İzmir’de, Barış Akademisyenlerine destek olan ve aralarında TMMOB İzmir İKK Dönem Sekreteri Melih Yalçın’ın da bulunduğu 82 kişi hakkında dava açılmasına ilişkin İzmir emek ve demokrasi güçleri tarafından basın toplantısı düzenlendi. Düzenlenen toplantıda işten çıkarılan ve sonrasında toplum tarafından ötekileştirilip yalnız bırakıldıklarını ifade eden akademisyenlerin açıklamaları dikkat çekti.
İzmir'de Barış Akademisyenlerinin imzaladıkları metine destek verdikleri için zor günlerden geçen ve 2017 yılından beri yaşadıklarını kamuoyunun da bilmesini sağlama amacı ile basınla toplantı yapan İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri adına Vezzan Karabulut ve Feride Aksu Tanık açıklamalarda bulundu. Yaşadıkları zorluklar,işlerinden ayrıldıktan sonra başlarına gelen olaylarla ilgili çarpıcı açıklamalar yapıldı.
“Ömrümüzü verdiğimiz işlerimizi kaybettik”
Barış akademisyenlerinden biri olan ve işinden ihraç edilen Prof. Dr. Feride Aksu Tanık süreç içinde yaşadıklarını ve maruz kaldığı problemlerini anlattı. Tanık,”Hepinizi sevgi ile selamlıyorum. Burada çok sayıda işini kaybetmiş akademisyen arkadaşlarımız var. Onların hepsinin adına ben birkaç söz etmek isterim. 2015 yılının yükselen şiddet ortamında hepimiz çok ciddi bir çaresizlik yaşadık. Yükselen şiddeti durduramamanın çaresizliği içindeydik. “Suça Ortak Olmayacağız” metni önümüze geldiğinde aslında bizler çığlık atmış olduk. Evet bizler de bir aradaydık ama orada canlarını yitirenlerin yanında değerlendirildiğinde ömrümüzü verdiğimiz işlerimizi kaybetmemiz sadece acılarımızı hafifleten bir şey oldu. 2016 ocak ayında bildiri açılandığında en yüksek merciler tarafından hedef gösterildik. Ülkü ocaklarının web sitesinde yerel gazetelerde Menemen’deki yerel gazetelerde tek tek isimlerimiz, adreslerimiz, fotoğraflarımız terörist olarak ilan edildi. Biz bunlarla uğraşırken bizi koridorlarda, sokakta,okulda her yerde ötekileştirdiler. Sizler de bizim yanımızda olduğunuzu göstermek için tek tek kendiniz için suç duyurusunda bulundunuz,basın açıklaması yaptınız. Çok ciddi bir dayanışma örneğiydi. Kendimizi çok iyi hissettik. Aynı acılara aynı çaresizliklikleri duyan insanlar olarak hep birlikte olduğumuzu hissettik. Size teşekkür etmek isterim ama bu eşitler arası bir teşekkür. Çünkü bizim attığımız çığlığın aynısını sizler de atmış oldunuz. Hep birlikte olduğunuz ve bu ülkede barışın inşasına hep birlikte inandığınız için sizlere müteşekkiriz. İyi ki varsınız. Evet davalar tek tek görülüyor fakat hiçbir akademisyenimiz yalnız değil. Dava koordinasyonu ile hiçbir mahkeme salonuna tek başına girmedi ve giremeyecekte. Ve biz kazanacağız barış mücadelesini. Hepinizi saygıyla selamlıyorum” açıklamalarında bulundu.
“Barış isteyenlerin yanında durmak suç değildir!”
Feride Aksu Tanık’ın yaptığı konuşmanın ardından sahneye çıkan Vezzan Karabulut, konu ile ilgili kapsamlı bir açıklama yaptı. Karabulut,” Bilindiği üzere, ülkemizdeki çatışma ortamı on yıllardan beri sürüyor ve kaybedilen binlerce yaşama yenileri eklenmeye devam ediyor. Özellikle 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında yaratılan gerginlik atmosferi, ilerleyen aylarda yüzlerce yurttaşımızın ölümüyle sonuçlanan bir çatışma durumuna evrilmiş, kentler, ilçeler harabeye dönmüş, buna karşı barışın sesini yükseltmeyi amaçlayan akademisyenler de seslerini “Bu suça ortak olmuyoruz” başlıklı Barış İçin Akademisyenler Bildirisi aracılığıyla duyurmak istemiş, imzaya açılan bildiriyi 2000’den fazla isim imzalamıştı.
