Bugün, kaderine terk edilmiş Anadolu'nun bozkırlarından tüm Dünya'ya meydan okuyarak kurduğumuz Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 100'üncü yılı. Yüzlerce yıl boyunca kaderine terkedilmiş bir coğrafyadan vatan; savaştan savaş sürülmüş, kaderine hep kan ve yoksulluk düşmüş bir toplumdan ulus yaratan kurucu idarenin çocuklarımıza armağan ettiği bu kutlu günde bir kez daha anladık ki; tek ihtiyacımız olan şey çalışmak ve Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün gösterdiği çağdaşlık ve uygarlık yolunda ilerlemek.
Ulusal bağımsızlığımızın ve millet irademizin sembolü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yüzüncü kuruluş yıl dönümüne koronavirüs salgını ve yurttaşların can dertlerinin yanında derin bir ekonomik krizle baş başa bırakılmaları damga vurdu. Bir çok çalışan 1000 TL gibi komik bir rakamla zorunlu izine çıkarılırken, pahalılık ve artan fiyatlar toplumun emekçi kesimlerini açlık ve geleceksizlikle yüz yüze bıraktı. Açıklanan ekonomik paketler yurttaşların sorununa çare olmazken, bir çok fabrika ise tüm itirazlara rağmen işçileri risk ortamında çalışmaya zorluyor. Umutsuz kitleler ise yardım alabilecekleri her kapıya yığılıyor.
Diğer yandan Ramazan ayının da gelmesiyle daha da artan fiyatlar kazanılan ücretlerin bırakın 4 kişilik bir aileyi beslemesini, çalışanın bile tek başına geçindirmez duruma gelmesine neden oldu. Sadece son iki ayda yüzde 20'ye yakın artan dolara talep daha da çoğalırken, bağımsızlığımızın en önemli sembolü Türk Lirası ise hiç olmadığı kadar değer kaybetti. Yetkililer ise yaşananlara çare bulmak yerine yurttaşlara yardım götürmeye çalışan belediyeler üzerinden kısır bir tartışma yaratarak ayrılıkları derinleştirmeyi tercih ediyor. Kısaca Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının canlarını hiçe sayarak tüm dünyaya ''Biz buradayız'' diyerek açtıkları ve kurtuluşumuzun ateşini yakarak Cumhuriyetimizin temellerini attıkları Meclisimizin 100'üncü yılına yaşadıklarımız yakışmadı. Bu kötü gidişten kurtulmanın tek yolu ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün açtığı laik, çağdaş ve halkçı yoldan başkası değil. Bir an önce Cumhuriyet'in kuruluş değerlerine dönmemiz artık yaşamsal bir mecburiyet.
Ulusal bağımsızlığımızın ve millet irademizin sembolü Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin yüzüncü kuruluş yıl dönümüne koronavirüs salgını ve yurttaşların can dertlerinin yanında derin bir ekonomik krizle baş başa bırakılmaları damga vurdu. Bir çok çalışan 1000 TL gibi komik bir rakamla zorunlu izine çıkarılırken, pahalılık ve artan fiyatlar toplumun emekçi kesimlerini açlık ve geleceksizlikle yüz yüze bıraktı. Açıklanan ekonomik paketler yurttaşların sorununa çare olmazken, bir çok fabrika ise tüm itirazlara rağmen işçileri risk ortamında çalışmaya zorluyor. Umutsuz kitleler ise yardım alabilecekleri her kapıya yığılıyor.
Diğer yandan Ramazan ayının da gelmesiyle daha da artan fiyatlar kazanılan ücretlerin bırakın 4 kişilik bir aileyi beslemesini, çalışanın bile tek başına geçindirmez duruma gelmesine neden oldu. Sadece son iki ayda yüzde 20'ye yakın artan dolara talep daha da çoğalırken, bağımsızlığımızın en önemli sembolü Türk Lirası ise hiç olmadığı kadar değer kaybetti. Yetkililer ise yaşananlara çare bulmak yerine yurttaşlara yardım götürmeye çalışan belediyeler üzerinden kısır bir tartışma yaratarak ayrılıkları derinleştirmeyi tercih ediyor. Kısaca Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının canlarını hiçe sayarak tüm dünyaya ''Biz buradayız'' diyerek açtıkları ve kurtuluşumuzun ateşini yakarak Cumhuriyetimizin temellerini attıkları Meclisimizin 100'üncü yılına yaşadıklarımız yakışmadı. Bu kötü gidişten kurtulmanın tek yolu ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün açtığı laik, çağdaş ve halkçı yoldan başkası değil. Bir an önce Cumhuriyet'in kuruluş değerlerine dönmemiz artık yaşamsal bir mecburiyet.