Tam bir yılı geçmiş bu yazıyı yazdıkdan sonra. Bir okul gazetesi için bu makalemi yazmıştım. Peki değerini veya önemini veya anlamını kaybetti mi ? Tabikide hayır!
Size o an ki hislerimi paylaşmaya hazırım. Bu yazıyı okurken bize düşen pay nedir diye düşünün ve reflekte edin.
İyi okumalar!
Aşırı milliyetçilik ya da akıl tutulması?
Dachau'daki eski toplama kampının anma bölgesine ziyaret vesilesiyle ilgili düşünceler.
Sözlerime Mustafa Kemal Atatürk´ün bir sözü ile başlamak istiyorum.
“Dünya da ne ezici ne de ezilenler var. Ezilenlere tahammül edenler ve buna tahammül etmeyenler var”
(Mustafa Kemal Atatürk, 1881 - 1938)
25 Mart 2018, benim için sıradan bir gündü taaki Daçhau'ya gelene kadar. Eski toplama kampında, 85 yıl önce binlerce masum insanın işkence gördüğü yer. Orada durdum, tam anlamıyla düşüncelerimde kayboldum: "Şimdi buradayım, aşırı milliyetçiliğin 40 binden fazla kurbanı hak ettiği yerde."
Durdum ve biraz düşündüm ve kendime sordum, insanlar tüm yetkiyi nasıl bir kişinin eline teslim edebilir?
Almanlar nasıl oldu da kendi özgürlüklerinden ve demokrasilerinden vazgeçme kararı aldılar? Birinci Dünya Savaşı esnasında Almanları destekleyen bir halkı neden yok etmek istediler? Peki, gerçekten öldürülen sadece Yahudiler miydi?
Hayır! Sadece Yahudiler işkence görmedi, öldürülmedi, dişlanmadılar - rejime itaat ve biat etmeyen, aksi düşünceye sahip olan herkes: Kararlı Hıristiyanlar, sendika hissedarları, sosyal demokratlar, komünistler, yazarlar, kritik gazeteciler, Sinti, Roman ve homoseksüeller kısacası o dönemin rejime karşı gelen tüm muhalif kesim.
Bir insanın kendi ülkesini sevmesi kötü bir duygu veya kötü bir his değildir. Aksine her yurtsever milletini sever her milliyetçi ülkesinin bekaası için mücadele verir. Ancak şu da bir gerçek, milliyetçilik bir çok diktatör tarafından insanları manipüle etmek amaçlı kullanılmıştır. Görülmemiş bir şey değildir bu seçim kazanabilme uğruna hileli seçimler, medya yasakları, sahte haberler ve kaba kuvvet ile, yalan yanlış propanda ile, boş vaatlerle, Almanya´nın diktatörü Hitler ve günümüzde birçok diktatörler ve politikacılar”, kontrolü tamamen ellerinde tutabilmek için bu tür metodlarla halkı, özellikle de eğitim seviyesi düşük olan insanları manipüle etmişlerdir.
1933 yılında Hitler iktidara geldiğinde, eline bir çok yetki geçmiştir. O dönemler de halkın eğitim seviyesi günümüze göre yüksek değildi. Ve bu halk öyle bir dönüştürülmüştü ki, kör ve gerçeklerden bihaber Hitlerin peşi sıra gidiyorlardı. Aslında uçuruma yürüdüklerinin farkında bile değillerdi. Sonunda insanlar hatalarını fark etmeye başladıklarında, çok geç olduştu. Binlerce insan canından oldu ve herkes korkmaya başladı. Ancak: BU DÜNYADA EZİLENLER YOK, SADECE TAHAMMÜL EDENLER VAR.
Şimdi sana geliyorum güzel kardeşim...
Sen, güveniyorum diyip izinden gittiğin liderinin nasıl bir insan olduğunun farkında mısın? İnsanın kendi düşüncesiyle hareket etmesi doğru olan değil mi?
Kritik bir dönemden geçiyoruz, her an savaş çıkacakmış korkusu yaşıyoruz. Parmaklıklar arkasında yaşama korkusunu yaratmaya çalışıyorlar. Susarak, bekleyerek, itaat ederek mi canını, canınızı, canlarınızı korumaya çalışıyorsunuz?
Biat ederek mi herşeyin yoluna gireceğini düşünüyorsunuz?
Hayır mı? Öyleyse kendini savun. Kimsenin kontrolsüzce bir halkı yönetmesine izin vermeyin. Kendinizin manipüle edilmesine izin vermeyin çünkü Tanrı size eleştirel düşüncenin gücünü vermiştir. İşte tamda bunu kullanın ve özel olun, güçlü olun ve farkındalık yaratın, kendinizi eğitin. Ve: aldanmayın en önemlisi de aldatılmayın.
Hitler öldu, ama bugün bile hala pek çok megaloman diktatörler vardır: Aynı yüz ifadeleri, aynı jestler, aynı katliamlar, aynı vahşet, aynı sefalet gözlerimizin önünde ceryan ediyor.
Uzağa bakmaya gerek yok. Suriye´ye, Mısır´a, İran´a, Iraka bak. Kendini koru! Tek bir kıvılcım yeter. Yalnız değilsin. hoşgörü, insanlık ve demokrasi için kendini koru ve çevreni duyarlı olmaya davet et!
"Yurtta suhl, Cihanda suhl"
(Mustafa Kemal Atatürk 1881-1938)