BirGün'den Aycan Karadağ'ın haberine göre, Eski CHP Genel Başkan Yardımcısı ve 26. Dönem İzmir Milletvekili Zeynep Altıok’un, sosyal medya üzerinden 'Cumhurbaşkanına hakaret' suçlamasıyla yargılandığı davanın karar duruşması, bugün Urla 1. Asliye Ceza Mahkemesinde görüldü. Mahkeme Zeynep Altıok’un beraatına karar verdi.
Zeynep Altıok hakkında milletvekili ve insan haklarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olduğu dönem yaptığı sosyal medya paylaşımları nedeniyle cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla dava açılmıştı.
İşte Zeynep Altıok'un savunması:
“Yaşamı boyunca bilimin düşüncenin ve hümanizmin açtığı yolda eşitlik ve hak mücadelesi yürütmüş biriyim. Benim için hak savunusunun adalet arayışına ve kesif bir adaletsizliğe dönüştüğü tarih 2 Temmuz 1993 yani ülkemi ve kendimi içinde bulduğum ortaçağ karanlığıdır. Karanlıkla savaşmak için çıktığım yolda yürüttüğüm hukuk mücadelesi benim için herkesin eşit ve adil yaşam koşulları için aması fakatı olmayan bir yaşam biçimine dönüştü. Gün geldi milletin meclisinde “Hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa'ya sadakatten ayrılmayacağıma yemin ettim. 26 yıllık hak arayışım sayısız hukuksuzluğa tanıklık ettim, adalet istediğimi yüksek sesle ifade ettiğim için işimden atıldım ancak hak savunusu nedeniyle yargılanacağım benim bile aklıma gelmemişti.
Uğur Mumcu “Okumayan, yazmayan, düşünmeyen toplumlar içten içe çürürler” der. Düşüncenin, felsefenin, eleştirinin aydınlanmaya çıkan yolda araç olması çoktandır itiraz edilmeyen, edilemeyen bir düzen sağlamak isteyenlerce rahatsızlık verici bulunarak engellenmekte. Özgür düşüncenin beşiği olması gereken üniversitelerimiz de çoktandır büyük binalardan ibaret. Düşünce ve ifade özgürlüğü en temel insan haklarından. Eleştiri de öyle. Eleştiri kültürünün beslendiği, muhakeme ve düşünceyi geliştiren felsefe örneğin müfredattan çıkarıldı. Bu koşullarda eleştiriyi hakaretten ayırma pratiğinin de zora düştüğünü sadece Cumhurbaşkanının vatandaşlara açtığı hakaret davalarının sayısına bakarak bile anlayabiliriz. Kültürsüzlüğümüzün kışını tarif den eleştirmen Füsun Akatlı’dan alıntılayarak “mizah dünyayı ve hayatı bir algılayış ve/ya da ona karşı bir tavır alış biçimidir” diyebiliriz. Eleştirinin en nezaketli hali belki de mizah ve ironiden geçiyor.
Türkiye’nin önde gelen nitelikli üniversitelerinden ODTÜ’lü öğrenciler tıpkı üniversitelerinde verilen eğitim gibi sürekli olarak hedef alınıyorlar, direnme hakkını kullandıklarında şiddete maruz kalıyorlar. Bugün bir mezuniyet töreninde ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında sistem eleştirisi ve direnme hakkı çerçevesinde açtıkları pankartta yer alan karikatür nedeniyle öğrencilerin en nezaketsiz şekilde gözaltına alınmasını eleştirdiğim tweet üzerinden hakaret suçlamasıyla yargılanıyorum. Önceki duruşmada yaptığım savunmayı tekrar ediyorum. Ben bir insan hakları savunucusu olarak bu ülkenin pırıl pırıl öğrencilerinin düşünme, ifade etme, üretme, sanat, mizah üretme, eleştirme ve direnme haklarının tümünü yok sayan tutumu eleştirdim, siyasi eleştiri hakkımı kullanarak onların yanında yer aldım.
