiren bir vitamin verilmesi, hekim uygun görmediği sürece hiçbir mantığı yoktur ve risk taşımaktadır. Herhangi bir sıradan ağrı kesici bile hekim kararıyla kullanılmadıkça hayati tehlike oluşturabilir. İlaçlar ciddi şeylerdir, her vücudunun yapısı farklıdır ve bu her vücudun yapısında farklılığından kaynaklı olarak reaksiyonlar gelişebilir ki bu reaksiyonlar damar yolunda verilen ilaçlarda çok daha şiddetli olabilir. O yüzden böyle şeyler hekim karar verdiğinde yapılıyorsa zaten sağlık kuruluşlarında yapılmalıdır. Çünkü karşılaşılacak reaksiyon durumlarında bunlara müdahale edebilme imkanı sadece donanımlı sağlık kuruluşlarında ve bu konuda bilgi sahibi yetkili olan hekimlerin varlığında müdahaleler yapılabilir. O yüzden bu tedavilerin herhangi bir yerde yapılması bu maddelerin alınarak evde uygulanması, damar yolu açmayı bilen yakınlar ve daha önceden sağlıkta çalışmış insanlar tarafından yapılması son derece risklidir. Yetişebilecek alerjik reaksiyonlarda hayati tehlike yaratmaktadır. Bunları geri döndürmek için gerekli donanımı olmayan yerlerde bunların kesinlikle yapılmaması lazım ve toplumda akılcı ilaç kullanımı diye her zaman sözü ediliyor. Bu da onlardan birisidir. Hekimin ihtiyaç duymadığı tedavisinde karar vermediği hiçbir uygulama tıpta bilimsel karşılığı yoktur. O yüzden halkımızın o renginden ve renginin büyüsünden kaynaklanarak bunun iyileştirici inancından aslında vazgeçmesi gerekiyor. Bu yanlış inanışın ortadan kalkması zamanı gelmiştir. Gerek damar yoluyla gerekse kas içine yapılan enjeksiyonlar gerekse doktorun karar vermediği herhangi bir ilaç en basit ağrı kesici bile hatta vitamin bile alerjik reaksiyon geliştirebilir. O yüzden tıpkı bilimsel temellerde uygulayan hekimlerin tavsiyelerine göre hastalarımız hareket etmelidir. Yazılmamış bir ilacın eksik bir tedavi olarak değerlendirilmesi yanlıştır. Hele bu dönemdeki üst solunum enfeksiyonların vücudun kendi bağışıklık sistemini savaşı kazanmasıyla çözülebileceği gerçeğini bilmek gerekiyor. Hekimler olarak bizler bunları hastalarımızı hep anlatıyoruz ama şekil olarak bir şey yapıldığı duygusu onları rahatlattığı için ve yanlış bilgilendirildikleri için tıp ve ilaçların halkın arasında bu kadar çok konuşuluyor olması, hekimlerin itibarsızlaştırması ve hep başka bir yol aramaya hastaların yönlendirilmesi, kışkırtılmış sağlık hizmetinin üst düzey söylemlerde çok dile getirilmesi. Bu tip inanışların artmasına da neden oluyor” ifadelerini kullandı.
“YETERLİ DOĞRU BİLGİYE ULAŞMASI KONUSUNDA VATANDAŞLARIMIZIN YÖNLENDİRİLMESİ ÇOK ÖNEMLİ”
İlaç kullanmadan da bağışıklık sisteminin güçlendirilebileceği ve enerjinin arttırılabileceğini dile getiren Vural, “Enerjinin artırılması bağışıklık sistemin atılmasıyla ilgili aslında yapılması gerekenler. Dengeli beslenme. Yeterli uyku, yeterli istirahat, yeterli sıvı alanıyla mümkün. Tabii toplumumuzda bu bağışıklık sisteminin gelişmesi aslında doğumdan itibaren hatta aslen anne karnından itibaren başlıyor. O yüzden toplumumuzun yeterli besine ulaşabileceği bir ortamın oluşması. Yeterli doğru bilgiye ulaşması konusunda vatandaşlarımızın yönlendirilmesi çok önemli. Tabii dengeli beslenmenin ekonomik şartlar da ilgisi var. Yani bu konuda doğru çalışmaların yapılması ve bebeklerimizin anne sütü alabilmeleri doğduktan sonra belirtilen sürelerde daha sonra dengeli beslenebilmeleri, yaşam alışkanlıklarında. Uykuyu sporu egzersizi her zaman dahil etmeleri. Uykularını yeteri kadar uyumaları gibi konular aslında eğitimin içinde yer almalı. toplumumuz bilinçlendirilmeli ve bağışıklık sistemi toplumun genel olarak güçlü kılınması gerekiyor. Bu noktada en önemli şey tabii bu açıklamanın temellerinden birisi de aşılama. Aşılama konusunda da bütün hassasiyeti toplum. Yöneticiler olarak göstermeliyiz. Bu konudaki söylemlerimiz de çok özen göstermeliyiz. Yaşam alışkanlıklarımızı geçirdiğimiz pandeminin de bize öğrettiklerini düşünürsek. Havalar soğuduğu zaman kapalı alanlarda geçen zamanların artıyor olması. Kişisel mesafenin korunması gerektiği yerlerde maskenin kullanılması, kişilerin hijyene daha çok dikkat edilmesi elle Temas edilen noktaları mümkün olduğu kadar az tutmak gerekiyor. Çocuklarımızın okullardaki eğitiminde aile sağlı merkezlerini ziyaret deki görüşmelerde bunları tekrar tekrar dile getirilmeli ve toplum sağlıklı bir hayat sürmeli” dedi.
“DENGELİ BESLENME İÇİN ULAŞILABİLİR EKONOMİK ŞARTLARI SAĞLADIKTAN SONRA…”
Sağlıklı bir toplum olabilmek için dengeli beslenmenin, ekonomik olarak erişilebilir gıdanın ve genel yaşam koşullarının önemine değinen Vural, “Öyle bir coğrafyadayız ki bu coğrafyada hiçbir ekstra vitamin almadan birçok şeyi çözme imkanına sahibiz. Topraklarımız çok verimli, her şey var, dengeli beslenmeyi ve bu beslenme için ulaşılabilir ekonomik şartları sağladıktan sonra toplumumuzun bu aşılaması artacaktır. Genel olarak baktığımız zaman sosyolojik açıdan da insanların psikolojik açıdan da kendilerini daha iyi hissettikleri bir ortamda bağışıklama sistemimiz de kuvvetlendirecektir. Hepsini bir arada bir bütün olarak düşünmemiz lazım” şeklinde konuşmasını noktaladı.