Jülide Şehitoğlu -Animasyonun önünde poz veren Dr. Gaffar Karadoğan, “Sağlıkta piyasalaşmanın getirdiği hizmete ulaşmadaki zorluk, halkın önüne biz sağlık çalışanlarını yem olarak sunmuştur. Sağlıkta şiddetin nedenlerini ortadan kaldırmak için adım atılmazsa, sağlıkçılar olarak kendi savunma sistemimizi geliştirmek, belki de uzak doğu sporları öğrenmek zorunda kalacağız. Bütün sağlık çalışanları birer beyaz ejder olmak zorunda mı?” diye soruyor:“2005 yılında hasta yakınları tarafından öldürülen Dr. Göksel Kalaycı' dan 2022 öldürülen Dr. Ekrem Karakaya' ya kadar son onyedi yılda dokuz meslektaşımız yaşamını yitirdi. Sağlıkta artan şiddet olaylarının sebeplerinin en fazla etkilenen ve farkında olanlar yine biziz, çözüm önerilerinin de bize sorulmasını önemsiyoruz, değerli buluyoruz. Şiddetin önlenmesi ve köklü çözümü için elbette polisiye önlemler gerekli. Ancak, asıl çözüm şiddetin sebeplerini ortadan kaldırmaktır” diyen Dr. Gaffar Karadoğan, çözüm önerilerini şöyle sıraladı:“Ülkenin sağlığa ayırdığı bütçe yüzde dört ve çok yetersiz. Kişilerin refah düzeyi de düşük olduğu için sağlık hizmetine ulaşmaya bütçesi yetmiyor. Refah seviyesinin yükselmesi, sağlığa ayrılan bütçenin arttırılması gerekir.
Sağlık büyük oranda özelleştirildi. Özel hastaneye gücü yetmeyen çoğunluğun yığılmasıyla kamu hastaneleri talebe yetişemez hale geldi. Randevu alamayanlar acil servisleri doldurdu. Acildeki inanılmaz yoğunluk şiddetinde merkezi haline gelmesine neden oldu. Acillerin yükünü azaltmanın yolu da kamu hastanelerinin insan kaynağını güçlendirmekten geçiyor.
Halk yargıya güven duyar, adaletin sağlanacağına inanırsa olumsuzlukların hesabını bizzat sormak yerine hakkını yargı önünde arar.
Sağlıkta şiddetin tırmanmasında politikacıların rolü büyük. Halkın sağlık hizmetine ‘hemen ve ücretsiz’ ulaşabileceğini vurgulamaları, acil durumlar dışında her aşamada halktan ek ücret talep edilmesi, şiddet öncesi tartışmaların fitilini ateşlemektedir. Siyasetçi söylemi ile hayatın gerçeği örtüşmüyor.
Medya organlarının sağlıkta yaşanan her olayda eğer sağlık çalışanı öldürülmemiş veya darp edilmemiş ise hemen vatandaşın yanında sorgusuz sualsiz yer alması sağlık çalışanlarını hedef tahtasına koymaktadır. Hukuki süreci başlamamış ve bilirkişi raporu henüz ortaya çıkmamış tüm vakalarda sağlık çalışanları sucluymuş gibi yayınlar yapılmaktadır. Bu tür kışkırtıcı haberlerden vazgeçilmelidir.
Sağlıkta birinci basamak olan aile hekimliğinin güçlendirilip organize edilmesi ve sevk sisteminin oluşturulması şiddeti azaltacaktır. Biliyoruzki sağlıkta öncelikli olan koruyucu hekimliktir. Sağlık problemlerinin %90'nı birinci basamakta çözülebilmesine rağmen vatandaşlar direk olarak ikinci veya üçüncü basamağa başvurmaktadırlar. Birinci basamakta aile hekiminin uzman doktora yönlendirdiği hastalar ise ‘randevu bulamıyoruz, nereye gidelim’ diye sorular sormaktadırlar. Belirsizlik ve sevk zincirinin olmaması halkı hasta iken ayrıca strese sokmaktadır.