Söz konusu metnin kamuoyu ile paylaşılmasının ardından, başını iktidarın önde gelen isimlerinin ve iktidar medyasının çektiği bir güruh tarafından, imzacı akademisyenler hedef haline getirilmişti. Linç dalgası sürerken bizler de, barış talebine destek olmanın, barış isteyenler ile omuz omuza durmanın her yurttaşın sorumluluğu olduğu bilinciyle, İstanbul ve Ankara’daski destekçiler ile benzer şekilde İzmir’den çeşitli meslek grubu ve toplum kesimlerinden … kişi 18 Ocak 2016 tarihinde İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na “biz de bu sözlerin altına imza atıyoruz ve yasal sorumluluğu üstlenmeye hazırız” diyerek başvuruda bulunduk. Aradan geçen yaklaşık 3,5 yıllık zamanda bizler bu düşüncelerimizden hiçbir şekilde geri adım atmamışken, hakkımızda İstanbul’daki çeşitli Ağır Ceza Mahkemeleri'nde tarafından bir dava açıldığını öğrendik. Davanın iddianamesinde, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildirinin, PKK/KCK’ye destek ve örgüt propagandası mahiyetinde olduğu belirtilerek, bildiri imzacılarının “ulusal ve uluslararası kamuoyunda devlete ve hükümete karşı güvensizlik algısı oluşturarak ve toplumsal ayrışmalar yaratarak bölünmelere zemin hazırladıklarını, neticede kamu düzenini bozmayı, devlet otoritesini zaafa uğratmayı planladıkları” öne sürülmekte. Söz konusu iddianamede, Barış İçin Akademisyenler arasında yer alan Prof. Dr. Füsun Üstel’in “terör örgütü propagandası” suçundan aldığı mahkûmiyete ilişkin istinaf başvurusunun reddedilmesi örnek gösterilip, yaptığımız eylemin de suçun yasadaki tanımına uygun olduğu iddia edilerek ve 3713 sayılı yasanın 7/2 maddesi uyarınca cezalandırılmamız istenmekte. Belirtmek isteriz ki, hukuki dilden son derece uzak, tamamen subjektif değerlendirmeler ve iktidardan bildiğimiz bir dille hazırlanan iddianameden de anlaşılacağı üzere, hazırlayanlar bütün bir muhalefete parmak sallayarak barıştan, emekten, demokrasiden yana sesleri bastırmayı amaçlamaktadır.
“Barış istemek suç değildir”
Terörist olarak itham edilerek haksız yere yargılanıp işten çıkartılmaların olduğunu söyleyen Karabulut açıklamalarına şöyle devam etti,” Barış talebi suç değildir. Bu taleplerinden dolayı ihraç edilen, hapis cezalarına çarptırılan barış akademisyenleri gibi bizler de o gün ne söylediysek bugün aynılarını savunmaktayız. Talebimiz bâkidir; devletin vatandaşlarına karşı hangi saikle olursa olsun uyguladığı şiddet son bulmalıdır. Ülkede barışın dili hâkim olmalı, diyalog ve müzakere yoluyla barış arayışına öncelik verilmelidir.
