ÖMER FARUK ALTIN/EGE’YE BAKIŞ - Cumhuriyet Halk Partisi tarafından İzmir Tarihi Havagazı Fabrikası’nda “Her Çocuğun Hakkı: Şiddet, İhmal ve İstismardan Korunma” başlıklı bir panel düzenledi.
Panelin açılış konuşmasını; CHP İzmir İl Başkanı Çağatay Güç, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, CHP Gölge Milli Eğitim Bakanı Suat Özçağdaş, CHP Gölge Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Aylin Nazlıaka gerçekleştirdi.
“BU RAKAMLAR BİRER İSTATİSTİK DEĞİL, KAYBEDİLMİŞ ÇOCUKLARIN HAYATLARIDIR”
Panelde Çağatay Güç’ün ardından konuşmasını yapmak üzere kürsüye çıkan İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Cemil Tugay, UNİCEF’in Kasım 2024 verilerine değinerek, “Bugün burada, insanlığın en temel meselelerinden birini konuşmak üzere buluştuk: Çocukların, şiddetten, istismardan ve ihmâlden korunma hakkı. Bu mesele yalnızca bir sosyal politika konusu değildir. Bu, bir vicdan meselesidir. Bir insanlık sınavıdır. Ve ne yazık ki bu sınavda, dünya olarak iyi bir noktada değiliz. Öncelikle dünyadaki duruma, çocuğa karşı şiddete dair küresel gerçekliğe değinmek istiyorum. Maalesef UNICEF’in Kasım 2024 verileri, insanı derinden sarsan bir tabloyu ortaya koyuyor: Dünyada her 4 dakikada bir çocuk, şiddet sonucu hayatını kaybediyor. Bugün hayatta olan 650 milyon kadın, çocukluk çağında cinsel şiddete maruz kaldığını söylüyor. 410 ila 530 milyon erkek, çocukluk çağlarında cinsel şiddetin hedefi olmuş. 1,6 milyar çocuk, yani dünya üzerindeki çocukların üçte ikisi, yaşadığı evde düzenli olarak şiddet içeren cezalara maruz kalıyor. Her yıl ortalama 130 bin çocuk, şiddet nedeniyle yaşamını yitiriyor. Bu rakamlar, birer istatistik değil; kaybedilmiş çocukluklardır, sönmüş hayatlardır.
Ve ne üzücüdür ki bize, dünyanın henüz çocuklarını koruyamadığını gösteriyor” ifadelerini kullandı.
Başkan Tugay, Türkiye’deki çocuk mağduriyetine ilişkin TÜİK verilerine de değinerek, “Türkiye’deki duruma gelecek olursak… Ne yazık ki ülkemiz de bu vahim tablonun dışında değil. TÜİK 2024 verilerine göre, sadece bir yıl içinde 279 binden fazla çocuk, mağdur olarak güvenlik birimlerine getirildi. Bu çocukların: Yüzde 55’i yaralama, yüzde 10’u kendilerine yönelik işlenen cinsel suçlar nedeniyle oradaydı. Adalet Bakanlığı verileri, 2023’te 66 binden fazla çocuğun cinsel istismar dosyasının açıldığını söylüyor. 2015’ten bu yana bu sayı ikiye katlandı. Yani yalnızca mahkeme dosyalarına yansıyan istismar vakalarının bile sayısı, bir şehrin nüfusuna denk hale geldi” şeklinde konuştu.
Konuşmasına İSİG ve ECPAT verileriyle devam eden Tugay, şu ifadeleri kullandı:
“İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin 2024 verileri bize şunu söylüyor:
Türkiye’de 15-17 yaş grubundaki çocukların dörtte biri, işçi olarak çalışıyor.
Yani neredeyse her dört çocuktan biri, çocukluğunu değil, geçim derdini yaşıyor.
Toplam 1 milyon 474 bin çocuk, kayıtlı ya da mesleki eğitim adı altında fiilen işçi.
Ve iktidarın bugün zorunlu eğitimi kısaltma niyeti bu durumdan bağımsız değil. Zorunlu eğitimin kısalmasının sonucu; 15 yaşındaki çocukları eğitim dışına çıkararak işçileştirme, onları ucuz iş gücüne dönüştürme olacak. Düzenleme niyetinin, MÜSİAD’ın “zorunlu eğitimin istihdama engel olduğu” yönündeki açıklamasının hemen ardından gündeme gelmiş olması hiç de tesadüf değil.
İSİG Meclisi raporuna dönecek olursak; görüyoruz ki gelir yoksunluğu çocukların en temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamamasına yol açıyor. Çocukların %11,7’sinin düzgün iki çift ayakkabısı yok, %32’si günde en az bir kez et, tavuk ya da balık tüketemiyor, %21’i evinde ders çalışabileceği uygun bir yere sahip değil. Bu koşullar yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda psikolojik bir yıkımdır. Bir çocuğun “yoksulluk” denen kelimeyi erken öğrenmesi, onun geleceğini de yoksullaştırır.