Sağlık kurumlarında şiddete meyilli kişiler için polis noktasının bulunması caydırıcı olmaktadır. Silahsız özel güvenlik görevlileri şiddete başvuranlar için caydırıcı değildir.”Hastanesinin “Beyaz Ejder”i Dr. Gaffar, yazarlığı ve şairliğiyle de dikkat çeken İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Dr. Gaffar Karadoğan’ı şöyle anlattı:“1973 yılında Diyarbakır’ın Bağlar semtinde akciğerlerim oksijenle tanışıp hayata dair ilk çığlığımı attım… Temel bir yaşama becerisi kazandıktan sonra ilk ve orta öğrenimimi yine aynı coğrafyada tamamladım. 1991 yılında Akdeniz Ünivesitesi Tıp Fakültesinde tıp eğitimine başladım. 1998 yılında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldum ve yine aynı yıl Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesinde iç hastalıkları asistanı olarak çalışmaya başladım. Ağustos 2003’te iç hastalıkları uzmanı oldum. İş hayatı ile birlikte insanları daha iyi tanımaya başladığımı anladım ve Orhan Veli Kanık’ın şu dizeleri uzun süre kulaklarımda yankılandı; Küçüktüm küçücüktüm/ Oltayı attım denize/ Üşüşüverdi balıklar/ Denizi gördüm/ Büyüdüm işsiz kaldım, aç kaldım/ Para kazanmak gerekti/ Girdim insanların içine/ İnsanları gördüm.
1993 yılında yazmaya başladığım dizeleri 2000 yılında ‘Tıp Dünyasından Dizeler’ adlı kitapta toplayarak yayınladım, daha sonra yazdığım şiirler ‘Perküsyon’ adlı kitapta topladım. Mayıs 2002 tarihinde Bursa Tayyare Kültür Merkezi’nde sahnelenen ‘Biz Yaptık’ adlı oyunu yazdım ve aynı zamanda oyunda rol aldım.1999 sonbaharında tanıştığım yüreğimin gelinciği Serap Köran’a Şubat 2002 tarihinde hayat boyu birlik ve beraberlik sözü verdim, Mayıs-2003 tarihinde ise Dila adını koyduğumuz (Gönüle ait olan) kara iki zeytin tanesi gözleri olan kızımız dünyaya geldi.
Daha sonra Supresyon ‘İşlevin baskı altında tutulması’ adlı 3. şiir kitabım Uludağ Üniversitesi Yayın Evi Tarafından yayınlandı. Bir yıl İç Hastalıkları Uzmanı olarak özel sektörde çalıştıktan sonra Erzincan Asker Hastanesinde Askeri tabib olarak bir yıl süre ile çalıştım. Eylül 2005 tarihinde Aydın Adnan Menderes Üniversitesi'nde Kardiyoloji bölümünde ikinci ihtisasımı yapmaya başladım. Aralık 2008’de kardiyoloji uzmanı ünvanını aldım. Şubat 2009-Şubat 2012 tarihleri arasında İzmir Menemen Devlet Hastanesinde görev yaptım, 2012 yılından beri Eşrefpaşa Belediye Hastanesi' nde kardiyolog ve başhekim yardımcısı olarak çalışmaktayım.
Ekim 2009’da Mert adını. koyduğumuz ikinci çocuğumuz dünyaya geldi. Halen biraz daha ışığa ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum ve yapabileceğimiz daha çok şeyler olduğu kanısındayım.”
Sağlık büyük oranda özelleştirildi. Özel hastaneye gücü yetmeyen çoğunluğun yığılmasıyla kamu hastaneleri talebe yetişemez hale geldi. Randevu alamayanlar acil servisleri doldurdu. Acildeki inanılmaz yoğunluk şiddetinde merkezi haline gelmesine neden oldu. Acillerin yükünü azaltmanın yolu da kamu hastanelerinin insan kaynağını güçlendirmekten geçiyor.
Halk yargıya güven duyar, adaletin sağlanacağına inanırsa olumsuzlukların hesabını bizzat sormak yerine hakkını yargı önünde arar.
Sağlıkta şiddetin tırmanmasında politikacıların rolü büyük. Halkın sağlık hizmetine ‘hemen ve ücretsiz’ ulaşabileceğini vurgulamaları, acil durumlar dışında her aşamada halktan ek ücret talep edilmesi, şiddet öncesi tartışmaların fitilini ateşlemektedir. Siyasetçi söylemi ile hayatın gerçeği örtüşmüyor.
Medya organlarının sağlıkta yaşanan her olayda eğer sağlık çalışanı öldürülmemiş veya darp edilmemiş ise hemen vatandaşın yanında sorgusuz sualsiz yer alması sağlık çalışanlarını hedef tahtasına koymaktadır. Hukuki süreci başlamamış ve bilirkişi raporu henüz ortaya çıkmamış tüm vakalarda sağlık çalışanları sucluymuş gibi yayınlar yapılmaktadır. Bu tür kışkırtıcı haberlerden vazgeçilmelidir.