Herkesin bilmesini isteriz ki; Tüm kamuoyuna Bizleri yıldırmak, susturmak amacıyla; barışa, demokrasiye, emeğe düşman iktidarın talimatıyla açılan davalar bizi barışı savunmaktan alıkoyamayacaktır. Hiçbir hukuki dayanağı olmayan davalara karşı omuz omuza durmaya, mahkeme salonlarında barış talebimizi bir kez daha dillendirerek savunmaya hazırız. Bu talebimizin ve mücadelemizin daha güçlü bir hâl alması doğrultusunda İzmir kamuoyuna yan yana durma, barış talebini yükseltme çağrısında bulunurken, bütün baskı ve tehditlere rağmen halka karşı işlenen suçlara ortak olmayacağımızı bir kez daha hatırlatıyoruz” açıklamalarında bulundu. (Ayberk Kara/ İzmir Gündemi)
İzmir'de Barış Akademisyenlerinin imzaladıkları metine destek verdikleri için zor günlerden geçen ve 2017 yılından beri yaşadıklarını kamuoyunun da bilmesini sağlama amacı ile basınla toplantı yapan İzmir Emek ve Demokrasi Güçleri adına Vezzan Karabulut ve Feride Aksu Tanık açıklamalarda bulundu. Yaşadıkları zorluklar,işlerinden ayrıldıktan sonra başlarına gelen olaylarla ilgili çarpıcı açıklamalar yapıldı.
“Ömrümüzü verdiğimiz işlerimizi kaybettik”
Barış akademisyenlerinden biri olan ve işinden ihraç edilen Prof. Dr. Feride Aksu Tanık süreç içinde yaşadıklarını ve maruz kaldığı problemlerini anlattı. Tanık,”Hepinizi sevgi ile selamlıyorum. Burada çok sayıda işini kaybetmiş akademisyen arkadaşlarımız var. Onların hepsinin adına ben birkaç söz etmek isterim. 2015 yılının yükselen şiddet ortamında hepimiz çok ciddi bir çaresizlik yaşadık. Yükselen şiddeti durduramamanın çaresizliği içindeydik. “Suça Ortak Olmayacağız” metni önümüze geldiğinde aslında bizler çığlık atmış olduk. Evet bizler de bir aradaydık ama orada canlarını yitirenlerin yanında değerlendirildiğinde ömrümüzü verdiğimiz işlerimizi kaybetmemiz sadece acılarımızı hafifleten bir şey oldu. 2016 ocak ayında bildiri açılandığında en yüksek merciler tarafından hedef gösterildik. Ülkü ocaklarının web sitesinde yerel gazetelerde Menemen’deki yerel gazetelerde tek tek isimlerimiz, adreslerimiz, fotoğraflarımız terörist olarak ilan edildi. Biz bunlarla uğraşırken bizi koridorlarda, sokakta,okulda her yerde ötekileştirdiler. Sizler de bizim yanımızda olduğunuzu göstermek için tek tek kendiniz için suç duyurusunda bulundunuz,basın açıklaması yaptınız. Çok ciddi bir dayanışma örneğiydi. Kendimizi çok iyi hissettik. Aynı acılara aynı çaresizliklikleri duyan insanlar olarak hep birlikte olduğumuzu hissettik. Size teşekkür etmek isterim ama bu eşitler arası bir teşekkür. Çünkü bizim attığımız çığlığın aynısını sizler de atmış oldunuz. Hep birlikte olduğunuz ve bu ülkede barışın inşasına hep birlikte inandığınız için sizlere müteşekkiriz. İyi ki varsınız. Evet davalar tek tek görülüyor fakat hiçbir akademisyenimiz yalnız değil. Dava koordinasyonu ile hiçbir mahkeme salonuna tek başına girmedi ve giremeyecekte. Ve biz kazanacağız barış mücadelesini. Hepinizi saygıyla selamlıyorum” açıklamalarında bulundu.
“Barış isteyenlerin yanında durmak suç değildir!”
Feride Aksu Tanık’ın yaptığı konuşmanın ardından sahneye çıkan Vezzan Karabulut, konu ile ilgili kapsamlı bir açıklama yaptı. Karabulut,” Bilindiği üzere, ülkemizdeki çatışma ortamı on yıllardan beri sürüyor ve kaybedilen binlerce yaşama yenileri eklenmeye devam ediyor. Özellikle 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında yaratılan gerginlik atmosferi, ilerleyen aylarda yüzlerce yurttaşımızın ölümüyle sonuçlanan bir çatışma durumuna evrilmiş, kentler, ilçeler harabeye dönmüş, buna karşı barışın sesini yükseltmeyi amaçlayan akademisyenler de seslerini “Bu suça ortak olmuyoruz” başlıklı Barış İçin Akademisyenler Bildirisi aracılığıyla duyurmak istemiş, imzaya açılan bildiriyi 2000’den fazla isim imzalamıştı.