Çocuklara Yönelik Ticari Cinsel Sömürüye Son Derneği (ECPAT) verilerine göre, Türkiye’de 20–24 yaş aralığındaki kadınların %2’si 15 yaşına kadar evlendirildiğini söylüyor. Yani hâlâ çocuk yaşta evlilik, hâlâ zorla kurulan hayatlar var. Ve İnsan Hakları Derneği’nin 2024 raporu, cezaevlerinde 4 binden fazla 12–18 yaş arası çocuğun tutulduğunu, anne hükümlülerle birlikte 759 çocuğun cezaevi ortamında büyüdüğünü gösteriyor. Bu tablo bize, koruma sistemimizin her aşamasında eksikler olduğunu açıkça söylüyor”
“ÇOCUKLARI KORUMAK BİR KENTİN ORTAK GÖREVİDİR”
Konuşmasının son kısmında ise belediye olarak hayata geçirdikleri faaliyetleri anlatan Tugay, şu ifadeleri kullandı:
“Çocuğu korumak, bir kurumun değil; bir kentin ortak görevidir. Bu anlayışla İzmir Büyükşehir Belediyesi olarak, çocuklara yönelik politikalarımızı hak temelli, bütüncül ve yerelden güç alan bir model üzerine inşa ediyoruz. Kentin dört bir yanında kurduğumuz Dayanışma Noktaları, yalnızca yardım merkezleri değil; çocukların güven zincirinin ilk halkasıdır. Bu merkezlerde, çocukların okul beslenmesinden kırtasiye desteğine, eğitim materyallerinden hijyen ve gıda desteğine kadar pek çok ihtiyacını karşılıyoruz. Ama daha önemlisi, sosyal hizmet uzmanlarımız her hane ziyaretinde çocukların refahını, güvenliğini gözlemliyor. İhmal ya da istismar şüphesi görüldüğünde, ilgili kurumlarla iş birliği içinde hızlı müdahale ediyoruz. Yani çocuklarımızı yalnızca desteklemiyor, aktif olarak koruyoruz.
“KENDİNİ DEĞERLİ HİSSEDEN ÇOCUK, İSTİSMARA KARŞI EN GÜÇLÜ SAVUNMADIR”
Bizim hedefimiz, her mahallenin bir çocuk merkezine sahip olması. Bu merkezlerde çocuklar sadece ders çalışmıyor; sanatla, sporla, oyunla ve değerlerle buluşuyor. Burada “Haklarımı öğreniyorum”, “Hayır diyebilme”, “Sınır koyabilme” atölyeleri yapılıyor. Çocuklar kendini ifade etmeyi, saygı görmeyi ve başkalarının haklarını tanımayı öğreniyor. Çünkü biz biliyoruz ki, kendini değerli hisseden çocuk, istismara karşı en güçlü savunmadır. Bu merkezlerimizde, bugüne kadar 3.300’ü aşkın çocuk ve yetişkine eğitimler verildi. Yedi merkezimizde görev yapan 13 psikolog ve psikolojik danışman, ücretsiz psikolojik destek sağlıyor. Yani çocuk merkezleri aynı zamanda erken uyarı ve koruma sisteminin yerel ayağıdır. Diğer yandan, İzmir, Türkiye’de çocukların karar süreçlerine doğrudan katıldığı ender kentlerden biri. Bizim hedefimiz, “çocukları koruyan bir kent”ten öte, “çocukların birlikte yönettiği bir kent” yaratmak.
“KREŞLERİ KAMUSAL BİR HAK OLARAK GÖRÜYORUZ”
Erken çocukluk dönemi, eşitsizliklerin en çok şekillendiği dönem. Bunun önüne geçmek mümkün. Buradan yola çıkarak biz kreşleri kamusal bir hak olarak görüyoruz. Kreşlerimizde güvenli ortam, bilimsel eğitim programları ve eşit fırsatlar bir arada yürütülüyor. Bu sayede hem çocukların gelişimini destekliyor hem de annelerin istihdama katılımını güçlendiriyor, bakım emeği ile harcadıkları zamanı kısaltıyoruz.
“İYİ BİR BAŞLANGIÇ HER ÇOCUĞUN HAKKIDIR”
“İzmir95” projemizle de kent yaşamını çocukların göz hizasından yeniden tasarlıyoruz.
0–3 yaş arasına odaklanan bu program, ev ziyaretlerinden ebeveyn rehberliğine, emzirme danışmanlığından erken çocukluk atölyelerine kadar uzanan bir model.
“İyi bir başlangıç her çocuğun hakkıdır” diyoruz ve bu hakkı hayata geçiriyoruz.
Spor, çocuklar için yalnızca bir etkinlik değil; koruyucu bir yaşam biçimi.
Ücretsiz spor okullarımızda binlerce çocuğumuza futbol, basketbol, atletizm, halk oyunları gibi alanlarda eğitim veriyoruz. Burada rekabet değil, dayanışma kültürü öğretiliyor. Spor çocukları riskli davranışlardan uzak tutarken, özgüvenlerini ve dayanıklılıklarını artırıyor. Spor eğitimini biz hizmet olarak değil, temel bir hakkın sahibine teslimi olarak görüyoruz. Çocukları koruma yolunda STK’lar ve okul aile birlikleriyle iş birliğini de çok önemli görüyoruz. Çocuğu korumak yalnızca kamunun değil, toplumun tüm paydaşlarının sorumluluğu”