Sağlıkta birinci basamak olan aile hekimliğinin güçlendirilip organize edilmesi ve sevk sisteminin oluşturulması şiddeti azaltacaktır. Biliyoruzki sağlıkta öncelikli olan koruyucu hekimliktir. Sağlık problemlerinin %90'nı birinci basamakta çözülebilmesine rağmen vatandaşlar direk olarak ikinci veya üçüncü basamağa başvurmaktadırlar. Birinci basamakta aile hekiminin uzman doktora yönlendirdiği hastalar ise ‘randevu bulamıyoruz, nereye gidelim’ diye sorular sormaktadırlar. Belirsizlik ve sevk zincirinin olmaması halkı hasta iken ayrıca strese sokmaktadır.
Sağlık kurumlarında şiddete meyilli kişiler için polis noktasının bulunması caydırıcı olmaktadır. Silahsız özel güvenlik görevlileri şiddete başvuranlar için caydırıcı değildir.”Hastanesinin “Beyaz Ejder”i Dr. Gaffar, yazarlığı ve şairliğiyle de dikkat çeken İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Dr. Gaffar Karadoğan’ı şöyle anlattı:“1973 yılında Diyarbakır’ın Bağlar semtinde akciğerlerim oksijenle tanışıp hayata dair ilk çığlığımı attım… Temel bir yaşama becerisi kazandıktan sonra ilk ve orta öğrenimimi yine aynı coğrafyada tamamladım. 1991 yılında Akdeniz Ünivesitesi Tıp Fakültesinde tıp eğitimine başladım. 1998 yılında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesinden mezun oldum ve yine aynı yıl Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesinde iç hastalıkları asistanı olarak çalışmaya başladım. Ağustos 2003’te iç hastalıkları uzmanı oldum. İş hayatı ile birlikte insanları daha iyi tanımaya başladığımı anladım ve Orhan Veli Kanık’ın şu dizeleri uzun süre kulaklarımda yankılandı; Küçüktüm küçücüktüm/ Oltayı attım denize/ Üşüşüverdi balıklar/ Denizi gördüm/ Büyüdüm işsiz kaldım, aç kaldım/ Para kazanmak gerekti/ Girdim insanların içine/ İnsanları gördüm.
1993 yılında yazmaya başladığım dizeleri 2000 yılında ‘Tıp Dünyasından Dizeler’ adlı kitapta toplayarak yayınladım, daha sonra yazdığım şiirler ‘Perküsyon’ adlı kitapta topladım. Mayıs 2002 tarihinde Bursa Tayyare Kültür Merkezi’nde sahnelenen ‘Biz Yaptık’ adlı oyunu yazdım ve aynı zamanda oyunda rol aldım.1999 sonbaharında tanıştığım yüreğimin gelinciği Serap Köran’a Şubat 2002 tarihinde hayat boyu birlik ve beraberlik sözü verdim, Mayıs-2003 tarihinde ise Dila adını koyduğumuz (Gönüle ait olan) kara iki zeytin tanesi gözleri olan kızımız dünyaya geldi.
Daha sonra Supresyon ‘İşlevin baskı altında tutulması’ adlı 3. şiir kitabım Uludağ Üniversitesi Yayın Evi Tarafından yayınlandı. Bir yıl İç Hastalıkları Uzmanı olarak özel sektörde çalıştıktan sonra Erzincan Asker Hastanesinde Askeri tabib olarak bir yıl süre ile çalıştım. Eylül 2005 tarihinde Aydın Adnan Menderes Üniversitesi'nde Kardiyoloji bölümünde ikinci ihtisasımı yapmaya başladım. Aralık 2008’de kardiyoloji uzmanı ünvanını aldım. Şubat 2009-Şubat 2012 tarihleri arasında İzmir Menemen Devlet Hastanesinde görev yaptım, 2012 yılından beri Eşrefpaşa Belediye Hastanesi' nde kardiyolog ve başhekim yardımcısı olarak çalışmaktayım.
Ekim 2009’da Mert adını. koyduğumuz ikinci çocuğumuz dünyaya geldi. Halen biraz daha ışığa ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum ve yapabileceğimiz daha çok şeyler olduğu kanısındayım.”