Söz konusu metnin kamuoyu ile paylaşılmasının ardından, başını iktidarın önde gelen isimlerinin ve iktidar medyasının çektiği bir güruh tarafından, imzacı akademisyenler hedef haline getirilmişti. Linç dalgası sürerken bizler de, barış talebine destek olmanın, barış isteyenler ile omuz omuza durmanın her yurttaşın sorumluluğu olduğu bilinciyle, İstanbul ve Ankara’daski destekçiler ile benzer şekilde İzmir’den çeşitli meslek grubu ve toplum kesimlerinden … kişi 18 Ocak 2016 tarihinde İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’na “biz de bu sözlerin altına imza atıyoruz ve yasal sorumluluğu üstlenmeye hazırız” diyerek başvuruda bulunduk. Aradan geçen yaklaşık 3,5 yıllık zamanda bizler bu düşüncelerimizden hiçbir şekilde geri adım atmamışken, hakkımızda İstanbul’daki çeşitli Ağır Ceza Mahkemeleri'nde tarafından bir dava açıldığını öğrendik. Davanın iddianamesinde, “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildirinin, PKK/KCK’ye destek ve örgüt propagandası mahiyetinde olduğu belirtilerek, bildiri imzacılarının “ulusal ve uluslararası kamuoyunda devlete ve hükümete karşı güvensizlik algısı oluşturarak ve toplumsal ayrışmalar yaratarak bölünmelere zemin hazırladıklarını, neticede kamu düzenini bozmayı, devlet otoritesini zaafa uğratmayı planladıkları” öne sürülmekte. Söz konusu iddianamede, Barış İçin Akademisyenler arasında yer alan Prof. Dr. Füsun Üstel’in “terör örgütü propagandası” suçundan aldığı mahkûmiyete ilişkin istinaf başvurusunun reddedilmesi örnek gösterilip, yaptığımız eylemin de suçun yasadaki tanımına uygun olduğu iddia edilerek ve 3713 sayılı yasanın 7/2 maddesi uyarınca cezalandırılmamız istenmekte. Belirtmek isteriz ki, hukuki dilden son derece uzak, tamamen subjektif değerlendirmeler ve iktidardan bildiğimiz bir dille hazırlanan iddianameden de anlaşılacağı üzere, hazırlayanlar bütün bir muhalefete parmak sallayarak barıştan, emekten, demokrasiden yana sesleri bastırmayı amaçlamaktadır.
“Barış istemek suç değildir”
Terörist olarak itham edilerek haksız yere yargılanıp işten çıkartılmaların olduğunu söyleyen Karabulut açıklamalarına şöyle devam etti,” Barış talebi suç değildir. Bu taleplerinden dolayı ihraç edilen, hapis cezalarına çarptırılan barış akademisyenleri gibi bizler de o gün ne söylediysek bugün aynılarını savunmaktayız. Talebimiz bâkidir; devletin vatandaşlarına karşı hangi saikle olursa olsun uyguladığı şiddet son bulmalıdır. Ülkede barışın dili hâkim olmalı, diyalog ve müzakere yoluyla barış arayışına öncelik verilmelidir.
Herkesin bilmesini isteriz ki; Tüm kamuoyuna Bizleri yıldırmak, susturmak amacıyla; barışa, demokrasiye, emeğe düşman iktidarın talimatıyla açılan davalar bizi barışı savunmaktan alıkoyamayacaktır. Hiçbir hukuki dayanağı olmayan davalara karşı omuz omuza durmaya, mahkeme salonlarında barış talebimizi bir kez daha dillendirerek savunmaya hazırız. Bu talebimizin ve mücadelemizin daha güçlü bir hâl alması doğrultusunda İzmir kamuoyuna yan yana durma, barış talebini yükseltme çağrısında bulunurken, bütün baskı ve tehditlere rağmen halka karşı işlenen suçlara ortak olmayacağımızı bir kez daha hatırlatıyoruz” açıklamalarında bulundu. (Ayberk Kara/ İzmir Gündemi)