Bu ülkenin yetiştirdiği en değerli aydınlardan biri eski kültür bakanımız Hasan Ali Yücel “Hümanizma ruhunu anlama ve duymada ilk aşama, insan varlığının en somut anlatımı olan sanat yapıtlarının benimsenmesidir” demiştir. Siyasetçiler her zaman her dozda eleştiri ile karşı karşıya kalırlar. Bundan daha doğal bir şey yoktur. Kendi ile barışık, vatandaşı ile barışık, düşünceye saygılı nice siyasetçi çoğu zaman hakarete varan eleştirileri bile yargıya taşımaya gerek görmezken Sayın Cumhurbaşkanı içeriği hakaret, küfür içermeyen 140 vuruşluk tweetler üzerinden ülkenin yargısını, gündemini meşgul ederken ben bu ülkenin aydınları, barış isteyen akademisyenleri, seçilmiş siyasetçileri, gerçekleri yazan gazetecileri, hak savunucuları, yazarları, çizerleri, hukukçuları, gençleri, öğrencileri türlü sebeplerle yargılanır ve bedel öderken böyle bir dava ile sizleri ve basın emekçilerini meşgul etmekten utanıyorum.
Bir aydın ve birey olarak hak savunusunu sorumluluk olarak görüyorum. Eşit ve adil bir düzen istemek, bunu dile getirmek, haksızlık karşısında tutum almak ve haksızlığa uğrayanları savunmak suç değildir. Haklarını arayan öğrenciler gibi her gün artan kadın cinayetleri ortadayken kadına yönelik şiddeti protesto eden kadınlar da şiddet gördüler, gözaltına alındılar. Bu düzen karşısında sessiz kalmamak gerek. Bu suç değil. Söyleyeceklerim bundan ibaret.”
Altıok, kişisel Twitter hesabından, dava sonucuyla ilgili olarak, "Beraat" mesajını paylaştı.
Olay neydi?
Zeynep Altıok, geçen yıl ODTÜ'den mezun olan 4 öğrencinin, mezuniyet töreninde açtıkları pankart nedeniyle gözaltına alınmaları sonucu sosyal medya hesabından paylaşım yapmıştı. Altıok'a bu paylaşımı nedeniyle "Cumhurbaşkanına hakaret" suçlamasıyla dava açılmıştı.
Altıok, o paylaşımında, "Faşist/Askeri vesayet dönemi dedikleri 1960'lar ve 1990'larda dahi karikatüristlere soruşturma açmak, okuyanlara gözaltı yapmak kimsenin aklına gelmemişti... 2018 Tayyiban Rejiminde ise 13 yıl önce çizilmiş bir karikatür için 3 öğrenci gözaltına alındı.! #ODTÜ" ifadelerini kullanmıştı.
Zeynep Altıok hakkında milletvekili ve insan haklarından sorumlu Genel Başkan Yardımcısı olduğu dönem yaptığı sosyal medya paylaşımları nedeniyle cumhurbaşkanına hakaret iddiasıyla dava açılmıştı.
İşte Zeynep Altıok'un savunması:
“Yaşamı boyunca bilimin düşüncenin ve hümanizmin açtığı yolda eşitlik ve hak mücadelesi yürütmüş biriyim. Benim için hak savunusunun adalet arayışına ve kesif bir adaletsizliğe dönüştüğü tarih 2 Temmuz 1993 yani ülkemi ve kendimi içinde bulduğum ortaçağ karanlığıdır. Karanlıkla savaşmak için çıktığım yolda yürüttüğüm hukuk mücadelesi benim için herkesin eşit ve adil yaşam koşulları için aması fakatı olmayan bir yaşam biçimine dönüştü. Gün geldi milletin meclisinde “Hukukun üstünlüğüne, demokratik ve lâik cumhuriyete ve Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı kalacağıma; herkesin insan haklarından ve temel hürriyetlerden yararlanması ülküsünden ve Anayasa'ya sadakatten ayrılmayacağıma yemin ettim. 26 yıllık hak arayışım sayısız hukuksuzluğa tanıklık ettim, adalet istediğimi yüksek sesle ifade ettiğim için işimden atıldım ancak hak savunusu nedeniyle yargılanacağım benim bile aklıma gelmemişti.
Uğur Mumcu “Okumayan, yazmayan, düşünmeyen toplumlar içten içe çürürler” der. Düşüncenin, felsefenin, eleştirinin aydınlanmaya çıkan yolda araç olması çoktandır itiraz edilmeyen, edilemeyen bir düzen sağlamak isteyenlerce rahatsızlık verici bulunarak engellenmekte. Özgür düşüncenin beşiği olması gereken üniversitelerimiz de çoktandır büyük binalardan ibaret. Düşünce ve ifade özgürlüğü en temel insan haklarından. Eleştiri de öyle. Eleştiri kültürünün beslendiği, muhakeme ve düşünceyi geliştiren felsefe örneğin müfredattan çıkarıldı. Bu koşullarda eleştiriyi hakaretten ayırma pratiğinin de zora düştüğünü sadece Cumhurbaşkanının vatandaşlara açtığı hakaret davalarının sayısına bakarak bile anlayabiliriz. Kültürsüzlüğümüzün kışını tarif den eleştirmen Füsun Akatlı’dan alıntılayarak “mizah dünyayı ve hayatı bir algılayış ve/ya da ona karşı bir tavır alış biçimidir” diyebiliriz. Eleştirinin en nezaketli hali belki de mizah ve ironiden geçiyor.
Türkiye’nin önde gelen nitelikli üniversitelerinden ODTÜ’lü öğrenciler tıpkı üniversitelerinde verilen eğitim gibi sürekli olarak hedef alınıyorlar, direnme hakkını kullandıklarında şiddete maruz kalıyorlar. Bugün bir mezuniyet töreninde ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında sistem eleştirisi ve direnme hakkı çerçevesinde açtıkları pankartta yer alan karikatür nedeniyle öğrencilerin en nezaketsiz şekilde gözaltına alınmasını eleştirdiğim tweet üzerinden hakaret suçlamasıyla yargılanıyorum. Önceki duruşmada yaptığım savunmayı tekrar ediyorum. Ben bir insan hakları savunucusu olarak bu ülkenin pırıl pırıl öğrencilerinin düşünme, ifade etme, üretme, sanat, mizah üretme, eleştirme ve direnme haklarının tümünü yok sayan tutumu eleştirdim, siyasi eleştiri hakkımı kullanarak onların yanında yer aldım.
Bu ülkenin yetiştirdiği en değerli aydınlardan biri eski kültür bakanımız Hasan Ali Yücel “Hümanizma ruhunu anlama ve duymada ilk aşama, insan varlığının en somut anlatımı olan sanat yapıtlarının benimsenmesidir” demiştir. Siyasetçiler her zaman her dozda eleştiri ile karşı karşıya kalırlar. Bundan daha doğal bir şey yoktur. Kendi ile barışık, vatandaşı ile barışık, düşünceye saygılı nice siyasetçi çoğu zaman hakarete varan eleştirileri bile yargıya taşımaya gerek görmezken Sayın Cumhurbaşkanı içeriği hakaret, küfür içermeyen 140 vuruşluk tweetler üzerinden ülkenin yargısını, gündemini meşgul ederken ben bu ülkenin aydınları, barış isteyen akademisyenleri, seçilmiş siyasetçileri, gerçekleri yazan gazetecileri, hak savunucuları, yazarları, çizerleri, hukukçuları, gençleri, öğrencileri türlü sebeplerle yargılanır ve bedel öderken böyle bir dava ile sizleri ve basın emekçilerini meşgul etmekten utanıyorum.
Bir aydın ve birey olarak hak savunusunu sorumluluk olarak görüyorum. Eşit ve adil bir düzen istemek, bunu dile getirmek, haksızlık karşısında tutum almak ve haksızlığa uğrayanları savunmak suç değildir. Haklarını arayan öğrenciler gibi her gün artan kadın cinayetleri ortadayken kadına yönelik şiddeti protesto eden kadınlar da şiddet gördüler, gözaltına alındılar. Bu düzen karşısında sessiz kalmamak gerek. Bu suç değil. Söyleyeceklerim bundan ibaret.”
Altıok, kişisel Twitter hesabından, dava sonucuyla ilgili olarak, "Beraat" mesajını paylaştı.
Olay neydi?
Zeynep Altıok, geçen yıl ODTÜ'den mezun olan 4 öğrencinin, mezuniyet töreninde açtıkları pankart nedeniyle gözaltına alınmaları sonucu sosyal medya hesabından paylaşım yapmıştı. Altıok'a bu paylaşımı nedeniyle "Cumhurbaşkanına hakaret" suçlamasıyla dava açılmıştı.